Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 152

Mareşal Fevzi Çakmak'ın cenâzesinde “İrticâ”, yâni “İnkılâba aykırı hareketler”: Sahîh Tekbîr getirmek, Salâ okumak… Nisan 1950'de dahi “Kemalist Türkiye”nin manzarası bu idi… Hâl böyleyken, bu rejimin sâhibi için sahîh bir cenâze namazı düşünülebilir miydi?
*** 

 

 

“[Dîğer taraftan,] İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği [de] dün aşağıdaki beyannameyi yayınlamıştır:

‘- Mareşal Fevzi çakmağın üfulü karşısında alâkadar makamların gösterdiği alâkasızlık ve kayıdsızlığı protesto maksadile, Birliğimiz tarafından tertib edilen toplantıyı müteakib, Nişantaşına kadar uzanan kütleden, umumî nizamı bozacak harekâta tevessül etmeleri dolayısile bazı tevkifler yapıldığı ve cenaze töreni esnasında Atatürk inkılâbına aykırı olarak tekbirler getirmek, salâ vermekle yüksek tahsil gencliğinin irticaın hortlamasına vesile olduğu şeklindeki tarizkâr üslûbile yayın yapan Radyo Gazetesinin, henüz bilmediğimiz ve bilmek istemediğimiz sebebler tahtında yaptığı bu ithamı şiddetle reddediyor ve aşağıdaki izahı lüzumlu buluyoruz… […]

‘…Üç yüz bin kişilik Üniversite ve halk kütlesinin ruhundan kopan asil tezahür ve cenazenin eller üzerinde taşınması arzusu, nasıl olur da tabutun tahrikçiler tarafından kaçırıldığı şeklinde telâkki edilir? […]

‘(Bizim) hiçbir siyasî kanaatimiz yoktur.

‘İrtica hortlamadı…

‘Bu, büyük ölü için duyulan millî heyecanın galeyana gelmiş şeklidir.' […]

“Tevkifini dün yazdığımız eşhastan maada yeniden 66 kişi hakkında tevkif müzekkeresi kesilmiştir. Bu suretle mevkufların adedi 75 i bulmuştur. […]

“Mareşalin cenaze merasiminde mevcud kanunlara aykırı olarak arabca ezan okuyarak, kamet, salât ve tekbir getirerek dinî tören yaptıkları tesbit olunan 25 kişi de yakalanarak, savcılıkla sorgu altına alınmıştır. Bunların hakkındaki tahkikata da devam olunmaktadır.” (Cumhuriyet, 14 Nisan 1950, ss. 1 ve 4)

Bu haberdeki “cenâze töreni esnasında tekbîr getirmenin, salâ vermenin Atatürk inkılâbına aykırı olduğu” ve  “cenâze merâsiminde Arapça Ezân okuyarak, kamet, salât ve tekbir getirerek dinî tören yapmanın” suç teşkîl ettiği gibi ifâdeler dahi, Kemalist Rejimin tâ 1950'ye kadar Müslümanlık üzerinde nasıl bir tedhîş havası estirdiğini anlamak için kâfîdir: Müslümanlar, kendi Dînlerinin îcâb ve an'anelerine göre cenâzelerini kaldırma hakkından dahi mahrûmdular…

Hâl böyleyken, Kasım 1938'de, bu rejimi têsîs eden ölü için cenâze namazının kılınması düşünülebilir miydi?

Bahis mevzûu “İrticâ hâdisesi” üzerine, derhâl, Mütehakkim Zümrenin matbûâttaki temsîlcileri bir araya gelmişler ve şedîd bir beyânnâme neşrederek: “…Atatürkten emanet alınan inkılâb prensiplerine her hal ve şartta bağlı kalacaklarını ve bunlara tevcih edilecek kasıd ve ihanetlere karşı, parti ve zümre farkı gözetmeksizin şiddetle savaşacaklarını tekrar ve kuvvetle teyid ettiklerini” îlân etmişlerdi… Beyânnâmenin altında şu isimler okunuyordu: Akşam gazetesi mümessili Enis Tahsin Til, Cumhuriyet gazetesi sâhib ve başmuharriri Nadir Nadi, Her Gün gazetesi sâhib ve baş muharriri Faruk Gürtunca, Gece Postası mümessili Halûk Cemal Beydeşman, Son Saat gazetesi mümessili Cihad Baban, Son Posta gazetesi sâhib ve başmuharriri Selim Ragıb Emeç, Son Telgraf gazetesi mümessili Nureddin Oryan, Vatan gazetesi başmuharriri Ahmed Emin Yalman, Yeni İstanbul gazetesi mümessili Refik Halid Karay ve Zaman – Akşam Postası sâhib ve başmuharriri Nusret Safa Coşkun… (Cumhuriyet, 15 Nisan 1950, s. 4)

İttihâdcı İhtilâlinden beri, bu kesimin başlıca vazîfesi, Müslümanlar üzerinde her fırsatta tedhîş estirmek olmuştur. Dün böyleydi, bugün de öyledir…

 

(Cumhuriyet, 15 Nisan 1950, s. 1)
Mütehakkim Zümrenin matbûâttaki temsîlcileri: Enis Tahsin Til, Nadir Nadi, Faruk Gürtunca, Halûk Cemal Beydeşman, Cihad Baban, Selim Ragıb Emeç, Nureddin Oryan, Ahmed Emin Yalman, Refik Halid Karay ve Nusret Safa Coşkun… Mareşal Çakmak'ın cenâzesinde sahîh Tekbîr getirilmesi üzerine, alelacele toplanıp Kemalist İnkılâblar uğrunda “İrticâ” ile “savaşmaya” yemîn ettiler…
Bu mâhûd zümrenin ve onun âlet-fikriyâtının tahakkümüne son verilmediği müddetçe, Anadolu Milleti târihî şahsıyetine kavuşamıyacak, selâmete çıkamıyacaktır…
*** 

 

Son dakîkada, Orgeneral Altay'ın telkîniyle, bir “cenâze namazı” tiyatrosu sahneye konuldu

Hâsılı, bir islâmî cenâze merâsiminde “Allâhü Ekber!” zikrine dahi tahammül edemiyen Materyalist Totaliter Rejim nezdinde, ilkin, müteveffâ “Büyük Şef”i için câmide cenâze namazı kılınması hiç bahis mevzûu olmamışken,  bilâhare, yâni resmî Cenâze Merâsimi Programı îlân edildikten sonra, idâreciler arasında ihtilâf çıktı ve göstermelik de olsa bir “cenâze namazı”yle, Kemalist Propagandanın Müslüman halka karşı elini kuvvetlendirmenin daha doğru olacağı görüşü ağır bastı. Çünki mâlûmdur ki bu gibi şeklî fiillerle sâfderûn Müslümanların gözünü boyamak pek kolaydır…

Cenâze Merâsimi Kumandanı Org. Fahrettin Altay ile Başvekîl Celâl Bayar'ın şahâdetleri ve ayrıca Tan gazetesinin cenâze namazıyle alâkalı haberi birbiriyle mukayeseli olarak değerlendirildiğinde, bu hakîkat apâşikâr meydana çıkıyor.

İşbu “cenâze namazı” tiyatrosu, husûsen Orgeneral Altay'ın eseriydi…