Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 131

 

“Meyyidin gasledildiği” iddiâsı, tamâmen mesnedsizdir

Ayrıca, “naaşı Dolmabahçe Sarayı'nda zamanın İstanbul Üniversitesi ilâhiyat fakültesi öğretim üyelerinden olan Ord. Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya'nın nezaretinde islami usullere uygun olarak yıkanmıştır” deniyor ki bu da tuhaf bir hâldir. Ölünün yıkanmasında, bir İlâhiyât Profesörü ve Enstitü Müdürünün neden ona nezâret etmesi ihtiyâcı hissedilsin? Bir-iki gassâl bu iş için kâfîdir.

Kaldı ki hiçbir resmî kayıdda yâhud o devre âid gayr-i resmî bir haberde böyle bir bilgiye tesâdüf edilmiyor… Şâyed varsa, bunun ortaya konması lâzım gelir.

Bu satırlar her kimin kaleminden çıktıysa, iddiâsını inanılır kılma telâşı içinde,  “zamanın İstanbul Üniversitesi ilâhiyat fakültesi öğretim üyelerinden olan Ord. Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya'nın nezaretinde” ve “islami usullere uygun olarak” ifâdeleriyle onu kuvvetlendirmeye çalışmıştır. Nîçin “tahnîtten evvel ölüsü gasledilmiş” veyâ “yıkanmıştır” demek maksûdu ifâdeye kâfî gelmemiştir?

Bu arada, aynı müellif, cümlesine “kefenlenmiştir” iddiâsını ilâve etmeyi unutuvermiş!

“Tahnît Raporu”nda da böyle bir bilgi yok

Hakîkati anlamak bakımından şu husûs da şâyân-ı dikkattir: Tahnît ameliyesi için rapor tanzîm eden bu hey'et, şâyed ölü gasledilmiş olsa, Raporda bunu tasrîh etmez miydi? Öyle ya, tahnîtte kullanılan mahlûlün formülünü yazmayı ihmâl etmiyen mezkûr hey'et, neden “ölünün gaslini müteâkib yapılan tahnîtte…” gibi bir ifâde kullanmamıştır?

Dr. Kâmile Mutlu'nun makalesi

4 Kasım 1953 günü, Başvekîl Adnan Menderes ve TBMM Reîsi Refîk Koraltan ile sâir Devlet ricâlinin, ayrıca müteveffânın kız kardeşi Makbûle Hanım'ın huzûrunda, bir kudsiyet havası içinde, büyük tâzîm, hattâ “huşû ile”, Mustafa Kemâl'in tâbutu, Etnoğrafya Müzesi'ndeki lahdinden çıkarılıp yine orada katafalka yerleştirilmiş, bu ameliye, resmî ricâl tarafından imzâlanan bir zabıtnâme ile tesbît edilmişti. Tâbutun lâhidden çıkarılması, açılması ve Anıtkabr'e nakli işleri için teşkîl edilen Komite, yedi kişiden müteşekkildi: Adnan Menderes, Refik Koraltan, Kemal Zeytinoğlu, Kemal Aygün, Atıf Benderlioğlu, Abdülhalik Renda ve Kemal Gedeleç…

 
4 Kasım 1953'te, Mustafa Kemâl'in tâbutu, lahdin altında medfûn bulunduğu beton odacıktan, vinçlerle yukarı çekiliyor… Pek zahmetli bu çalışmalar, Başvekîl Adnan Menderes ve TBMM Reîsi Refik Koraltan (resimde, Menderes'in sağında) ile sâir Hükûmet erkânının huzûrunda yapılıyor… Herkes “Büyük Ölü”nün “Takdîse lâyık olan, ancak cem'iyet-i beşeriyenin reîsi olan kimsedir!” sözünün idrâki içinde hareket ediyor… 
***  

 

 

 

 

 

 

Mustafa Kemâl'in gül ağacından mâmûl tâbutu, Etnoğrafya Müzesi'ndeki lahdin altında bulunan betonarme odacıktan vinçle yukarı çekildikten sonra, ihtimâmla, tâzîmle, “huşû ile” taşınıyor… Naaşın Müzeden Anıtkabr'e nakil işinin teknik mes'ûlü olan (Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Hocalarından) Cafer Tanyeri'nin Notlar'ına göre: “Protokol Müzeden ayrıldıktan sonra, sıra, Tanyeri ve ekibine geliyor. Zaman dar; bütün işlerin o gün tamamlanması lâzım; zira ertesi gün katafalk halkın ziyaretine açılacak. Ekip elini çabuk tutuyor. Tabutun rutubetten çatlayan veya aralanan tahtaları onarılıyor, cila ve vernik sürülüyor. Limon küfü rengindeki okside olmuş kulplar silinip keçelerle parlatılıyor. Boş mezarın üstüne ağaçtan bir podyum yapılıyor; tabut da onun üzerine konuluyor. Üzeri de Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğretmen ve öğrencilerinin özel olarak işledikleri yeni bir atlas bayrakla örtülüyor. Ve Tanyeri'nin çizdiği projeye göre çiçeklerle donatılıyor…”
(Kaynak: Hürriyet; https://www.haberler.com/ataturk-un-yuzunu-son-goren-kadin-6672429-haberi/; 27.12.2018) 
*** 

 

 

 

 

 

 

 

9 Kasım 1953'te ise, aynı tâzîm, hattâ “huşû” tavrıyle,  tâbut açılıp tahnîtli cesed tedkîk edildi. Tâbutu açıp cesedi tedkîk etme ameliyesini idâre eden Marazî Teşrîh Profesörü Kâmile Şevki Mutlu'nun (1906-1987) bu ameliyeyle alâkalı hâtıralarını naklettiği makalesi sâyesinde, cesedin nasıl bir tahnît ameliyesine tâbi tutulduğunu ve hangi tedbîrler alınarak tâbuta yerleştirilip bozulmadan muhâfazasının sağlandığını gāyet iyi biliyoruz. Bu makalenin tamâmına yakınını, aynı çalışmada ikinci derecede vazîfe almış yine Marazî Teşrîh Doç. Dr. Cahit Özen'in  (1914-2001) şahâdetiyle mukayeseli olarak, bir cetvel hâlinde biraz aşağıda takdîm edeceğiz.

Dr. Mutlu'nun 14 Mart 1964 târihli Tıp Dergisi'nde neşredilen “Atatürk'ün Anıt-Kabre Naklinden Bir Hâtıra” başlıklı makalesinin tıpkı basımı, kendisini tanıtıcı birkaç makaleyle berâber, TÜBİTAK'ın Bilim ve Teknik mecmûasının Nisan 1995 târihli nüshasında –s. 65- neşredilmiştir; bütün iktibâslarımız gibi onu da, mukayeseli cetvelimizde, aslındaki imlâyla naklediyoruz.