Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 129

Sene 1954… Yine 10 Kasım… Yine Milliyet'te (s. 5) bir evvelki senenin aynı başlığıyle: “Atatürkün Son Dakikaları”…  Kılıç Ali nihâyet asparagasını tedâvüle sokuyor: “…Atatürk, Neş'et Ömer Beye baktılar ve: ‘- Ve aleykümüsselâm' diyerek gözlerini tekrar kapattılar”… 1970'te, Hasan Rıza Soyak da arkadaşının uydurmasına sâhib çıkacak, derken uydurma, resmî hakîkat olacaktır…
*** 

 

 

 

 

Kılıç Ali'nin bir başka tuhaflığı

Kemalist destan müellifi Kılç Ali'nin rivâyetlerindeki tuhaflıklarına ayrıca şunu ilâve etmek lâzım:

Ona göre, son nefesinde Efendi'sinin başı ucunda bekleyen tabîbler “Dr. Mehmet Kâmil Bey, Dr. Süreyya Hidayet Paşa ve Dr. Abravaya”dır. (1955: 86)

Hakîkatte ise, bunların arasında doğru isim, sâdece Dr. Mehmet Kâmil Berk'tir. O esnâda baş ucunda nöbette olan dîğer iki tabîb Op. Dr. Mim Kemal Öke ve Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden'di. Dr. Öke, Soyak, Tekçe bu rivâyette müttefîktir. Hâtırât'ını siyâsî muârızlarıyle bir hesaplaşma vâsıtası olarak kullanan Kılıç Ali, pek muhtemeldir ki bu tahrîfi de siyâsî bir hesabla yapmıştır; çünki o esnâda baş ucunda bulunanları yanlış hatırlaması akla yakın gelmiyor…

Böyle bir rivâyet uydurmak, Cemal Kutay'ın dahi aklına gelmemişti

Dîğer taraftan, son sözünün “Sâat kaç?” olduğu 1938'den 1950'li senelere kadar öylesine mütevâtir haber hükmündeydi ki bin bir uydurmayla, efsâneyle, tahrîfle “Kemalist Müslümanlık” propagandası yapan Cemal Kutay'ın dahi böyle bir rivâyet ortaya atmak aklına gelmemiş ve 4 Kasım 1948 târihli Millet'te (sayı: 143, s. 10) Kılıç Ali'nin Hâtırât'ından istifâde edip onu süsleyerek kaleme aldığı makalesinin başlığını: “En Son Sözü: Saat Kaç?” koymuştu…

 

Cemal Kutay'ın Kılıç Ali'nin Hâtırât'ına istinâden 1948'de kaleme aldığı bu makalede de “vealeykümüsselâm” rivâyeti yok… Kılıç Ali'nin îmâlâtı için daha altı sene beklemek gerekecektir…
*** 

 

 

 

 

 

Hâsılı, Celâl Bayar'a pek yakın olan Kılıç Ali, “kılçık atma” kabîlinden böyle bir haber uydurmuş ve onun bu tâbiyesi, halkın bir kısmı arasında meyvasını vermiştir… Şu var ki hak gelince, bâtıl zâil olmaya mahkûmdur!

 

Bakalım, bu yalanlarını daha ne kadar devâm ettirebilecekler?
***

 

 

 

1.K. / 7. Fasıl

CENÂZESİ

Bu Fasılda üzerinde duracağımız esâs mes'ele, Kemalist Propagandanın, 1930'lu, 40'lı, 50'li senelerde değil de günümüzde tedâvüle soktuğu “Mustafa Kemâl'in, her Müslüman meyyid gibi, usûlünce gasledilip kefenlendiği” iddiâsıdır.

Bu mes'elede hakîkati tesbît için, mukayeseli olarak, bilhassa iki mütehassıs şâhidin ifâdelerine mürâcaat edeceğiz. Bunlardan şahâdeti birinci derecede ehemmiyeti hâiz olan, 9 Kasım 1953'te, Hükûmet erkânı huzûrunda, tahnîtli cesedin tâbuttan çıkarılması ameliyesine nezâret ve cesedi tedkîk eden Marazî Teşrîh (“Pathologie”) Profesörü Kâmile Şevki Mutlu'dur (1906-1987). İkinci şâhid ise, nefsânî sâikler ve ideolojik taassubla hakîkati tahrîf etmekten çekinmiyen ve ekibine dâhil olduğu Hocası Kâmile Hanım'a karşı da vefâsızlık eden Prof. Dr. Cahit Özen'dir  (1914-2001).

Bundan mâadâ, aynı mevzûda, muhtelif kaynaklardan gelen bâzı iddiâları müzâkere etmekten hâlî kalmıyacağız.

Bahsin sonunda, bir nebze de Anıtkabir, yâni Kemalist Panteon üzerinde duracağız.

 “Anıtkabir Komutanlığı”nın Tahrîfkâr Kitabı

Anıtkabir Komutanlığı, 2013'te, M. Kemâl'in naaşının Anıtkabr'e nakledilmesinin 60. seneidevriyesi münâsebetiyle, kapalı devre dağıtılan, piyasaya sunulmıyan, lüks baskılı bir kitap bastırmıştı: Sonsuzluğa Yolculuk; Dolmabahçe'den Anıtkabir'e… (Doğru imlâ, “Anıtkabr'e” olmalıdır…)

Devlet kesesinden büyük masraf yapılarak bastırılan bu cenâze kitabı, pek münâsebetsiz bir şekilde, M. Kemal'in, Âfet Hanım'a hitâben şu romantik sözleriyle başlıyor:

“Gidelim Afet, bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev, ocaklı bir oda... Memleketimizde güzel ormanlık yerler de var. Söyle bakayım, senin bildiğin bir orman var mı? Evet, evet hemen çekip gidelim ormanlara, hele ben bir iyi olayım da..."

Kitabı doğrudan tedkîk imkânı bulamadık. Mâmâfih, kapalı devre dağıtıldığı günlerde, Anadolu Ajansı, onu sansasyonel bir başlıkla tanıtan bir haber neşretmiş ve Cumhuriyet, Hürriyet, Akşam, Türkiye gibi birçok gazete ve birçok İnternet sitesi bu habere tam metin hâlinde veyâ ana hatlarıyle yer vermiş, ayrıca kitabın 15-20 sayfasının resmini neşretmişlerdi. Haberin başlığı şöyleydi:

“Anıtkabir Komutanlığı: Atatürk mumyalanmadı.

“Anıtkabir Komutanlığı, büyük önder Atatürk'ün ‘naaşının mumyalandığı' iddialarını formülle yalanladı.” (Cumhuriyet, 8 Kasım 2013)

 

Anıtkabir Komutanlığı'nın 2013 senesinde bastırdığı Sonsuzluğa Yolculuk; Dolmabahçe'den Anıtkabir'e isimli ciddiyetsiz ve tahrîfkâr kitap…
***  
 

 

 

 

Ciddiyetsiz kitapta, cenâzeyle alâkalı yanlış bilgi ve mesnedsiz iddiâ

Bu kitapta, bizi, araştırdığımız mevzû muvâcehesinde, husûsen, mezkûr neşriyat vâsıtalarından resmine ulaştığımız “Atatürk'ün El ve Yüz Mulajı (Maskı) ve Tahnit İşlemi” başlıklı sayfada yer alan metin alâkadar ediyor. Bu, Kemalist Propagandanın, 2013'ten beri, her fırsatta, M. Kemal'in “dîni bütün bir Müslüman olduğu” iddiâsını gûyâ isbât etmek bâbında kendine mesned edindiği bir metindir. Çocukça bir propaganda zihniyetiyle hazırlanmış bu kitabın bu sayfası da, tam bir ciddiyetsizlik nümûnesidir. Çünki metnin birinci cümlesinin hem hiçbir mesnedi, delîli yoktur, hem de yanlış bir bilgiyle mâlûldür:

“Yüce önder Atatürk'ün 10 Kasım Perşembe günü saat dokuzu beş geçe ebediyete intikal etmesinin ardından naaşı Dolmabahçe Sarayı'nda zamanın İstanbul Üniversitesi ilâhiyat fakültesi öğretim üyelerinden olan Ord. Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya'nın nezaretinde islami usullere uygun olarak yıkanmıştır. Atatürk'ün ölümünden sonra Başbakan Celal Bayar'ın emri ile naaşa tahnit işlemi uygulanmıştır. Tahnit işlemi devrin ünlü doktorları Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter ve Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker'in nezaretinde Gülhane Patolojik Anatomi Hocası Profesör Lütfi Aksu ve ekibi tarafından yapılmıştır. Yapılan tahnit işlemi bir tutanakla da tespit edilmiştir. Prof. Dr. Lütfi Aksu hazırladığı solüsyondan iki küçük şişeye doldurmuş ağızlarını lehimleyerek ve etiketlere terkiplerini yazarak şişelerin üzerine yapıştırmıştır. Bu şişeleri de Ata'nın kolları arasına yerleştirmiştir. 9 Kasım 1953 günü tabut açıldığında şişeler Prof. Dr. Kâmile Mutlu tarafından alınarak Anıtkabir'e gönderilmiştir. Atatürk'ün vücuduna tahnit için enjekte edilen solüsyonun ardından naaş kurşun bir  muhafazaya konularak gül ağacı tabutun içine yerleştirilmiştir.”