Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 105

Mustafa Kemâl'in –ölümünden bir sene evvel îrâd ettiği- 1 Kasım 1937 Nutkundaki bu pasaj, tam mânâsıyle bir İnkâr tavrıdır. Ve hayâtında ilk def'a bütün dünyâya hitâben, açıkça İnkârını îlân ediyor… Bundan çok daha beter sözleri olduğunu, Müslümanlığa ve Resûlullâh Hazretlerine galîz hakaretler savurduğunu biliyoruz. Lâkin bunlar dar bir muhîte hitâb ediyor ve efkârıumûmiyeden gizli tutuluyordu.

Vâkıa, buna benzer bir çıkışı, 1937 Mart'ında da olmuştu. Yeni Söz'ün 3 ilâ 5 Kasım 2017 târihli nüshalarında neşredilen “Dîn Aleyhdârı Kemalist Târih Kitapları Nasıl Yazıldı?” başlıklı makalemizde bu hâdiseyi bahis mevzûu etmiştik. 17 Mart 1937 akşamı, Çankaya'da Hâriciye Köşkü'ndeki yemek ziyâfeti esnâsında, Romanya Hâriciye Vekîli Victor Antonescu ile hasbihal ederken, kendi hayât felsefesini îzâh etmiş, bu îzâhâtını gazeteci Ahmed Emin Yalman zapta geçmiş ve konuşmanın onun tarafından zaptedilen tam metni, 20 Mart 1937 târihli Ulus gazetesinde manşet haber olarak neşredilmişti. Îzâhâtına nazaran, en akıllı feylesoflarla mutâbıkan, kendisi de şu hayât felsefesini benimsemiş: “Mâdemki hayâtın sonu sıfırdır, bâri yaşadığımız müddetçe şen ve şâtır olalım!”

Mâmâfih, bu da, ancak ârif olanların mânâsına nüfûz ettikleri bir sözdü. Hâlbuki 1 Kasım 1937 Nutku'ndaki sözleri, zannederiz, herkesin derhâl anlıyacağı kadar vâzıhdır.

Öyleyse 1937 Kasım'ındaki bu pervâsızlığın sebebi ne olabilir?

1937 Kasım'ında, yâni ölümcül hastalığını öğrenmesinden takrîben üç ay ve ölümünden bir sene evvel, “Tek Adam”, artık hadsiz bir tekebbür hâli içindedir. Başı göklere ermekte, on binler, belki yüz binlerce insan ona tapmaktadır. Bütün Türkiye, heykelleri, büstleri, resimleri, vecîzeleriyle doldurulmuştur. O, büyük bir memleketin tek hakîkî zimâmdârıdır. Bütün Devlet ricâli etrâfında pervâne olmakta, istediği her şeyi elde etmekte, servet-ü-sâmân içinde yüzmektedir. Hiç kimseden çekineceği bir şey kalmamıştır. Bilakis her isteği, her emri kanûndur. Bütün bir cem'iyet her gün onun ismiyle uyanmakta, bütün gün onu zikretmekte, onu anarak yatmakta, rap rap peşinden yürümekte, onun istediği her kılığa girmekte, ne emrederse, fazlasıyle îfâ etmektedir…

Hâl böyle olunca, artık hakîkî akîdesini alenen ikrâr etmesinde mahzûr kalmamıştır; hattâ bu, elzem olmuştur; çünki hükmettiği kitlelerin de kendisi gibi düşünmesini, kendisi gibi inanmasını istemektedir… Nitekim, onun devrinde, artık on binler, yüz binler Materyalizme îmân etmekte, hele ki Kemalist Maârifin son merhalesine kadar tahsîl yapanlar arasında, Materyalist olmıyana neredeyse tesâdüf olunmamaktadır…

“Tek Adam”ın 1 Kasım 1937 Nutk'undaki İnkâr sözleri, bilhassa, araştırmamızın sonraki Fasıllarında üzerinde duracağımız cenâzesinin gasli, tekfîni, defni ve cenâze namazı gibi mes'eleler bakımından büyük ehemmiyet arzediyor. Zîrâ bütün etrâfı, bütün Meclis, memlekette olup bitenleri yakından tâkîb eden herkes, onun İnkârını ve Müslümanlıktan nefretini bilmektedir… Binâenaleyh onun bu hâline vâkıf olan “Mûtâd Zevât”, tabîbleri ve Hükûmet Erkânı nasıl davranacak, bu husûslarda nasıl bir hareket hattı tâkîb edeceklerdir?

 

(Akşam, 2 Teşrînisânî 1937, s. 1)
Mustafa Kemâl'in İnkâr sözlerinden bir cümle, Necmeddin Sadak'ın Akşam gazetesinde manşete konmuştu: “Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz”…
***   
 
 
 

 

Bayar Hükûmeti hakkında yorumlar

18 Eylûl 1937 akşamı, Köşk'te, İcrâ Vekîlleri Hey'eti önünde, “Ebedî Şef” ile “Râdife”si arasında şiddetli bir münâkaşa cereyân etmiş, gurûru rencîde olan “Tek Adam”, hırsını, bir sonraki akşam, 19 Eylûl 1937'de, İstanbul istikametinde yola koyulmuş “Beyâz Tren”de Başvekîli azlederek teskîn etmiş, efkârıumûmiyeye karşı hâdiseye sıhhî sebeblerle izne ayrılma süsü verdirmiş, bu meyânda Başvekâlete fiilen Celâl Bayar'ı tâyîn etmiş, 25 Ekim 1937'de İnönü'nü Başvekîllikden ve CHP Umûm Reîs Vekîlliğinden resmen istîfâ ettirmiş, yine resmen ve bir evvelkinden cüz'î farkla Bayar Hükûmetini teşkîl ettirmiş, 1 Kasım 1937'de yeni teşriî seneye başlıyan Meclis'de îrâd ettiği nutukla yeni Hükûmet Programının çerçevesini çizmiş, hem Hükûmete, hem Millete tâlîmâtlar vermiş, bu tâlîmâtlar istikametinde hazırlık yapan Bayar, 8 Kasım 1937'de Hükûmeti Programı'nı okuyarak –zâten CHP'nin ve dolayısıyle “Tek Adam”ın mutlak murâkabesi altında bulunan- Meclis'den (gûyâ “Millet Meclisi”nden) îtimâd reyi taleb etmiş ve bu çeşit rejimlerde mûtâd olduğu vechiyle, Kemalist Meclis'den tam kadro îtimâd reyi almıştı. Binâenaleyh îtimâd reyi verenlere Malatya Meb'ûsu İnönü ile onun –yeni Hükûmete girmeyi reddedecek kadar- sâdık dostlarından Dr. Refik Saydam da dâhildi… Rejimin yapısı îcâbı, aleyhde kanâat izhâr etmek ne mümkündü! Bütün iktidâr mekanizması, eninde sonunda “Tek Adam”da düğümleniyordu. Onun tâyîn ettiği bir Hükûmete kim îtirâz edebilirdi? Ama, riyâkârca, “Hâkimiyet milletindir!”, “Köylü efendimizdir!”, “Biz milletin hâdimiyiz!” deniyordu. Nasıl ki Bolşevikler de “Halk Demokrasisi” olduklarını iddiâ ediyorlardı…

Kemalist Rejimin matbûâttaki başsözcüsü Falih Rıfkı Atay, 27 Ekim 1937 târihli Ulus'ta neşrettiği başmakalesinde, kendi üslûb ve muhâkemesiyle, aynı tesbîtte bulunmuştu: “Rejimin bânîsi ve ebedî reîsi” iş başında olduktan sonra, Başvekîllerin, Hükûmetlerin tebdîlinin ne ehemmiyeti var! Bunu belirtirken de, (yukarıda naklettiğimiz gibi) İnönü'nün “Hükûmet buhrânı” yorumuna öfkelenen Efendi'sinin “Devlet benim elimdedir! Kriz yoktur!”  şeklindeki tesbîtini tekrâr etmiş oluyordu:

“İstifa eden İnönünün yüksek hatırası önünde bir daha eğilirken, Cumhuriyet hükûmetinin yeni reisi Celâl Bayarı saygı ile selâmlarım.

“Celâl Bayarın Başbakanlığında inkılâp idaresinin ilk gündenberi sarsılmıyan istikrarı devam etmektedir. Çünkü bu istikrarı; inkılâbımızın muayyen prensiplerini kamutay ekseriyeti ve onun hükûmeti vasıtasile tatbik eden parti ve onun bânisi ve ebedî reisi Atatürk temsil eder.

“Bu nizam ve iktidar baki kaldıkça vazife sahipleri arasındaki değişiklikten esrarlı tefsirler çıkarmağa uğraşanlar, daima umusaya uğrıyacaklardır.

“Celâl Bayarın ne şahsını, ne de şahsiyetini yeniden tanıtmağa ihtiyaç vardır. Yeni Başbakanımız, Anadolu ihtilâlinin başındanberi cephede veya muhtelif idarelerin başında yahut inkılâp mücadelesi saflarında, fakat daima Atatürk dâvasının hizmetindedir. Türk milletinin hürriyet, refah ve medeniyet idealine, Celâl Bayar, bütün bir hayat vakfetmiştir.

“Başbakanımızın fikir ve hareketinde esaslı vasıflar, vuzuh, katîlik ve samimîliktir. Onunla iş başında temas edenler, her vakit, yüksek karakterli bir prensip ve icra adamı karşısında bulunduklarını hissetmişlerdir. […]

“Yeni Başbakan, İsmet İnönü hükûmetlerinin medeniyetçi ve inşacı dâvasını yürütmekte devam edecektir. Yıllardanberi müsbet bir inkişaf hareketenin ileriye doğru, mesud seyri içindeyiz, öyle kalacağız. Celâl Bayar hükûmetine bütün gönlümüzle muvaffakıyet dileriz.” (Akşam, 27 Teşrînievvel / Ekim 1937, ss. 1 ve 2'den naklen. Gazete, Atay'ın makalesini, manşetten neşretmiştir.)