Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 182

Kemalist gazeteci Şemsi Belli'nin Atatürk'ün Aşk Hayatı kitabı

M.Kemal'in etrâfına mensûb birçok şahsıyetle yapılan mülâkatlardan yola çıkarak Atatürk'ün Aşk Hayatı isimli bir kitap (İstanbul: İnceleme Yl., 1988) hazırlıyan Kemalist gazeteci, yazar, şâir Şemsi Belli (1925 – 1995), onun pek çok kadınla alâkası olduğu kanâatine varıyor ve bunda en fazla -kendisiyle 1955'te bizzât mülâkat yaptığı- Makbûle Atadan'ın anlattıklarına istinâd ediyor. Belli, M. Kemal'in kızkardeşine soruyor:

“- Atatürk'e âşık olan kadınlar var mıydı?”

Makbûle Hanım gülüyor, eliyle havada bir yarım dâire çizdikten sonra,

“- Pek çok!” diyor.

Belli, husûsen, Makbûle Hanım'ın teybi kapattırarak verdiği mâlûmâta istinâden onlardan bir kısmını sayıp döküyor (s. 128)… Bunların içinde en şaşırtıcı olan isim, Nebîle; çünkü o da Kemalist Propagandanın “evlâdlık kızlar” listesinde:

“Atatürk'ün kız kardeşi –rahmetli- Makbule Atadan'la yaptığımız söyleşiler, günlerce, haftalarca sürdü.

“1955 yılı Haziran ayının son günleriydi. Gülhane Askerî Hastanesindeki özel odasında yine kendisini ziyarete gitmiştim. Zonguldak Milletvekili Edibe Sayar'la birlikte Türk Kadınlar Birliği üyelerinden birkaç hanım ziyaretçi, Anıt-Kabr'e bakan pencerelerin önündeki koltuklarda oturmuşlar, sürekli konuklarından Sayın Sabiha Gökçen ile Muallâ Tuncak da yanıbaşında ayakta duruyorlardı. Ses alma aygıtını her zamanki sehpasının üzerine yerleştirdim. Mikrofonu, sırtını dayadığı yastığa iyice gömülmüş bulunan Makbule Atadan'ın eline verdim ve odada bulunan ziyaretçilerin iznini aldıktan sonra değişik bir soruyla açtım o günün konuşma gündemini:

‘- Atatürk hiç âşık oldu mu?'

“Makbule Atadan bu sorumu şöyle yanıtladı:

‘- Delikanlılık çağına ait duygularını bilemem. Bize hiçbir şeyini belli etmezdi. Kurtuluş hareketinden sonra, sizin sorduğunuz mânada kuvvetli bir aşk geçirdiğinden de haberdar değilim.'

‘- Atatürk'e âşık olan kadınlar var mıydı? Makbule Hanım güldü. Eliyle havada bir yarım daire çizdikten sonra:

‘- Pek çok' dedi… Pek çok… Bir tanesi Bağdat'ta tanımıştı ağabeyimi. Kendisine karşı ne kadar ilgi göstermişse, asker Mustafa Kemal de bu duyguya o kadar bîgâne kalmıştı. Vazifesi belki bunu icap ettiriyordu.'

Belli'nin Makbûle Hn.'dan rivâyetine nazaran, en sevdâlı âşıkları, Fikriye ve Nebîle Hanımlar

“Çevremizdeki hanımlar da tüm dikkatleriyle bu ilginç konuyu dinlemeye çalıştıkları için Makbule Hanım fazla açılmak istemiyordu. Ziyaretçilerin büyük bir kısmı gittikten sonra konuyu yinelemek istedim. Bu kez keskin bakışlarını elindeki mikrofona ve bir kenarda tüm konuşmalarımızı banda alan teybe çevirdi. Mikrofonu prizinden çıkardım, teybi kapattım ve Makbule Hanımı dikkatle dinlemeye başladım.

“Gerek kız kardeşinin, gerek Atatürk'e yakın olmuş diğer kişilerin anlattıklarından öğrendiğimiz kadarı ile, O'na, o büyük insana yönelik aşk duyguları bir hayli çok. Delikanlılık yıllarındaki esintiler bir yana bırakılırsa, Mustafa Kemal'i içtenlikle ve delice seven kızların başında Bulgar Başbakanı Radoslavof'un kızı Nikolina, Bulgar Harbiye Nazırı Kovaçef'in kızı Mâna, Türk dostu bir Bulgar hukukçunun kızı olan Elena Açkof, Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi Ragıp Efendinin kuzeni Fikriye, Dolmabahçe Sarayı görevlilerinden Nebile ilk sırayı işgal etmekteler…

“Nebile ile Fikriye'nin Mustafa Kemal'e yönelik sevgilerinde büyük bir duygu derinliği olduğu anlaşılmakta…”

Biraz aşağıda bahis mevzûu edeceğimiz vechiyle, Belli, aynı kitapta, Nebile Hanım hakkındaki tesbîtini, Emin Çölaşan'ın Leman Karaosmanoğlu ile yaptığı mülâkatı naklederek bir def'a daha têyîd ediyor…

 

Mustafa Kemâl'in “resmî târih”e aksetmiyen bâzı tarafları hakkında çok mühim bir şâhid olan Leman Karaosmanoğlu, eşi Yakup Kadri ile berâber…
***  

 

 

Lord Kinross'un çok rağbet edilen kitabının mârûz kaldığı tahrîfât

Bu bahisle alâkalı olarak bir başka dikkat çekici garâbet, Lord Kinross'un Türkiye'de pek çok rağbet edilen, ilk baskısından beri uzun seneler geçmiş olmasına rağmen büyük alâka uyandırmaya devâm eden kitabının mârûz kaldığı tahrîfâttır…

Kinross'un kitabı, bizim tesbîtimize nazaran, iki sayfada tahrîfâta uğramıştır. Hem de Türkçeye tercümesi evvelâ sansürsüz neşredilmiş ve bu hâliyle def'alarca basılmışken… Üstelik, yine aynı Necdet Sander tercümesinde… Dahası, Doğan Hızlan'ın müşâhedesine nazaran, yakından tanıdığı Necdet Sander'in vasfımümeyyizi, sansürsüz kitaplar neşretmek olduğu hâlde:

“Necdet Sander'i (1914-1983) hiçbir kitapçıda bulamadığımız yabancı dildeki kitapları ithal eden aydın, bilgili bir kitapçı olarak tanıdım. Tünel'de Hıdivyal Palas'ın girişinde bir teşhir yeri açmıştı. Rus yazarları[nın], sol edebiyatın kuramsal kitaplarını burada bulabilirdik. Progressive Publishers  adlı yayınevinin pelür kâğıdı inceliğinde idi kitapları. Yazar Şükûfe Nihal'in oğlu olan Necdet Sander, Fransızcadan çeviriler de yapardı. Saint-Exupéry'nin ‘Küçük Prens' kitabı ilk aklıma gelenlerden birisidir. Yayınevinde bulunan kitapların başlıca özelliği sansürsüz olmalarıydı. Yurtdışında bile sansürlenen kitapları Türkiye'de sansürsüz yayınlayan bir kitapçı ve yayıncıydı Necdet Sander…” (Doğan Hızlan, “Kemal Tahir, Necdet Sander ve İsmet Bozdağ”, Hürriyet, 24 Mayıs 2018)

Lord Kinross'un kitabının Türkiye'de hakîkaten pek merâklı bir hikâyesi var…