Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 114

Resimde, Mustafa Kemâl'in sağında Celâl Bayar, solunda Şükrü Kaya…
“Ebedî Şef”in kendisine geniş selâhiyetler verdiği değişmez Dâhiliye Vekîli Şükrü Kaya, İnönü'nün en kuvvetli rakîbiydi; fakat kendine Parti'den, Ordudan ve Kemalist efkârıumûmiyeden kâfî derecede destek bulamadı; İnönü'nün “Millî Şef” olmasından sonra da, bir daha siyâsî hayâtta varlık gösteremedi…
Türkiye'de (sâdece) Remzî Locaların, 1935'de, birtakım dâhilî, bünyevî, hâricî zarûretlerle, muvâzaalı olarak ve kısmen “hâl-i nevm”e geçmelerini, Efendi'sinin stratejisine muvâfık olarak, Beynelmilel Masonluk Mâbedi'nin bu 33 dereceli sâliki têmîn etmişti…
***
 

 

 

 

Şükrü Kaya, siyâsî hayâttan silindi

İnönü, “Millî Şef” olduktan sonra, Ş. Kaya'nın hayâtına kasdetmedi. Onu Dâhiliye Vekîlliğinden aldığı gibi, CHP içindeki nüfûzunu da kırdı. En son V. Devrede (1935-1939) Muğla'dan Meclis'e giren sâbık Dâhiliye Vekîlini bir daha Meb'ûs yapmadı. 6 Nisan 1950 târihli Yeni Sabah'ın aşağıdaki haberinden de (ss. 1 ve 5) anlaşılacağı üzere, 1950 senesine gelindiğinde, iyice gözden düşmüş bir siyâsetçiydi:

“C.H.P. adayları ve Şükrü Kaya

“Ş. Kayanın adaylığı C.H.P. de dahi hiddet uyandırdı, bu zatın vatandaşlardan oy alamıyacağı ileri sürülüyor

“C.H.P. ilçe başkanları dün saat 16 da parti müfettişi Sadi Irmakın başkanlığında mühim bir toplantı yapmışlardır.

“C.H.P. il başkanı ve il idare kurulu üyelerinin de hazır bulunduğu bu toplantıda, İstanbul seçim bölgesinde C.H.P. nin muhakkak kazanması için ne gibi tedbirlere başvurulması [gerektiği] üzerinde durulmuş ve ilçe başkanlarına seçimlerde azamî gayret sarfetmeleri için direktif verilmiştir.

“Sızan haberlere göre, toplantıda, partinin yetkilileri, C.H.P. listesinin kazanma şansı yüzde yüz olan şahsiyetlerden teşkili için gerek il idare kurulu üyelerinden, gerek ilçe başkanlarından fedakârlık istenmiştir [istemiştir]. […]

“Eski Dahiliye vekillerinden Şükrü Kayanın yeniden siyasî hayata atılması ve gene C.H.P. listesinde yer alması hususunda sarfedilen gayretler, siyasî çevrelerde hiç te iyi karşılanmamıştır. Hele bazı C.H.P. lilerin Şükrü Kayanın İstanbuldan aday gösterilmesini istemeleri, şiddetli tenkitlere maruz kalmaktadır.

“Tenkitlerde bulunan kaynaklar, Şükrü Kayanın Dahiliye vekilliğini demokrasiden çok uzak olan bir zihniyetle yaptığını ileri sürmekte ve bu hususu münevver İstanbulluların unutmadıklarını ilâve etmektedir.”

Netîce olarak, evvelki seçim mıntıkası olan Muğla'dan, hem de dördüncü sıradan namzed gösteriliyor (Akşam, 23 Nisan 1950, s. 5) ve yine Meclis'e giremiyor…

“Büyük Şef”, İnönü'nün önünü kesmedi

İktidâr mücâdeleleri noktainazarından en hassâs bir devrede Başvekâlet makamını işgal eden Celâl Bayar, “Büyük Şef”in, İnönü'nün halefliğine mânî olacak bir tavır içinde olmadığını beyân ediyor… O, kendisiyle, İnönü aleyhinde konuşmamış ve yerine onun geçmemesi için herhangi bir telkînde bulunmamıştır…

Abdi İpekçi soruyor: “- Yani aslında İnönü [halef] olmasın diye herhangi bir isteği olmamıştır, sizce, öyle mi?”

Bayar, net bir cevâb veriyor:

“- O kadar olmamıştır ki Atatürk, ben Başvekil olduktan sonra, -İnönü, malûm çekilmiştir- oturup da ne lehinde, ne aleyhinde benimle her hangi bir meseleyi konuşmuş değildir…” (10 Kasım vesîlesiyle İpekçi'nin Bayar'la yaptığı mülâkat, Milliyet, 11.11.1974, s. 9)

Dahası, Bayar'ın muntazaman İnönü'ne dostâne ziyâretlerde bulunup irtibâtı muhâfaza etmesinden memnûn oluyor: 

“O zamanlar [Haziran 1938] ben haftanın yarısını Atatürk'ün yanında İstanbul'da geçiriyorum, yarısını da Ankara'da hükûmet, Meclis işleriyle… Perşembe akşamları İstanbul'a gelirdim, pazartesi sabahı giderdim. İki üç gün burada kalırdım. Ankara'ya her gittiğimde İnönü'yü de ziyaret ederdim. İnönü de beni çok samimi olarak kabul ederdi; aramızda hiç bir mesele yokmuş gibi konuşurduk. […] Atatürk'e, Mevhibe Hanım da beraberdi; şöyle çay içtik, böyle konuştuk diye bahsederdim. Hiç yadırgamazdı bunları. Benim bu vefalı hareketimi de takdir ettiğini hissederdim.” (Milliyet, 12.11.1974, s. 6)

Bayar: “Atatürk'ün İnönü [halef] olmasın diye herhangi bir isteği olmamıştır”…
***  

 

 

 

Bayar da, İnönü'nün başa geçmesini destekledi

Biraz aşağıda, Bayar'ın, Mareşal Fevzi Çakmak'la anlaşıp, onunla işbirliği hâlinde, İnönü'nün başa geçmesini desteklediğini göreceğiz. Şimdilik, İnönü'nün de bu bakımdan Bayar'a müteşekkir olduğunu kaydedelim.

Bayar'la mutâbık kalarak “Meclis intihabını yenilemek” karârı verince, mâlî rezâletlerle îtibârı sarsılan Hükûmetin istîfâsını istiyor ve onun yerine Dr. Saydam Hükûmetini tâyîn ediyor:

“Celâl Bayar, Meclis'in intihabını yenilemek için sabırsızlık gösteriyordu. Böylece bir kararın zamanı gelmişti. Ancak sarsılmış bir hükûmet ile iki ay yalnız kalmaktan endişe ediyordum. Fırka reisleriyle konuştum (Hasan Saka – Hilmi Uran). Karar verdim.

“Ertesi gün, fırka divanında intihabı yenileme konuşulacaktı. Sabahleyin erkenden Celâl Bayar'ı çağırdım. İntihaba yeni bir hükûmetle gitmek lüzumunu söyledim. Kabul etti. Divandan sonra istifasını getirdi. Dr. Refik Saydam hükûmeti teşekkül etti [25 Ocak 1938]. Meclis de iki gün sonra dağıldı.”

Bu vesîleyle Bayar'a bir teşekkür mektubu yazıyor:

“Celâl Bayar'a açık bir teşekkür mektubu yazdım. Atatürk'ün malûl ve hasta zamanında eğer onun yerinde fena bir adam olsa idi, memleket çok fenalık görürdü. Atatürk'ün hayat tehlikesi ve memleketin efkârıumumiyesindeki cereyanı gördükten sonra kendini fitneye ve hırslara kaptırmamak ahlâk ve zekâsını göstermiştir. Eğer mali ve iktisadi anlayışını salim bir istikamete sevk etmek ümidim olsaydı kendisini uzun müddet muhafaza edecektim. Bütün zevahire rağmen, doğru bir adam olduğuna inanıyorum.” (İnönü 1998: II/108)

  1. R. Soyak, Efendi'sinin ağzından bir siyâsî vasıyetnâme uydurdu; Bayar, ona îtibâr etmedi

Biraz yukarıda, Şükrü Kaya'nın haleflik mücâdelesinden bahsederken, İnönü'nün:

“Atatürk'ten (siyâsî vasıyet) koparamadılar. Şifahen uydurmaya H. Rıza teşebbüs etti. Celâl Bayar kabul etmedi.”

şeklindeki ifâdesini nakletmiştik. Bu hâdisenin tafsîlâtı, Soyak'ın Hâtırât'ında bulunuyor. Soyak'ın iddiâsına nazaran, kendisiyle istişâre ederek ve onun hazırladığı müsvedde üzerinden (çalışmamızın “Ölümü” başlıklı 3. Faslında tam metnini naklettiğimiz) 5 Eylûl 1938 târihli mâlî vasıyetnâmesini bizzât yazdıktan sonra, bu def'a ona, şifâhî olarak, siyâsî vasıyetini bildirmiş: 

“Artık işimiz bitmişti, yazdığını aldı, bir zarfa koyup kapadı; baş ucundaki komodinin çekmecesine yerleştirdi.

“Bundan sonra, yanında kaldığım 15-20 dakika zarfında öteden beriden konuştuk; bir aralık sözü Devlet Reisliğine getirerek şu mütalâada bulundu: