Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 101

Untitled-2_1 

*** 

1 Kasım 1937 Nutkunda, Kemalist Maârif

18 Eylûl 1937 akşamı, Çankaya Köşkü'nde, Münâkaşa Hâdisesi cereyân etmiş, hadsiz gurûru rencîde olan “Tek Adam”, “Râdife”sinin hiç beklenmedik derecede cür'etkâr bu çıkışından taşkın bir gayza kapılmış, ertesi gün, İstanbul'da II. Târih Kongresi'ne iştirâk etmek üzere birçok Devlet ricâliyle berâber bindiği “Beyaz Tren”de, sâkin ve mütehakkim bir üslûbla ona azlini bildirmişti. 20 Eylûl'de, Başvekîl, aralarındaki mutâbakata muvâfık olarak, mêzûniyet taleb eden istidâsını arzetmiş ve yerine “vekâleten” Celâl Bayar tâyîn olunmuştu. Meclis'in açılmasına takrîben bir hafta kala, İnönü, "Büyük Şef"in geri adım atmaması üzerine, 25 Ekim'de istîfâ istidâsını vermiş, Bayar, bir evvelkine nisbetle cüz'î tebeddülle yeni Hükûmeti teşkîl etmiş, aynı gün, Hükûmeti “Büyük Şef” tarafından tasdîk olunmuştu. Bundan sonra, usûlen, yeni Hükûmetin, Meclis'in 1 Kasım'da açılmasını müteâkiben, Programını okuması ve îtimâd reyi taleb etmesi lâzım geliyordu. Bu formalite de, 8 Kasım'da yerine getirilmiş, akabinde ve bu çeşit rejimlerde mûtâd olduğu vechiyle, yeni Hükûmet ve Programı, tek rey fire verilmeksizin, bilittifâk îtimâda mazhar görülmüştü. 

Meclis'in yeni çalışma senesine başladığı 1 Kasım günü, “Büyük Şef”, Meclis'de, bir sâat süren uzun bir nutuk îrâd etti ve bunda “hem Hükûmete, hem de Millete direktifler verdi”. Bu, “Ebedî Şef”in TBMM'de îrâd ettiği son nutuk oldu.

Nutkun metni, Kemalist Uydurma Dilin o safhadaki bir aynasıdır: “Kamutay, eşit, önem, arsıulusal, eğitmen, öğretmen, göçmen, komutan, okul, amaçlamak, kapsamak, saylav, üretim, kutsal” gibi uydurmalar yanında, baştan sona, İslâm Medeniyeti Kaynaklı kelimeler yerine ikame edilmiş Fransızca kelimelerle doludur: “Sosyal, ekonomi, ekonomik, politika, prensip, etüd, motris (kuvvet), modern, aktif, karakter, rasyonel, kontrol, endüstri, rantabilite, spor, ideal, motör, motorize, model, valorizasyon, dinamik, eleman, radikal, konservatuar, müzik, disiplin, v.s.” Pek çok Türkçe kelimenin ise, “Güneş-Dil Sahte-Teorisi” mûcibince telâffuzları bozulmuş, bunlar, Barbarca bir telâffuzla söylenir olmuştur: “Maliğ (Metinden bir parça:

“Sermayesinin tamamı veya büyük kısmı devlete ağit (<âid) ticariğ – sanayiğ (

Bütün ders kitapları bu uydurma dille yazılıyor, bütün mêmurlar bu dili kullanmaya mecbûr tutuluyor, halk, bu ucûbeyi benimsemeye zorlanıyordu… Buradan, Kemalist Maârif Sistemi hakkında bir fikir edinilebilir.

Onun ikinci vasfımümeyyizi, ilmî zihniyetle mücehhez, düşünen, araştıran, sorgulayan, tartışan, sâdece müsbit delîlle dermiyân edilen müddeâya îtibâr eden nesiller yetiştirmek yerine, en müessir bir ideoloji aşılama vâsıtası olarak iş görmektir. Dikkatle okunursa, Nutkun “Kültür İşleri” başlıklı kısmından iktibâs ettiğimiz aşağıdaki parçada, Rejimin ve Maârifin totaliter yapısı kolaylıkla farkedilir:

En mühim mes'ele, Kemalizme îmân etmiş nesiller yetiştirmek ve Kemalizmi yaşatacak müesseselere vücûd vermek

“Arkadaşlar,

“Büyük davamız en medeniğ ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.

“Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste başarı, ancak, türeli [?] bir plânla ve en rasyonel tarzda çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple, okuma yazma bilmiyen tek vatandaş bırakmamak; memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek; memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumları yaratmak; işte bu önemli umdeleri en kısa zamanda temin etmek, Kültür Vekâletinin üzerine aldığı büyük ve ağır mecburiyetlerdir.

“İşaret ettiğim umdeleri, Türk gençliğinin dimağında ve Türk milletinin şuurunda daima canlı bir halde tutmak, Üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir.”

Kemalizme mahsûs dile vâkıf olanlar anlamışlardır ki metinde, “medeniğ”den kasdedilen, “Avrupalı”, “Garplı”, dîğer tâbirle “Frenk”dir. Onların îtikadınca, “Medenî Âlem” Avrupa'dan ibârettir ve “Avrupa Medeniyeti”, İnsanlığın tekâmülünün nihâî merhalesidir, “Mesîhî Medeniyet”tir. Başka sebeblere ilâveten bu inançla da, Kemalizm, Anadolu Milletini bütünüyle Avrupalılaştırmayı, binâenaleyh Avrupa'ya temessül ettirmeyi en büyük hedefi hâline getirmiştir. Maârif de, bunun en müessir vâsıtasıdır.

Kezâ, Kemalizm, bu hedef istikametinde, bütün milletin “düşüncelerinde”, yâni zihniyetinde “temelli bir inkılâp yapmaya” muvaffak olduğunu iddiâ ediyor. Bundan sonra iktizâ eden, Kemalist Zihniyet ve Îmânı “nesilden nesle aktaracak, onları ilânihâye yaşatacak müesseselere vücûd vermekdir”. Bunların başında da, Üniversite geliyor. Elbette, bütün Maârifin de, Kemalist Üniversiteye temel olacak bir bünyeye göre tanzîm edilmesi lâzımdır.

Üniversitenin başlıca vazîfesi, Kemalist İdeolojiyi “işleme” ve aşılama

Bu vesîleyle, hemen, Osmanlı'ya en galîz hakaretleri savuran “İrfânsız Maârif Vekîli”, Murat Locası Müntesibi Dr. Reşit Galib'i hatırlıyoruz. (Yukarıda Ali Fethi ve Serbest Fırka vesîlesiyle ondan bahsetmiştik.) O, Kemalist Rejimin Üniversiteye biçtiği rolü, “Büyük Şef”inden daha vâzıh sûrette ifâde etmişti:

“Türkiye gibi radikal bir inkılâp memleketinde vatanın müstakbel zimamdarlarının terbiyesi, hayattan bu kadar uzak kalan, İnkılâbın seyrinden bu kadar uzak duran (Dârülfünûn gibi) bir müesseseye artık daha uzun müddet tevdi edilemezdi.

“Yeni Üniversitenin en esaslı vasfı millî bilgi ve inkılâpçılığıdır. Bunun içindir ki Üniversitenin Edebiyat ve Hukuk Fakültelerinin tedrisatı bu iki mühim esasa göre teşkilâtlandırılmıştır. Millî tarih için yeni kürsüler ihdas edilmiştir. Türk İnkılâbının ideolojisini yeni Üniversite işleyecektir. Bu maksatla kurulan Türk İnkılâbı Enstitüsü Üniversitenin en mühim cihazıdır.” (Son Posta, “Üniversitemiz Ne Olacak?”, 1 Ağustos 1933, s. 6; Mesut Yücebaş'ın “Üniversite İnkılâbı”na dâir makalesinden naklen, 2014)

Binâenaleyh Kemalist Üniversitenin esâs vazîfesi, ilmî zihniyetle mücehhez, bu sâyede müstakil düşünebilen, kendi başına hakîkati araştırabilen nesiller yetiştirmek ve müsbet ilimleri inkişâf ettirmek değil, bir propaganda merkezi olarak faâliyet göstermek, Kemalizme, hepsi aynı tornadan çıkmış sâlikler îmâl etmektir. Filhakîka, Kemalist Üniversitenin, neredeyse bir asırlık vasfımümeyyizi bu değil midir?