Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 124

“İnönü'nün etrâfında toplanalım; bize minnetdâr kalır; Atatürk'ün kadrosunu dağıtmaz!”

‘Ben bunu düşünmüyordum. Onun için, şahsan hepimizin İnönü'nün etrafında toplanmamızı tasarladım. Bir kere de işi Celâl Bayar'la konuştum. Celâl Bayar, büyük bir feragatle, İsmet lehine temayül etti.'

‘- Celâl Bayar, demek Reisicumhur olmak istemedi?' diye sordum. Mareşal:

‘- Katiyen, dedi. Hattâ benim bir takım ihtirazî noktainazar[lar]ım olduğu halde, beni İnönü lehine iknaa âdeta icbar etti.  Ben onun bu kadar feragat göstermesindeki sebebi sorduğum zaman:

‘- İsmet Paşa, bütün kusurlarına rağmen, bu idbarında kâfi derecede ders almıştır. Sonra, o, dostlarına sadık ve kendisi etrafında toplananlara vefakârdır. Biz kendisini elbirliği ile Reisicumhur yapıp başımıza getirince, her halde kolay kolay bunu unutamıyacaktır. Hep beraber onun etrafında toplanırız. O da Atatürk'ün kadrosunu dağıtmaz. Memleket selâmet yoluna devam eder.' dedi.

“Yumruğumun bütün ağırlığıyla, İnönü lehine, Millet Meclisi'nin karşısına oturdum ve onu Reisicumhur seçtirdik”

‘- Böylece harekete karar verdik. Bunun tatbiki için, Celâl Bayar, benden yardım istedi: ‘- İsmet Paşa'yı Reisicumhur seçtirmek pek kolay olmıyabilir. Onun kininden, intikamından korkanlar, Şükrü Kaya'cılar bir araya gelince bir kuvvet olabilirler. Ancak bunu sizin şahsiyetiniz önliyebilir.' dedi.'

‘- Celâl Bayar'ı görüyorsun tabii, dedi. Ona beni nasıl yanlış yola sevkettiğini hatırlat!

‘Oğlum, ben, hayatımda bir defa, yumruğumun bütün ağırlığıyla İnönü lehine Millet Meclisinin karşısına oturdum. Öylece, hâdisesiz, Reisicumhur seçtirdik onu.

İnönü, nakörlük yaptı, kendi ekibini hâkim kıldı

‘Onun buna karşı ilk işi, hemen, hepimizi, bir teşekküre bile lüzum görmeden tasfiye etmek oldu.

‘Buna da belki memleketin icapları ve menfaatleridir diyerek göz yumduk. Her türlü imkân elimizde iken boyun eğdik.

‘Ama o, Millî Şef oldu. Çankaya'da kimyahaneler kurdu. Viyolonsel dersleri aldığı söyleniyor. Bunları da kusur saymıyorum.

‘Ama Atatürk kadrosunu en sonuna kadar dağıttı. Kendi yarattığı adamlardan bir kadro kurmak peşine düştü.

‘Göreceksiniz, benim ömrüm yetmese bile, sizler göreceksiniz. Pek az zaman içinde, bu kendi yarattıkları, kendi aleyhine dönecekler ve onların herbiri birer Brütüs olarak hançerlerini ona dayayacaklardır. Mânevî sonu böyle olacaktır. Bunu yazın! İserseniz, ben öldükten sonra yazın; ama yazın! O zaman bunlar belki bir ikaz ve intibah havası getirir.' ” (Millet, 17 Ocak 1963, sayı: 7, s. 13)

Cemal Kutay'ın 1940'lı senelerde (bir ihtimâl 1946'da, 21 Temmuz Seçimlerinden evvel) Mareşal Fevzi Çakmak'la ile yaptığı mülâkat burada bitti.

Bu mülâkat, Mustafa Kemâl'in ölümcül hastalığı ve ölümü üzerine halef çekişmeleri hakkında gayet düşündürücü bilgiler veriyor. Bunları, elbette dîğer târihî kaynaklarla mukayeseli olarak değerlendirmek lâzım gelir.

“Millî Şef” demokratik seçimle başa geçtiğini iddiâ ediyor

Öyle anlaşılıyor ki İnönü'nün CHP içinde ve Kemalist efkârıumûmiyede sâhib olduğu geniş destek, seçilmesinde asıl tâyîn edici âmil olmuştur. Onun bu geniş tarafdâr kitlesinin farkında olan Çakmak ve Bayar da, onu destekliyerek bunun karşılığını almak istemişler, fakat İnönü kendi ekibini hâkim kılarak onların têsîrini asgarîye indirmiştir.

Her hâl-ü-kârda, 11 Kasım 1938'de TBMM tarafından gûyâ “Cumhûr Reîsi” seçimi, tam mânâsıyle totaliter rejimlerin rûhuna muvâfık sûrette cereyân etti: Meclis'de 323 iştirâkci vardı ve İnönü, (Şükrü Kaya tarafdârları, “İnönü'nün kîninden korkanlar”, sâir hizibler dâhil) 323 reyle, yâni tek rey fire vermeksizin, bilittifâk Devlet Reîsi veyâ Şef intihâb edildi!

Hakîkat-i hâl böyle olduğu hâlde, İnönü, el yazması Hâtırât'ında, demokratik seçimle iş başına geldiğini iddiâ ediyor:

“11 Teşrinisani 1938. Meclis çılgın bir halde 24 saat güç sabretti. Bütün memleket radyolar başında bekledi. Müttefikan beni Reisicumhur intihap ettiler. İktidarda olmayan, hatta iktidar mevkiinde fikrini sevmedikleri, korktukları bilinen bir çekilmiş adamın getirilmesi, rıza ile, serbest rey ile yapılmış hakiki bir intihap olarak tarihe geçecekti.” (İnönü 1998: II/106)

Nitekim, selefi de bu telden çalıyordu…

 

“Türk milleti, Yüce Kurtarıcısı Atatürkü hiçbir zaman unutmıyacağını, dün onun en yakın, en vefakâr, en kahraman arkadaşını başına geçirmekle teyid etti.”
Filhakîka, tabiî olan, “Büyük Şef” ölünce, yerini “Râdife”sinin almasıydı… Öyle oldu ve o, “Ebedî Şef”inin yolundan ayrılmıyarak ona lâyık bir halef olduğunu isbât etti…
*** 

İnönü, “Büyük Şef”ine lâyık bir halefdi

Fâlih Rıfkı Atay'ın şöyle bir tesbîti var:

“Mecliste hâkim kanaat, Atatürk'ten sonra tek rejim teminatının İnönü olduğu idi.” (1980: 499)

Hakîkaten de öyle oldu. “Ebedî Şef” devrinden “Millî Şef” devrine intikal, (Başvekîl Celâl Bayar ve Umûmî Erkân-ı Harb Reîsi Mareşal Fevzi Çakmak'ın da yardımıyle) sühûletle cereyân etti. “Millî Şef”, sâdece kendisine muhâlif olan ve mutlak iktidâr kurmasına mânî olabilecek Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras, Kılıç Ali, Hasan Rıza Soyak gibi şahsıyetleri iktidârdan uzaklaştırdı; fakat onlara gadretmedi, zarâr vermedi. “Riyâset-i Cumhûr” (hakîkatte Totaliter Şeflik) makamına intihâb edilince, Celâl Bayar'ın (2-2,5 ay daha) Başvekîlliğe devâm etmesini isteyerek intikalin sarsıntısız olmasını sağladı. Sonrasında da, “Ebedî Şef”ine hiç ihânet etmedi. Onun eserine (ki onun da bu esere az emeği geçmemişti) bütünüyle sâhib çıktı ve onu yaşatmaya devâm etti. Bu arada, (Soyak'ın hiç de haklı olmıyan tenkîdleri hilâfına) kendini “Millî Şef” îlân etmesi, paralara kendi resmini bastırması, kendi heykellerini yaptırması, resmî dâirelere kendi resmini astırması, v.s. Totaliter Şeflik Rejiminin bir îcâbıydı. Lâkin ne zaman ki “Ebedî Şef”inin eserinde zaaf alâmetleri görüldü, derhâl hışımla ortaya atıldı ve “İrticâ”ı tepelemek için ne lâzımsa yaptı: Tahrîkse tahrîk, darbeyse darbe, kan dökmekse kan dökme ve yeni Kemalist Esâs Kanûn (“Anayasa”)… Bizim bütün çocukluk ve gençlik devrimiz, İnönü'nün, Kemalizm nâmına bu ajitasyonlarına şâhid olarak geçti…