Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 109

6 Kasım 1937'de toplanan Parti Grubu'nda, Sâlih Bozok'un suâlleri üzerine bu münâkaşa hakkında bilgi verirken, başka telden çalıyor:

“O gece kendisiyle konuşurken şikâyetlerimi, vicdani olarak bugün takdir ettiğim gibi, bir şefe, büyük bir adama söylenemeyecek şekilden daha ileri giderek söyledim. Şimdi düşünürken takdîr ediyorum. Şikâyetimde söylediğim şu idi: Canımdan bezdim, artık devam edemeyeceğim…

“Bunların lüzumu yoktu. Çünkü ortada muayyen hiçbir mesele yoktu. […] Bir gün evvelki ifadelerimde ölçülerimin normal olmadığını ertesi günü takdir ettim. Hükûmet işlerinde çalışamayacak kadar yorgun düştüğümü ve yıprandığımı tekrarlayarak kendisinden istirham ettim ki bana izin versin. Atatürk o gün pek lütufkâr davrandı; peki dedi; tasvip etti.” (İnönü 1998: II/78)

“Atatürk'ü ölünceye kadar velînîmetim olarak tanıyacağım”

İnönü, cevâbî konuşmasında, aralarına nifâk sokmak istiyenlere de şiddetle çatıyor ve “yakın arkadaşlıkları sebebiyle” kimsenin buna muvaffak olamıyacağını ifâde ediyordu:

“Arkadaşlar! Bu sefer de ayrıldığım zaman, bana: ‘- Yine eskisi gibi arkadaşım ve kardeşimsin!' dedi. Atatürk'ü ben yalnız bu teveccüh ve hitaplarıyla değil, resmi ve hususi maişet hayatımda kendisini bir velinimet olarak tanıdım ve ölünceye kadar da böyle tanıyacağım. Bu sözlerim, aramızda fena bir rol oynamak isteyenleri her türlü cesaretten mahrum edecek kuvvettedir.” (İnönü 1998: II/81)

 

İnönü: “Atatürk'ü ölünceye kadar velînîmetim olarak tanıyacağım”…
***  
 

 

 

İnönü'nün konuşması üzerine “Büyük Şef” teskîn oluyor

Onun Grup'taki bu konuşmasından bir-iki gün sonra, Falih Rıfkı Atay ona gidiyor, Çankaya'da kendisinin bu konuşmasının çok iyi karşılandığını, “Büyük Şef”in, etrâfına “- …Bundan sonra bu mesele bitmiştir, kapanmıştır! İnönü'nü gördüğünüz yerde hürmet edeceksiniz! Hiçbir aksi tavır göstermeyeceksiniz!” şeklinde tâlîmât verdiğini anlatıyor ve tâlîmâta uyuluyor:

“Bundan sonra, hakikaten herkesin muamelesi değişti. Ben de tabii bir hayata girdim.” (İnönü 1998: II/82)

Nevzad Tandoğan ona kanat geriyor

“Stadyum hadisesi anlattığım gibi kapanıp bitti. Bundan sonra, Ankara Valisi rahmetli Nevzad Tandoğan, haftada muayyen bir gün bana yemeğe gelirdi. Bir nevi koruyucu vazife almış gibiydi. Gelir, ihtiyaçlarımı sorar, vaziyeti tetkik eder, özellikle yakından alakadar olurdu. Ankara Valisi Nevzad Tandoğan, rahmetli oluncaya kadar bana çok yakın dost olarak kalmıştır.” (İnönü 1998: II/83)

İnönü'nden arz-ı ubûdiyet mektupları

Son senelerde, sonuncuları Niyon Konferansı ve Bira Fabrikası mes'eleleri olmak üzere, muhtelif vesîlerle, İnönü'nün, “Büyük Şef”ine denk bir statüye yükseldiği intibâı bırakırcasına onun noktainazarlarına muhâlif bir tavırla kendi siyâsetini kabûl ettirmeye çalışması, hattâ buna muvaffak olması sebebiyle, “Şef”i tarafından, daha ziyâde têdîben diyebileceğimiz bir tavırla azledildiğini, yoksa “Şef”inin –etrâfının tahrîklerine rağmen- ondan tamâmen vaz geçmediğini, 19 Eylûl 1937'deki azilden sonra münâsebetlerinin inişli çıkışlı bir seyirle devâm ettiğini, “Büyük Şef”in ölümüne kadar takrîben bir sene kadar devâm eden bütün bu hassâs devre zarfında, İnönü'nün, mütemâdiyen “Büyük Şef”i tebcîl, ona nisbetle kendini tezlîl ederek, onun himâyesini kazandığını, bu sûretle kendisine yönelebilecek muhtemel veyâ vâkî tertîbleri bertaraf ettiğini buraya kadar îzâh etmiş bulunuyoruz.

İnönü'nün “Ebedî Şef”ine ve onun kendisine muhâsım veyâ en azından muârız etrâfına karşı tâkîb ettiği bu siyâsetin en âşikâr delîlleri, onun, Hâtırât'ında bahsettiği vechiyle,  bilhassa “Şef”inin selâmlarına mukabele etmek üzere yazdığı mektuplardır. Bunlar, “Ebedî Şef”in ölümünü tâkîb eden günlerde, muhtemelen “Millî Şef” tarafından ele geçirilerek efkârıumûmiyeden saklanmıştır.

Onlar hakkındaki mâlûmâtımız, yakın zamân evveline kadar,  Riyâset-i Cumhûr Umûmî Kâtibi ve Burdur Meb'ûsu Hasan Rıza Soyak'ın, kendi Hâtırât'ında kaydettiklerinden ibâretti. Şimdi bunlara, İnönü Vakfı'nın Arşivinden çıkarıp matbûâta verdiği iki el yazması mektup ile, kendi İnternet Sitesinde, sâdece metnini verdiği bir mektup, ayrıca Murat Bardakçı'nın “Cumhurbaşkanlığı Arşivi”nden çıkarıp neşrettiği el yazması pek mühim bir not ilâve olmuştur.

Bu kadarı dahi, 18 Eylûl 1937 Münâkaşa Hâdisesinden sonra “İki Şef” arasındaki münâsebetin mâhiyet ve seyri hakkında yaptığımız tesbîtleri ve îzâhatı têyîd ve takviye etmektedir.

Falih Rıfkı Atay da bu mektuplara  temâs etmekte, İnönü'nün, “Tek Adam”a hitâben, zarfları üzerinde “Huzûr-ı Âlî-yi Riyâsetpenâhîye” yazan birçok mektup kaleme aldığını kaydetmektedir. (Atay 1980: 499) Sâdece şu ifâde bile, İnönü'nün “Büyük Şef”e karşı âdetâ bir arz-ı ubûdiyet tavrı içinde davrandığını gösterir. Çünki bu tâbir, mûtâd olarak, “Huzûr-ı Risâletpenâhî” şeklinde Hz. Muhammed A.S. için kullanılır.

Soyak'ta bir selâm mektubu

Bahis mevzûu mektuplardan metni bize intikal eden bir selâm mektubu Soyak'ın Hâtırât'ında bulunuyor:

“9.8.1938.

“Sayın Soyak;

“İstanbul'dan aldığım havadisler pek sevindiricidir. Sevgili Atatürk'ün ateşi çok şükür düştü. Birkaç günde kuvveti yerine gelir. Hayatımızda heyecanlı bir sevinç tekrar başladı; çok şükür.

“Dr. Aras bana Atatürk'ün cihandeğer selâmlarını getirdi. Atatürk'e en derin tazimlerle minnetlerimi ve en samimî afiyet dileklerimi takdim ederim. Bir münasip fırsatta yüce huzurlarına arzederseniz size çok teşekkür ederim. Sevgilerle, selâmlar…” (Soyak 1973: 756)

“Büyük Şef”den İnönü'ne “takdîr ve muhabbet”

Riyâset-i Cumhûr Umûmî Kâtibi ve Vekîlharç Hasan Rıza Soyak'ın İnönü'ne gönderdiği bir haber pusulasının Efendi'sinin hastalığıyle alâkalı kısmını, “Hayâtının Ölümcül Hastalık Devresi” başlıklı Fasılda nakletmiştik. Bu kısma istinâden, “Tek Adam”ın, tabîblerinin istirâhat ve sıkı perhîz tavsıyelerine uymayıp Marmara ve Karadeniz'de iki hafta süren uzun bir geziye çıkmakla hastalığını ağırlaştırdığı ve hastalık sebebiyle zaman zaman aklının başından gittiği şeklinde yorum yapmıştık. Pusulanın ikinci kısmında, “Büyük Şef”, Lozan Muâhedesi'nin 24 Temmuz'daki seneidevriyesi münâsebetiyle “Râdife”sini tebrîk etmektedir. İnönü Vakfı tarafından, Aralık 2011'de matbûâta verilen el yazması pusulanın bir sûretini (İnönü Arşivi 00754) mezkûr Fasılda takdîm etmiştik. Burada onu tam metin hâlinde iktibâs ediyoruz:

“25.7.1938, saat 17, Dolmabahçe.

“Esas hastalık tekrar yürümeğe başlamıştır. 12-13 gündür [vücûd harâreti] 39'a çıktıktan; Marmara ve Karadeniz'e seyahatten sonra, dün, kavga gürültü koltukla saraya naklettik.

“Bugün 370 [derece]dir.

“Bugün, kendine gelince:

‘Lozan günü idi; kendisini büyük takdirle, muhabbetle düşünüyorum. Tebrik ederim. O da, ben de rahatsız[ız], fena günler geçiriyoruz. O günü hatırlıyorum. Mukabeleye kalkışmasın, yorulmasın. Vedit arzetsin.' ” (Taha Akyol, “Atatürk ve İnönü”, Hürriyet, 6 Aralık 2011'den naklen; http://www.hurriyet.com.tr/ataturk-ve-inonu-19400337; 29.1.2018)

Pusulada ismi geçen “Vedit”, İnönü zamânında Başvekâlet Husûsî Kalem Müdürü iken, 7 Kasım 1937'de, “boş olan Kütahya Saylavlığına seçilen” (Akşam, 8 Teşrînisânî 1937, s. 2)  Mustafa Vedid (veyâ Vedit) Uzgören'dir (İstanbul, 1897 – 30.1.1970). (TBMM Albümü, cild 1: 1920-1950, Ankara: TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Yl., 2. basım: Haziran 2010, s. 413)