Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 123

Çakmak, İnkılâbın ideallerine sâdık; ama “Millî Şef” öyle değil

“…Mareşal birden bire ayağa kalktı. Sabrı tükenmiş kafesteki bir arslan gibi dar odada dolaşırken, âdeta bağırırcasına: ‘- Bak biz İnkılâbın ideallerine nasıl ihanet ediyoruz! Ortaya bir Millî Şef çıkardık. Atatürk'e de Ebedî Şef dedik. Adamın kemikleri mezarında titrer!' […]

 Untitled-1_4

Umûmî Erkânıharbiye Reîsi Fevzi Çakmak, Başvekîl Celâl Bayar'a: “İnönü'nü biz seçtirirsek, Atatürk kadrosunu dağıtmaz ve bizim sözümüzü dinler…” diyor ve bu seyâsette mutâbık kalıyorlar. Anlatmaya devâm ediyor: (Bunun için) “yumruğumun bütün ağırlığıyla, İnönü lehine, Millet Meclisi'nin karşısına oturdum ve onu Reisicumhur seçtirdik”. “Ama o, bundan evvel yaptığımız konuşmalardaki vaatleri unuttu.”

***

 

 

“İnönü'nü siz iktidâra getirdiniz!”

‘- Sayın Mareşalim, dedim. Umumî efkâr Reisicumhur İsmet İnönü'yü sizin iktidara getirdiğinizi biliyor. Siz herkesden fazla bu mevzuda müsamahakâr olmadınız mı?' […]

‘- Bak, dedi. Sana o gün olanları anlatayım. Büyük Millet Meclisinde üç hizip vardı: Bunlardan birincisi Şükrü Kaya'nın etrafında toplanarak terakkiperver bir hamle yapmak taraflısı idi. Bir kısmı, Başvekil Celâl Bayar'ın Başvekâlete gelmesi ile Atatürk'ün kendi yerine O'nu işaret ettiği kanaatinde idi. Mühim bir kısmı da İsmet İnönü'nün Reisicumhur olmasına taraftardı.'

“Ben sordum: ‘- Sizin Reisicumhur olmanızı isteyenler?' Mareşal biraz düşündü:

‘- Demin de söyledim ya; benim Reisicumhur olmamı bütün bu ihtilâfların halli için bir çare zannedenler pek çoktu. Ben öyle düşünüyordum.

“İnönü'nü seçtirelim; ona sözümüzü dinletebiliriz!”

‘İnönü, iktidar hırsında olan ve bu hırsı saklamaya lüzum görmeyen bir kimseydi. Böyle bir halde birtakım siyasî hareketlere teşebbüs edilirdi. Bu da Atatürk'ün ölümünden sonra bütün bütün kuvvete ve birliğe muhtaç olan Cumhuriyet için birliğin bozulması mânasına gelirdi.

‘Başvekil Celâl Bey'le bir konuşma yaptık. O'nu da tıpkı benim gibi düşünür buldum: Mademki İsmet yukardan direktif almadığı zaman etrafından istinat arardı, şu halde O'nu desteğimizle Reisicumhur yapınca, bu dinleme keyfiyetini bizden isteyebilirdi. [Mustafa Kemâl, Çakmak'a: “İsmet, yukardan emir alamayınca, aşağıdan emir alır!” dediği için böyle muhâkeme yürütüyorlar…] O'nun etrafında biz toplanınca, uzun boylu bir dağılma olamaz ve Şükrü Kaya taraftarları da Atatürk zamanında olduğu gibi umumî yürüyüşe ayak uydurabilirdi. Ben ve Celâl Bey, bu kanaate eriştik.

“İnönü'nü seçtirmek için, benim yumruğuma ihtiyâc  oldu!”

‘Fakat her ne olursa olsun, Mecliste ve dışarda İnönü'yü kindar bilen bir hizip, korkular içinde ve tetikte idi. Onları yenmek gerekiyordu. İşte onun için, benim, bir defa daha, Afyon âbidesindeki resimde olduğu gibi, yumruğuma ihtiyaç hâsıl oldu. Bu yaptığımı kimse inkâr edemez, ki benim bu hareketim, İsmet'in Reisicumhurluğunu sağladı.

‘Ama o, bundan evvel yaptığımız konuşmalardaki vaatleri unuttu.” (Millet, 10 Ocak 1963, sayı: 6, s. 15-16)

Mustafa Kemâl, Rejimini, Çakmak'ın ve Ordunun vesâyetine emânet etmiş

“Millet, o günler, Atatürk'ün büyük matemine bürünmüş, hiçbir konu hakkında fikir yürütecek halde değildi. Başvekil Celâl Bayar, Atatürk'ü çok severdi. Belki o da sâlim düşünemiyecek halde idi. Ankara'da herkes gözünü Mareşal Çakmak'a dikmişti.

“Sayın Mareşal bana [Cemal Kutay'a] bir sual sordu: ‘- Siz hiç Atatürk'ün son nutku, yani Cumhuriyet bayramındaki nutku üzerinde düşündünüz mü?'

“Sonra bana, bir küçük dolaptan, bükülmüş bir Ulus gazetesi çıkararak uzattı. Bu, Atatürk'ün vefatından beş on gün önce hazırlatıp Celâl Bayar'a okuttuğu nutuktu. Metnini aynen naklettiğimiz bu nutkun içindeki Ata'nın orduya hitap eden tarafını gösterdi, tekrar sordu: ‘- Evet?'

‘- Sayın Mareşalim, dedim. […] [Ben,] yalnız, Başvekil Bayar'ın nutku hazırlama işini biliyorum…'

‘- Ne biliyorsun?' diye sordular.

‘- Uzun zaman bekledikten sonra, Atatürk, nutkun hazırlanmasını Celâl Bayar'a havale etmiş.' Sayın Mareşal:

‘- O da bana gösterdi. Beraberce son şeklinde mutabakata vardık. Fakat, nutkun, Orduya ait kısmını bizzat Atatürk hazırlamış. Nutuk son şeklini alınca, Celâl Bayar bana getirdi. Okudu. Burada birdenbire orduya bu kadar büyük bir sorumluluk ve görev verilmesi, belki bir çok kimselerin dikkatini çekmiştir. Ben de Başvekile bundan ne anladığını sordum. Bana:

‘- Her halde bu hitapta yarı yarıya şahsınız da kastediliyor, vazifelendiriliyor!' dedi.

‘- Şimdi anladınız mı?' Sonra:

‘- İşte Atatürk'ün bu nutkun okunmasından on gün sonra vefatı üzerine bunun bir nevi vasiyet olup olmadığı da ortaya konulabilirdi…

‘Acaba, Atatürk, kendinden sonra memleketi bir askerî idarenin mi almasını istiyordu?

‘Hayır, oğlum! Fakat kendi İnkılâplarını ve kurduğu rejimi ordunun politika dışından idare etmesini istiyordu.

‘Eğer ordu fiilen idareye girerse, bu, doğrudan doğruya politika yapması mânasını, hiç değilse neticesini doğurabilirdi.

“İnönü'nün etrâfında toplanalım; bize minnetdâr kalır; Atatürk'ün kadrosunu dağıtmaz!”

‘Ben bunu düşünmüyordum. Onun için, şahsan hepimizin İnönü'nün etrafında toplanmamızı tasarladım. Bir kere de işi Celâl Bayar'la konuştum. Celâl Bayar, büyük bir feragatle, İsmet lehine temayül etti.'

‘- Celâl Bayar, demek Reisicumhur olmak istemedi?' diye sordum. Mareşal:

‘- Katiyen, dedi. Hattâ benim bir takım ihtirazî noktainazar[lar]ım olduğu halde, beni İnönü lehine iknaa âdeta icbar etti.  Ben onun bu kadar feragat göstermesindeki sebebi sorduğum zaman:

‘- İsmet Paşa, bütün kusurlarına rağmen, bu idbarında kâfi derecede ders almıştır. Sonra, o, dostlarına sadık ve kendisi etrafında toplananlara vefakârdır. Biz kendisini elbirliği ile Reisicumhur yapıp başımıza getirince, her halde kolay kolay bunu unutamıyacaktır. Hep beraber onun etrafında toplanırız. O da Atatürk'ün kadrosunu dağıtmaz. Memleket selâmet yoluna devam eder.' dedi.

“Yumruğumun bütün ağırlığıyla, İnönü lehine, Millet Meclisi'nin karşısına oturdum ve onu Reisicumhur seçtirdik”

‘- Böylece harekete karar verdik. Bunun tatbiki için, Celâl Bayar, benden yardım istedi: ‘- İsmet Paşa'yı Reisicumhur seçtirmek pek kolay olmıyabilir. Onun kininden, intikamından korkanlar, Şükrü Kaya'cılar bir araya gelince bir kuvvet olabilirler. Ancak bunu sizin şahsiyetiniz önliyebilir.' dedi.'

‘- Celâl Bayar'ı görüyorsun tabii, dedi. Ona beni nasıl yanlış yola sevkettiğini hatırlat!

‘Oğlum, ben, hayatımda bir defa, yumruğumun bütün ağırlığıyla İnönü lehine Millet Meclisinin karşısına oturdum. Öylece, hâdisesiz, Reisicumhur seçtirdik onu.

İnönü, nakörlük yaptı, kendi ekibini hâkim kıldı

‘Onun buna karşı ilk işi, hemen, hepimizi, bir teşekküre bile lüzum görmeden tasfiye etmek oldu.

‘Buna da belki memleketin icapları ve menfaatleridir diyerek göz yumduk. Her türlü imkân elimizde iken boyun eğdik.

‘Ama o, Millî Şef oldu. Çankaya'da kimyahaneler kurdu. Viyolonsel dersleri aldığı söyleniyor. Bunları da kusur saymıyorum.

‘Ama Atatürk kadrosunu en sonuna kadar dağıttı. Kendi yarattığı adamlardan bir kadro kurmak peşine düştü.

‘Göreceksiniz, benim ömrüm yetmese bile, sizler göreceksiniz. Pek az zaman içinde, bu kendi yarattıkları, kendi aleyhine dönecekler ve onların herbiri birer Brütüs olarak hançerlerini ona dayayacaklardır. Mânevî sonu böyle olacaktır. Bunu yazın! İserseniz, ben öldükten sonra yazın; ama yazın! O zaman bunlar belki bir ikaz ve intibah havası getirir.' ” (Millet, 17 Ocak 1963, sayı: 7, s. 13)

Cemal Kutay'ın 1940'lı senelerde (bir ihtimâl 1946'da, 21 Temmuz Seçimlerinden evvel) Mareşal Fevzi Çakmak'la ile yaptığı mülâkat burada bitti.

Bu mülâkat, Mustafa Kemâl'in ölümcül hastalığı ve ölümü üzerine halef çekişmeleri hakkında gayet düşündürücü bilgiler veriyor. Bunları, elbette dîğer târihî kaynaklarla mukayeseli olarak değerlendirmek lâzım gelir.

“Millî Şef” demokratik seçimle başa geçtiğini iddiâ ediyor

Öyle anlaşılıyor ki İnönü'nün CHP içinde ve Kemalist efkârıumûmiyede sâhib olduğu geniş destek, seçilmesinde asıl tâyîn edici âmil olmuştur. Onun bu geniş tarafdâr kitlesinin farkında olan Çakmak ve Bayar da, onu destekliyerek bunun karşılığını almak istemişler, fakat İnönü kendi ekibini hâkim kılarak onların têsîrini asgarîye indirmiştir.

Her hâl-ü-kârda, 11 Kasım 1938'de TBMM tarafından gûyâ “Cumhûr Reîsi” seçimi, tam mânâsıyle totaliter rejimlerin rûhuna muvâfık sûrette cereyân etti: Meclis'de 323 iştirâkci vardı ve İnönü, (Şükrü Kaya tarafdârları, “İnönü'nün kîninden korkanlar”, sâir hizibler dâhil) 323 reyle, yâni tek rey fire vermeksizin, bilittifâk Devlet Reîsi veyâ Şef intihâb edildi!

Hakîkat-i hâl böyle olduğu hâlde, İnönü, el yazması Hâtırât'ında, demokratik seçimle iş başına geldiğini iddiâ ediyor:

“11 Teşrinisani 1938. Meclis çılgın bir halde 24 saat güç sabretti. Bütün memleket radyolar başında bekledi. Müttefikan beni Reisicumhur intihap ettiler. İktidarda olmayan, hatta iktidar mevkiinde fikrini sevmedikleri, korktukları bilinen bir çekilmiş adamın getirilmesi, rıza ile, serbest rey ile yapılmış hakiki bir intihap olarak tarihe geçecekti.” (İnönü 1998: II/106)

Nitekim, selefi de bu telden çalıyordu…