Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 110

Daha evvel de naklettiğimiz gibi, İnönü, el yazması Hâtırât'ında, ondan aşağıdaki sûretle bahsediyordu:

“Bir müddet sonra yeni bir nizam teessüs etti. Tamamen şahsî bir gidiş. Benim vesvese vermekten sakınmamı anladı. Adamlarının ağızlarını açıktan tutmaya karar verdi. Benden hiçbir suretle bahsetmemek müreccah olacağını kabul etti. Bana da azamî derecede emniyet vermek istedi.

“Vedid'i her akşam yanına çağırmaya başladı. Öyle ki bazıları, onu benim yanımda kendi adamı [Mustafa Kemâl'in adamı gibi] görmeye başladılar…” (İnönü 1998: II/103)

Filhakîka, Vedid Uzgören'in onların arasında âdetâ mekik dokuduğu ve (“her akşam” olmasa da) sık sık “Büyük Şef”in işret sofralarında yer aldığı, Mehmet Soydan'ın Nöbet Defterleri üzerinde yaptığı araştırmayla têyîd oluyor: Uzgören, 1937'de 25 ve 1938'de 24, toplam 49 def'a, bu sofraların dâvetlisi olmuştur. (Mehmet Soydan, “Atatürk'ün Sofrasına Çağrılı Olanlar”, Milliyet, 13 Kasım 1981, s. 7)

 

“Millî Şef”in “Ebedî Şef”ine arz-ı ubûdiyet mektuplarından biri…
***  
 

 

“Dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim velinimetim”

Soyak'ın pusulasına cevâben İnönü'nün yazdığı mektup da, pusulayla berâber, yine İnönü Vakfı tarafından efkârıumûmiyeye mâl edilmişti. “İsmet İnönü” antetli kâğıda yazılmış mektuba, tam mânâsıyle bir arz-ı ubûdiyet üslûbu hâkimdir:

“Büyük, Sevgili Atatürk

“Lozan günü vesilesi ile iltifatınızı söyletmek lûtfunda bulundunuz. Kendi ıztırabınızı unutarak bana yeniden sağlık, bahtiyarlık verdiniz. Şükran ve minnetlerimi kabûl buyurunuz.

“Velinimetim Atatürk, katiyen eminim ki bu hastalık günlerini geçireceğiz. Siz, bütün afiyet ve neşenizle ve şerefle daha çok uzun seneler millet ve memleketi idare buyuracaksınız.

“Derin tazimle ve dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim velinimetim.

“20.7.38.

“Zarf: Büyük Reisicumhur Atatürk Yüce Huzuruna.” (Taha Akyol, “Atatürk ve İnönü”, Hürriyet, 6 Aralık 2011'den naklen; http://www.hurriyet.com.tr/ataturk-ve-inonu-19400337; 29.1.2018)

İnönü, mektubunda, her ne kadar “Velinimetim Atatürk, katiyen eminim ki bu hastalık günlerini geçireceğiz. İlh…” şeklinde ifâdeler kullanıyor idiyse de, o târihde, “Velînîmet”inin hastalığının artık çok vahîm bir safhaya ulaştığını ve onun, gayr-i mazbût hayâtından vaz geçememek yüzünden hızla ölüme gittiğini gayet iyi biliyordu…

 “İki mübârek ellerinizden öperim, velînîmetim Atatürk”

İnönü'nün kızı Özden Toker'in başında bulunduğu İnönü Vakfı'nin İnternet Sitesinde “1938 güzünde yazıldığı” tasrîh edilen bir başka mektubun metni neşredilmiş bulunuyor:

“Sevgili Atatürk!

“Muhterem Celâl Bayar bana sizin selâmınızı getirdi. Çok sevindim. Sizin bir an evvel sağlığınıza kavuşmanız yegâne ve samimi dileğimdir.

“İki mübarek ellerinizden, sevgili ve can verici yüzünüzden, doymadan binlerce öperim, sevgili Atatürk, büyük Atatürk, velinimetim Atatürk!”

(http://www.ismetinonu.org.tr/index.php/takvim-2016/125-ekim/3535-tarihte-bugun-5-ekim; 16.7.2018)

“İsmet'e verdiğim emekler boş değilmiş”

“Ebedî Şef” ile “Râdife”si arasındaki münâsebetin mâhiyetini anlamak bakımından fevkalâde mânîdâr bir vesîka da, bir-iki cümlelik küçük bir pusuladır. İnönü'nün, kurşun kalemle, “Büyük Şef”ine hitâben kaleme almış olduğu bu pusula da “Cumhurbaşkanlığı Arşivi”nde (010055178-1) bulunmaktadır. Bu pusulada, 18 Eylûl 1937 akşamı cereyân eden Münâkaşa Hâdisesinden kısa bir müddet sonra, menkûb Başvekîl, onu têdîben azleden, bununla berâber tilmîzi olmakla iftihâr ettiği “Büyük Üstâd”ına kendisini affettirme ve ona lâyık olma telâşı içindedir:

“Beni sevmediğin devirde de sana ‘emeklerim boş değilmiş' dedireceğim.

“Belki fikri anlatamadım.

“ ‘İsmet'e verdiğim emekler boş imiş' dedirmiyeceğim sana.” (“Cumhurbaşkanlığı Arşivi, 01005582-1”; Murat Bardakçı'dan naklen; Habertürk, 22 Ekim 2017; https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1681872-inonunun-1937de-basbakanliktan-azlinin-hic-yayinlanmamis-belgeleri;  7.8.2018)

Âşikâr ki İnönü bu satırları karaladığı esnâda, muntazam cümle kuramıyacak kadar heyecânlıdır. Çok işlek olan tâbiri hatırlayıp da bir türlü “İsmet'e verdiğim emekler boşa gitmemiş!” veyâ “İsmet'e verdiğim emekler boşuna değilmiş!” diyemiyor…

Dîğer taraftan, aynı satırlardan, menkûbiyetin onu ne kadar fazla sarstığını, nasıl kederlere gark ettiğini de anlıyoruz. Zannımızca, bu, sâdece gözde bir mevkıi kaybetmiş bir insanın hayıflanması değildir; belki daha beteri, mâbûd gibi tebcîl ettiği bir Mürşidin takdîrini kaybetmiş olmanın eziklik duygusudur.

İnönü, herhâlde, bir hayli girift hisler içinde bocalıyordu. İzzetinefsi rencîde olmuş birisi sıfatıyle, hem Üstâd'ına, Efendi'sine içerliyor, kendini zaman zaman ona karşı menfî hislere kaptırıyor, hem de, sâir ânlarında, baş tâcı ettiği birinin gözünden düştüğü için kendine kızıyordu. Ayrıca, hakkındaki  bütün veriler üzerinde teemmül edince öyle tahmîn olunuyor ki o, her şeye rağmen, kendisini “Büyük Şef”in en iyi tilmîzi ve ona halef olmaya en lâyık namzed olarak görüyor, bu kanâatle, ne pahasına olursa olsun, tekrâr onun teveccühünü kazanmak için büyük bir gayret içine giriyordu…

Dîğer taraftan, “Büyük Üstâd” da, tilmîzinin isyânı karşısında evvelâ gazâba kapılmış, ona azil darbesiyle derhâl haddini bildirmiş, belki daha fazlasını da tasavvur etmiş, fakat tilmîzinin pişmânlığını ve kendisine karşı mahviyetini müşâhede ederek onu affetmişti. Ve herhâlde o da takdîr ediyordu ki kolay kolay İnönü'nden daha iyi bir halef bulamazdı. Münâsebetlerinin ölümünden evvelki bir senelik seyri, onun, İnönü'nü, rakîblerinin muhtemel tertîblerine karşı himâye ettiğini ve haleflik husûsunda da önünü açık tuttuğunu gösteriyor.

Hâsılı, bu tahlîl de, bizi, “Ebedî Şef” ile “Millî Şef”i zıdlaştırmanın ne kadar yanlış bir düşünce olduğu hükmüne götürüyor…

 

Büyük bir heyecân ve üzüntü hâlinde, telâşla kaleme alınmış satırlar… “Millî Şef”, ismi, ancak “Ebedî Şef”iyle berâber anıldığı zamân bir kıymeti hâiz olduğunun farkındaydı…
***