Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 170

Kemalizmin havârîlerinden Fahrettin Altay'ın barbarlığı

Biraz yukarıda, Fahrettin Altay'ın, İslâmın ancak amansız bir hasmı olarak zikredilebileceği tesbîtinde bulunmuştuk. Bunun, birçok delîl arasında bir tânesi “Dîn İnkılâbı” projesini desteklemesi ise, bir dîğeri de Konya'da Selçuklu ve Osmanlı âbidelerine ve Hükümdâr naaşlarına revâ gördüğü barbarca muâmeledir. Bilhassa bu denî icrââtıyle, sâdece Müslümanlığa değil, insânî değerlere dahi düşman, Müslümanlık bir tarafa, insanlıktan da nasîblenmemiş menfûr bir şahsıyet olduğunu göstermiştir…

Kemalizmin havârîlerinden Fahrettin Altay'ın bu dehşetengîz cinâyetlerine, ilk def'a, 1976'da, bizim de araştırma makaleleriyle katkıda bulunduğumuz Sebil mecmûasında, İbrahim Hakkı Konyalı'nın, mezkûr mecmûanın 13 Ağustos ilâ 17 Eylûl 1976 târihli altı sayısında (33 ilâ 38. sayılar) tefrika edilen “İnkılâb Mezâlimi; Türk Milletinden Geleceğin Târihçisine Raporlar” başlıklı makalesiyle vâkıf olmuş ve makaleyi okurken yüreğimiz kan ağlamıştı. Org. Altay'ın hâfızamızda derin bir iz bırakan ve Kemalist Rejimin topyekûn kültür jenosidinin ancak küçük bir nümûnesi olan bu câniyâne icrââtından, uzun seneler sonra (2014), Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi isimli kitabımızın 11. Faslında bahsettik. O Faslın başlığı şöyledir:

“Kültür Jenosidinin Bir Başka Cephesi: Câmi ve Târihî Eser Kıyımı… Sultan Ecdâdımızın Mumyalanmış Naaşlarını Köpeklere Attılar! Mübârek Türbelerini Helâya Çevirdiler, Ahır Yaptılar! Mezârlarını Soydular!”

Filhakîka, Fahrettin Altay ve Kemalist Rejim, bütün bu cürümlerin fâilidir ve bunları gözler önüne seren araştırmacılar arasında ilk isim, herhâlde Konyalı'dır. Konyalı, Kadir Mısıroğlu'nun haftalık Sebil meemûasından evvel, Mehmet Şevket Eygi'nin haftalık Yeni İstiklâl gazetesinin 1966-67 senelerinde intişâr eden nüshalarında da bu mâhiyette bir hayli neşriyât yapmıştı.

Aşağıda, Konyalı'nın Sebil'deki uzun makalesinden seçip mezkûr kitabımıza dercettiğimiz kısımları, bilvesîle, bir kerre daha okurlarımızın dikkatine arzedeceğiz. Mâmâfih, birtakım yeni bilgiler ilâvesiyle…

 

Kemalist Kültür Jenosidinin inâdına Millî Kültür hazînemizi tanıtan ve kültürümüzün yaşatılmasına yardımcı olacak pek kıymetli eserler têlîf eden rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı, Fahrettin Altay'ın (binâenaleyh, temsîl ettiği bütün bir Rejimin) barbarlık fiilerinin en mühim görgü şâhididir…

*** 

 

 

Konyalı'nın makalesinin hülâsası

Konyalı, Fahrettin Altay'ın Konya'daki meş'ûm icrââtını, hem bizzât şâhid olduğu vak'alara, hem de başka şâhidlerin ifâdelerine istinâden anlatıyor. Makalesinin yine kendi kaleminden hülâsası şudur:

 “On İkinci Kolordu Kumandanı Miralay, sonra Paşa Fahrettin Altay, Konya'da sayısız târihî ve mîmârî âbidelerin kātili olmuştur. Birçok câmi, mescid, medrese, türbe, hankâh, mekteb, çeşme ve kabristan yıktırmış, yok ettirmiştir.

“Bu gibi târihî yâdigârlar, yalnız müsâmaha edildiği zaman değil, horlandığı, Türk ve İslâm târihinin kara lekesi gibi görüldüğü zamanda, Fahrettin Altay, elinde bastonuyla, Alâeddîn Tepesi'ne çıkarak gözüne kestirdiği herhangi bir mîmârî âbideyi gösterip: ‘- Yıkın bunu!' derdi; kimse de itiraz edemezdi. Bunu, sözde şehri îmâr kasdıyla yapıyordu. Ben, onun yıktırdığı, yok ettiği târihî eserleri bu sütunlarda birer birer göstermeye çalışacağım.

“Sultan İkinci Kılıçarslan'ın yaptırdığı Selçuk Hükümdarları Türbesi'ndeki altı Selçuk Pâdişahının mumyalarını da yerlerinden aldırtmış, bunları Dedebahçesi'nin arkasındaki Tâcvezîri Türbesi'nin önünde köpeklere attırmıştır. Müzeler ve Kütüphaneler Umum Müdürü [Müfettişi] Üstadım Ahmed Tevhid Bey'in ısrarlı müracaatları üzerine, Konya Vâlisi İzzet Bey, bunları çöp arabasına doldurtarak bilinmiyen ve hâlâ bulunamıyan bir yere gömdürtmüştür.

“Anadolu'yu Türkleştiren, Müslüman yapan altı Selçuk Hükümdarının mumyaları böylece yok olup gitmiştir…”

 

Kemalist gazeteci Murat Bardakçı'nın tahrîfkâr neşriyâtı

Fahrettin Altay'ın Konyalı tarafından bu makalesinde dile getirilen ve insanı dehşet içinde bırakan en büyük cürmü, hiç şüphesiz, Alâeddîn Türbesi'ndeki Hükümdâr naaşlarına revâ gördüğü zulümdür.

Bu hâdise, Altay'ın Konya'da bir diktatör gibi hüküm sürdüğü 1920'li senelerde cereyân etmiştir. Görgü şâhidi, Müzeler ve Kütüphâneler Umûm Müfettişi Ahmed Tevhid Bey'dir. (Konyalı, bu makalesinde Üstâdının ünvânını sehven “Müdür” olarak tasrîh etmiştir.) Konyalı, meş'ûm hâdiseyi Üstâdından naklen kaydediyor.

Hâlbuki Kemalist gazeteci Murat Bardakçı, 24 Mart 2004 târihli Hürriyet gazetesinde manşet yapılan bir makalesinde, hâdisenin 1994'te (makalesini yazdığı târihten on sene evvel) cereyân ettiğini iddiâ etmiş ve onun şeklini de değiştirmiştir.

Onun iddiâsına nazaran, “Konya'da, bundan on yıl önce”, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Alâeddîn Türbesi'nde tâmîrât yaparken, “lâhidlerin içleri de temzleniyor”, bu esnâda her lâhiddeki kemikler ayrı çuvallara konuluyor, lâkin işçiler, akşam oradan ayrılırken, “çuvalların ağzını bağlamayı ve mezar odasına açılan havalandırma deliklerini kapatmayı unutuyorlar”…

“Ne olduysa, o gece oldu ve mezar odası birkaç asırlık da olsa çok sayıda kemiğin açkta bulunduğunu hisseden köpeklerin akınına uğradı. Havalandırma deliklerinden mezar odasına giren köpekler, çuvalları parçaladılar ve herbiri ağzında bir kemikle dışarıya çıktı. […]

“Ertesi sabah işbaşı yapan işçiler, dehşet verici bir manzarayla karşılaştılar. Alâeddin Camii'nin ve türbenin bulunduğu tepenin dört bir yanı kemiklerle doluydu. Köpekler, mezar odasından aldıkları kemikleri dışarı taşımış, oynamış ve güneş doğarken bir tarafa atıp gitmişlerdi. Hemen her taşın yahut bir ağacın altında bir hükümdara ait iskelet parçası vardı.

“Vakıflar'ın işçileri kemikleri hemen toplamaya başladılar ve bulabildikleri parçaları yine çuvallara doldurup geriye, mezar odasına götürdüler. Kemikler lâhidlere yerleştirilecekti ama hepsi karışmıştı ve iş seçmece usulüyle tamamlandı. Çuvallarda ne varsa ortaya yığıldı; bacakların, kolların, kaburgaların ve diğer kemiklerin basit bir tasnifi yapıldı ve sekiz ayrı mezara paylaştırıldı. Ama hangi kemiğin kime ait olduğu bilinmiyordu, dolayısıyla (kemikler lâhidlere karışık durumda yerleştirildi).” (M. Bardakçı, Hürriyet, 24 Mart 2004, manşet haber)