Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 119

Cebesoy da İnönü'nü destekledi

Siyâsî hayâtının “Sınıf Arkadaşı”nın ölümünden sonraki seyrinden, Korgeneral Ali Fuat Cebesoy'un da İnönü'nü destekleyenler arasında yer aldığı anlaşılıyor.

“Mustafa Kemâl'in Masonluğunda Merâk Edilen Mes'ele: Nîçin Loca Matrikülünde İsmi Yok?” başlıklı araştırma makalemizde delîllendirdiğimiz vechiyle, Macedonia Risorta Locası'nın ve M.R. İTK'sının Ali Fethi, Mustafa Kemâl, Kâzım Nami Duru, Kâzım Özalp, Galib Pasiner, Tevfik Rüştü Aras, Şeyhülislâm Mûsa Kâzım Efendi, Fâik Süleyman Paşa gibi mühim sîmâlarından biri olan Cebesoy (İstanbul, Üsküdar, 1882 – İstanbul, 10.1.1968), 1935-39 Devresinde, kendisinin Hâtırât'ında iftihârla anlattığı üzere, “Sınıf Arkadaşı”nın yazılı tâlîmâtıyle, münhâl olan Konya Meb'ûsluğuna seçtirilmiş, bilâhare İnönü de onu Konya'dan Meb'ûs seçtirmeye devâm etmiş, bu hâl, kendisinin DP'ye iltihâk etmesine kadar bu minvâl üzere devâm etmiş, ondan sonra hep DP listesinden İstanbul Meb'ûsu seçilmiştir.

Çekirdekten Komitacı yetişen Cebesoy, hem İttihâdcı İhtilâlinin, hem de onun daha cezrî mâhiyette bir devâmı olan Kemalist İhtilâlin öncü kadroları içinde yer almıştı. Tipik bir oportünist siyâsetçiydi. Şeflik mücâdelesini desteklediği İnönü, onu 3 Nisan 1939'da teşkîl edilen Refik Saydam Hükûmetinde Nâfia Vekîli tâyîn etmişti. 1. Şükrü Saraçoğlu Hükûmetinde de bu Vekâleti muhâfaza etti (9.7.1942 – 9.3.1943). 2. Saraçoğlu Hükûmetinde Münâkalât Vekîli oldu (9.3.1943 – 7.8.1946). 30 Ocak 1948 ilâ 1 Kasım 1948 târihlerinde Meclis Reîsliği yaptı. Ondan sonra, siyâsî hayâtına DP saflarında devâm etti… 

Fevzi Çakmak da halef namzedi idi

Haleflik mücâdelesinde, İnönü'nün, rakîbleri arasında zikrettiği şahsıyetlerden biri de Mareşal Fevzi Çakmak'tır (1876 – İstanbul, 10.4.1950). El yazması Hâtırât'ına nazaran (1998: II/104), Çakmak, zemîni yoklamış, onu kendisi için müsâit görmeyince geri çekilmiş ve (mûtâd vechiyle) şahsını emniyete alacak tavırlar içerisinde, İnönü menkûb olunca ondan uzak durmuş, haleflik ihtimâli yükseldikçe ona yaklaşmıştır:

 “Mareşal, ortalığı bir müddet yokladıktan sonra, müstağni vaziyet aldı. Çekilmemin bidayetinde korkmuş, bana hiç sokulmamıştı. Sonra eskisinden daha çok sokuldu.”

Yukarıda, Hasan Rıza Soyak'ın Çakmak lehine şifâhî bir haleflik vasıyeti uydurduğunu görmüştük. Soyak'ın bu uydurmasının da işâret ettiği gibi, Çakmak'ın halefliğini destekleyen ciddî bir cereyânın mevcûd olduğu muhakkaktır.

Yine daha evvel, Cemal Kutay'ın 1940'lı senelerde Çakmak'la bu haleflik mes'elesine dâir yaptığı mülâkattan bahsetmiş, bundan, Mustafa Kemâl'in Cumhûr Reîsliği mührünü Ali Fethi'ye teslîm etmesi ile İnönü'nü azletmesi hakkında olan kısımları iktibâs etmiştik. 30 Ağustos vesîlesiyle yaptığı röportajda “Eski Bir Atatürkçü” nâm-ı müsteârını kullanan Kutay, bunun doğrudan 30 Ağustos'la alâkalı küçük bir bölümünü, kendisinin Millet mecmûasının 30 Ağustos 1947 târihli 82. sayısında neşrettiğini belirttiği için (Millet, 20 Aralık 1962, sayı: 3, s. 18), röportaj, o seneye âid gibi görünüyor. Fakat daha başka ifâdelerinden de, 21 Temmuz 1946 Seçimlerinden evvelki bir târihte yapıldığı kanâati hâsıl oluyor. Bu uzun mülâkatın haleflik mes'elesine mütedâir olan kısımlarını, o târihten ancak on beş sene sonra neşretmiştir. Aşağıda, bu röportajın -Kutay'ın yorumları hâric- tamâmını nakledeceğiz.

Bu mülâkatta, Çakmak, Bayar'ın yorumunu da delîl göstererek, “Tek Adam”ın, 29 Ekim 1938 vesîlesiyle ve Çakmak'la istişâre ederek kaleme aldığı Orduya Hitâbesi'nde, Rejimi Orduya ve şahsen ona emânet ettiğini, bunun da halef olarak onu işâret ettiği mânâsına geldiğini iddiâ ediyor. O, bu açık işârete ve kendisini başa geçirmek isteyenlerin ısrârına rağmen, gûyâ iki sebeble buna muhâlefet etmiş: 1) Bu, kendi şahsında Orduyu siyâsete müdâhil hâle getirmek, yâni Orduyu siyâsîleştirmek olurmuş, ki o, böyle bir şeye aslâ râzı değilmiş; 2) O, kendini siyâsetle uğraşacak şekilde yetiştirmemiş; bu bakımdan siyâset onun şahsıyetiyle kabil-i têlîf değilmiş…

Çakmak'ın bu iki iddiâsı da samîmiyetsizdir. Birinci iddiâsındaki samîmiyetsizliği, üstelik bu mülâkatta, kendi kendini tekzîb eden şu ifâdesiyle sâbittir:

“- …Yumruğumun bütün ağırlığıyla İnönü lehine Millet Meclisinin karşısına oturdum. Öylece, hâdisesiz, Reisicumhur seçtirdik onu.”

“Siyâset onun şahsıyetine uygun değilmiş” yollu îzâhatını ise, 1946 Seçimlerine Demokrat Parti listesinden Müstakil namzed sıfatiyle katılıp İstanbul Millet Vekîli seçilmesi ve iki sene sonra da, Yusuf Hikmet Bayur seciyesinde birinin liderliğindeki Millet Partisi'nin müessisleri arasında yer alması, ayrıca bu fırkanın Fahrî Reîsi ünvânını taşıması vâkıaları fiilen tekzîb etmektedir…

Çakmak, İnönü'nden umduğunu elde edememiş

Çakmak, Kutay'a verdiği mülâkatta, başa geçmesinde kendisinin ve Bayar'ın tâyîn edici ehemmiyette têsîrleri olduğu hâlde, İnönü'nün, onları etrâfından uzaklaştırdığını belirterek, onun nankörlüğüne fenâ hâlde içerliyor…

Şu var ki İnönü, onu, 1944 senesinde yaş haddinden (ki 68 yaşına vâsıl olmuştu) emekli oluncaya kadar Erkânıharbiye Umûmî Reîsliği makamında tutmuştu. Bu sûretle, 23 sene gibi rekor bir müddetle bu mevkıi işgal etmişti…

Lâkin bu dahi, Çakmak'ı tatmîn etmemiş! Heyhât ki bizde insanlar bir koltuğa oturunca ona yapışıp kalırlar ve orası, ebediyen onların hakkı imiş gibi davranmaya başlarlar… Kâşki bir kanûnla, ehemmiyeti hâiz bütün idârî mevkılerin hizmet müddetleri, üç sene, beş sene, en nihâyet yedi sene gibi mâkul bir müddetle tahdîd edilse! Bir Cumhûr Reîsi, bir Millet Vekîli iki devreden fazla seçilemese! Bir Umûm Müdür, bir Dâire Reîsi, Bir Sendika Reîsi, ilh… mevkılerini beş seneden fazla işgal edemese! Yoksa insanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur!

Aynı mülâkatta, Bayar'la berâber onu seçtirmelerine mukabil, “İnönü'nün, bir teşekküre bile lüzûm görmeden onları tasfiye etmesinden”, (Çakmak ve Bayar gibi şahsıyetlerin dâhil olduğu) “Atatürk kadrosunu en sonuna kadar dağıtıp kendi yarattığı adamlardan bir kadro kurmak peşine düşmesinden” acı acı yakınıyor… Öyle anlaşılıyor ki Çakmak, İnönü'nü desteklerken, onu hiç olmazsa bir İcrâ Vekîlliğiyle mükâfatlandıracağını, her fırsatta onunla istişâre ederek ve onun yardımıyle memleketi idâre edeceğini ümîd ediyormuş… Ümîdi boşa gidince de fevkalâde muğber olmuş ve “Millî Şef”le arası açılmış…

Hassaten DP'yi destekleyip DP listesinden Müstakil İstanbul Meb'ûsu intihâb edilince, iyice zıdlaşmışlar… Öyle ki Çakmak, prostat ameliyâtını tâkîben 10 Nisan 1950'de vefât edince, İnönü, kupkuru bir tâziye beyânâtı verecek, onun Kemalist İhtilâl Harbine ve onu tâkîb eden Kemalist Totaliter Rejime hizmetlerinden hiç bahsetmiyecektir bile:

“Cumhur Başkanı İnönü, Mareşalin vefatı dolayısile, Anadolu Ajansı muhabirine şu beyanatta bulunmuştur:

‘- Sayın Mareşal Fevzi Çakmağın irtihalinden derin bir surette müteessir olduk. Mareşal ile birlikte çalıştığımız günlerin hatırasını hürmetle yâdediyoruz. Muhterem ailesine ve muhterem milletimize taziyelerimizi sunarız.” (Cumhuriyet, 11 Nisan 1950, s. 1)

Dahası, bu Kemalist İhtilâl Harbinin kahramanı ve Kemalist İnkılâbların têmînâtçısı için millî mâtem îlân ettirmiyecek ve bu resmî tavır, gafil Üniversite gençliği ile halkın büyük infiâliyle karşılaşacaktır:

“…İstanbul ve Ankara radyolarının dün vefat haberini verdikten sonra hafif müzik neşriyatına devam etmesi, vatandaşlar arasında teessür uyandırmış ve hattâ infiale sebeb olmuştur. Dün, alâkadarların nazarı dikkatini çekmek için bir çok vatandaşlar telefonla gazetemize müracaatta bulunmuşlar, Üniversite talebelerinden bir grup da matbaamıza gelerek bu neşriyatı protesto etmişlerdir.

“Mareşal Fevzi Çakmağın ölümü münasebetile Suriye ve Irak radyolarında müzik yayınının tatil edilmesine rağmen Ankara ve İstanbul radyolarının matem neşriyatı yapmaması, şehrimizdeki yüksek tahsil gencliğinin teessürünü bir kat daha arttırmıştır. İstanbul Radyosunun neşriyatını protesto etmek maksadile dün İstanbul ve Teknik Üniversitelerine mensub yüzlerce yüksek tahsil öğrencisi saat 21.30 da Taksim meydanına toplanmışlar ve oradan yürüyerek Radyoevinin önüne gelmişlerdir.

“Genclerin, neşriyatın derhal durdurulmasını istemelerine rağmen, Radyo İdaresi programına devam etmiştir. Bu hal genclerin daha hararetli nümayiş yapmalarına sebeb olmuştur. Hâdiseden haberdar edilen Emniyet teşkilâtı bindirme ve süvari ekipleri ile derhal Taksim ve Radyoevi civarında tertibat almıştır. […] Emniyet memurlarının gencleri dağıtmak için yaptığı teşebbüse karşı koyan Teknik Üniversiteden Behiç Ertan, Suad ve diğer 15 arkadaşı memurlar tarafından yakalanmışlardır. İlh…” (Cumhuriyet, 11 Nisan 1950, ss. 1 ve 3)

 

Fevzi Çakmak, pek merbût olduğu “Ebedî Şef”i ölünce, İnönü'ne yatırım yaptı; fakat ondan umduğu kadar iltifât görmeyince, ona muğber oldu… Vefâtında, “Millî Şef”, onun hakkında kupkuru bir tâziye beyânâtı verdi ve resmî mâtem îlân ettirmedi…
***