Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 158

Börekçi lehinde dört muhkem delîl

Kezâ, Rifat Börekçi merhûmun, 1930'lu senelerde, Kemalist “Dîn İnkılâbı”na muvâfık birtakım tâmîmlere imzâ attığı ve bu menfûr icrâata alenen îtirâz etmediği bugün biliniyor. Fakat onu bu tavra Dâhiliye Vekâleti'nin ve doğrudan Çankaya'nın icbâr ettiği de, akıl-iz'ân sâhiblerinin bir o kadar mâlûmudur. Ancak sû-i niyet sâhibi veyâ pek basîretsiz olanlar bunun aksini iddiâ edebilirler… Rahmetlinin samîmî kanâatinin Kemalist “Dîn İnkılâbı”nı tecvîz etmekten ne kadar uzak olduğuna dâir dört muhkem delîl mevcûddur:

Börekçi lehinde birinci delîl

Birincisi, 19 Mart 1926 Cumâ günü, İstanbul'un Göztepe semtindeki Tütüncü Mehmed Hâlis Efendi Câmii İmâm-Hatîbi olan Hâfız Cemâleddîn Efendi, Cumâ namazını, -Sûreleri, duâları, tekbîrleri, selâmlarıyle baştan sona ve kendi tercümesiyle- Türkçe olarak kıldırmış (Dücane Cündioğlu, Bir Kur'ân Şâiri; Mehmed Akif Ersoy ve Kur'ân Meâli, Gelenek Yl., İstanbul, 2004, 2. baskı –ilk baskı: 2000-, s. 128), namaz sonrasında cemâat bu (ne idüğü belli olmıyan: Sabataî mi, Mason mu, ajan mı, her neyse) “devrimbaz hocaya” şiddetli aksülamel göstermiş ve cemâatin şikâyeti üzerine, İstanbul Müftülüğü, 20 Mart 1926 târîh ve 92-93 sayılı resmî yazıyle, vazıyeti Diyânet İşleri Riyâseti'ne intikal ettirerek bu husûsta bu makamın karârına intizâr etmişti. Reîs Rifat Efendi, derhâl Diyânet Müşâvere Hey'etini toplamış ve Hey'etçe, müzâkereyi müteâkib, aşağıdaki esbâbımûcibe ile “devrimbaz hoca”nın azline karâr verilmişti:

 

D.İ.B Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “Türkçe Namaz” mes'elesi hakkında 4 Aralık 1997 târihli Karârnâmesinde, Rifat Börekçi ve o zamânın Müşâvere Hey'etinin Karârının aynen iktibâs edilerek mesned gösterildiği dördüncü sayfa… (Sarıkoyuncu 2013: Eklerden)
***  
 

Tercüme Sûrelerle “namaz kılmak”, namazı oyuncak etmek demektir

 “Namazda kırâat-i Kur'ân bilicmâ farz ve Kur'ân'ın [her]hangi bir lûgat ile tercemesine Kur'ân itlâkı kezâlik bilicmâ gayr-i câiz ve namazda kırâat-i Kur'ân mahâllinde terceme-i Kur'ân'ın adem-i cevâzı da bilumûm mezâhib fukahâsının icmâı ile sâbit olduğundan, hilâfına mücâseret [cesâret, cür'et etme], namazı vaz'-ı Şer'îsinden tağyîr ve emr-i dîni istihfâf ve mel'âbe [oyun, oyuncak] şekline vaz'ı mutazammın olduğu gibi, beynelmüslimîn iftirâk ve ihtilâfa ve memlekette fitne hudûsuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre [mezkûr fiile] mücâsereti sâbit olan merkum Cemâl Efendi'nin uhdesindeki vezâif-i ilmiye ve dîniyenin ref'i, emr-i zarûrî hâlini almış olmakla, o vechile teblîgat icrâsı…”

Altında Diyânet İşleri Reîsi Rifat Börekçi'nin de imzâsı bulunan 9 Ramazan 1324 / 23 Mart 1926 târih ve 743 numaralı bu Müşâvere Hey'eti karârı, aynı reyi müdâfaa eden Dîn İşleri Yüksek Kurulu'nun (altında 10 Âzânın imzâsı ve Diyânet İşleri Reîsi Mehmet Nuri Yılmaz'ın da tasdîki bulunan) 4 Aralık 1997 târih ve 103 sayılı karâr metnine dercedilmiştir. (Beş sayfalık bu karâr metninin bir fotokopisi, “Kemalist Müslümanlık” cereyânının propagandacılarından Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu tarafından, baştan sona hakîkatleri tahrîf üzerine kurulu şu kitabının “Ekler” kısmına dercedilmiştir: Atatürk, Din ve Din Adamları, Türkiye Diyanet Vakfı Yl., Ankara, 2013, 11. baskı, ss. 271-275.)

 

Us Kardeşlerin Vakit gazetesinin 6 Nisan 1926 târihli nüshasında, İstanbul'un Göztepe semti Tütüncü Mehmed Hâlis Efendi Câmii'nde, 19 Mart 1926 Cuma günü, Kemalist “Dîn İnkılâbı” projesine muvâfık olarak “Türkçe namaz” kıldıran Cemâleddîn Efendi'yi harâretle destekleyen haber… İlhâd üzerine kurulu Totaliter İdeoloji, Müslümanları câmilerinde ve ibâdetlerinde dahi rahat bırakmıyordu…
***

 

 

Müslüman ilim adamları, “azîm ve pürdehşet bir sel önündeki bir saman çöpü durumuna düşmüşlerdi”

Düşünmeli ki başta Rifat Börekçi merhûm olmak üzere, bu karârı veren ve Kemalist şahsıyetlerin ve güdümlü matbûâtın aleyhinde bir hayli vâveylâ koparmalarına rağmen karârlarından rücû etmiyen aynı âlim ve fâzıl zevât (Rahmetullâhi aleyhim), Ocak 1932'de, “Tek Adam”ın emriyle, câmilerde bu karâr hilâfına icrââta girişilince sükût etmek mecbûriyetinde kalmışlardır. Zîrâ devir, Türk târihinde benzeri görülmemiş bir istibdâd ve Dîn mezâlimi devriydi. İslâm, Totaliter Şef'le temsîl edilen Mütehakkim Zümrenin ceberût iktidârıyle tepelenmiş, Müslümanlar bütünüyle sindirilmişti. O meş'ûm devirde Müslüman ilim adamlarının öz vatanlarında içine düştükleri elîm vazıyeti, “Öztürkçe Kur'ân Tilâveti” ve Uydurma Ezân siyâsetine zoraki âlet edilen hâfızlardan Ali Rıza Sağman, kendinde cesâret bulabildiği çok sonraki senelerde, pek dokunaklı sözlerle tasvîr edecektir:

“Azîm ve pürdehşet bir sel önünde bir koca kütük olamadık. Herkes gibi biz de resmî ve sivil köpükler ile gelen bu sel önünde bir saman çöpü durumuna düşmüştük. Falan kişinin bu selden ürkmediğini, kimse iddiâ edemez. Böyle bir iddiânın ne kadar yalan olduğunu, arzû edenlere açıklıyabiliriz.” (Eşref Edîb'in Sebilürreşad mecmûasında neşredilen mektubundan, Şubat 1951, cild: IV, sayı: 95, ss. 312-313)

Rifat Börekçi'nin, “Türkçe namaz”ı en ağır ifâdelerle mahkûm eden pek musîb Diyânet Karârı hilâfına icrâât başlatan, lâkin teşebbüsü yarım kalan müteveffânın, -“mel'âbe” kabîlinden “Öz Türkçe” veyâ sahîh mâhiyette dahi- “cenâze namazı”nı kıldırmaya yanaşmadığı bir vâkıadır…

(Akşam, 4 Şubat 1932, s. 3)
Kemalist “Dîn İnkılâbı” projesinin bir âleti olan “İmâm-Hatîb Mektebi İlâhiyât Muallimi” Hâfız Cemâleddîn Efendi, Kemalist Rejimin câmilerde “Öztürkçe Ezân” ve “Öztürkçe Kur'ân Tilâveti” tatbîkatına başladığı günlerde,  “Türkçe namaz kılınabileceğine, Namaz Âyetlerinin en modern mûsıkî ile tegannî edilebileceğine” dâir bozuk inancını tekrâr ederek bu siyâseti o zamân da desteklemişti…
*** 
 

Börekçi lehinde ikinci delîl

İkincisi, 1924'te, Miralay Cemîl Saîd Dikel'in Türkçe Kur'ân-ı Kerîm'i piyasaya çıkınca, Ahmed Hamdi Akseki ve birçok âlim zât ile berâber Rifat Börekçi de o tercümeyi şiddetle mahkûm etmiş, Müslümanları ona îtibâr etmemeye dâvet etmişti:

Türkçe Kur'ân-ı Kerîm nâmıyle ve Cemîl Saîd imzâsıyle intişâr eden eser, tedkîk olundu. Kur'ân-ı Azîmüşşân ile karşılaştırıldığı zamân, serâpâ muharref olduğu anlaşılan bu esere Türkçe Kur'ân demek esâsen câiz olmadığı gibi, Kur'ân-ı Kerîm'in Tercümesi diye îtimâd etmek de câiz değildir. Binâenaleyh gûnâgûn maksadlarla neşredilen bu gibi eserlere aldanmamalarını, Müslümanlara tavsıye etmeği bir vazîfe addederiz.

Diyânet İşleri Reîsi Rifat.

1 Teşrînievvel 1340.” (Tevhîd-i Efkâr ve Vakit gazetelerinin 4 Teşrînievvel 1340 – 4 Ekim 1924-, Sebîlürreşâd mecmûasının 9 Teşrînievvel 1340 târihli nüshalarından; Cündioğlu 2004: 106-107'den naklen)

Rifat Börekçi merhûm, işte “serâpâ muharref” ve ismi (Türkçe Kur'ân-ı Kerîm) bile Küfür kokan bu eser, onun kat'î fetvâsına rağmen, “Tek Adam” tarafından, hâfızlara câmilerde cebren tilâvet ettirildiği, nazîresi olduğu kanâatiyle aslı yerine ikame ettirildiği zaman acabâ ne hissetmiştir? Sesini çıkaramamış, lâkin kendi mânevî dünyâsında nasıl bir aksülamel duymuştur?