Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 184

Kinross'dan tercüme kimin eseri?

Lord Kinross'un kitabının Türkçedeki tercümesi, son senelere kadar hep Sander Kitabevi tarafından basılmıştı. (2011'deki 23. baskı: Altın Kitaplar.) Fakat tercümede ciddî bir mes'ele kendini gösteriyor. Zîrâ kitabın 1966'da iki cild hâlinde çıkan ilk baskısının 1. cildinin mütercimleri Nihal Yeğinobalı ve Ayhan Tezel; 2. cildinde ise sâdece Ayhan Tezel ismi görülüyor. 1969'da 2 cild hâlindeki 3. baskıda, Tezel, kitabın tek mütercimi… Müteâkiben, 1980'deki 7. baskıya kadar, mütercim yine sâdece Ayhan Tezel… 1981'deki 8. baskıdan 2012'deki 24. baskıya kadar ise, Necdet Sander…

Bunlardan Nihal Yeğinobalı (d. 1927), bildik, velûd bir mütercim; aynı zamanda romancı… Aksine, Ayhan Tezel'in, Millî Kütüphâne kayıdlarında, Lord Kinross'un kitabından başka, sâdece Simone de Beauvoir'dan (1972'de, Orhan Tezel'le müştereken) Konuk Kız romanının tercümesi bulunuyor. Sander Kitabevi'nin sâhibi ve (Sabataî Cemâatine mensûb) Mithat Sadullah Sander ile (romancı, şâir) Şükûfe Nihal'in oğlu olan Necdet Sander'in (1914 – İstanbul, 22.7.1983), İngilizceden mâadâ, Fransızcadan da birçok tercümesi mevcûd… Bunlardan bir tânesi, 1960'lı-70'li senelerin meşhûr Yahûdi gazetecisi ve Radikal Partisi lideri J.-J. Servan-Schreiber'in bir zamanlar Avrupa'da best-seller olan, Türkiye'de de alâka uyandıran Avrupa Meydan Okuyor kitabı…

 

***

 

 

Necdet Sander'in tercümesi intihâl mi?

Tercümedeki ilk ciddî mes'eleye gelince, bu, Sander'in tercümesinin, yine kendisinin neşretmiş olduğu ilk tercümenin (ki A. Tezel'in tek mütercim olarak göründüğü sonraki baskıların metniyle aynı) neredeyse bir kopyası, dîğer tâbirle bir intihâli olması… Şu var ki hakkında bilgi toplıyamadığımız “Ayhan Tezel”, belki de Necdet Sander'in nâm-ı müsteârıdır.

Sander tercümesinin yeni baskılarında 1. tahrîfât

İkinci mes'ele ise, Sander'in tercümesinin, yeni baskılarda –tesbît edebildiğimiz kadarıyle- iki yerde tahrîf edilmiş olması… Bunlardan ilki, kitabın 1. Bölümünün son kısmında. Orada, Manastır Askerî İdâdîsi'nde okuyan M. Kemal'in, tâtillerde Selânik'e geldikçe, kendisini, bu kosmopolit ve günâh dolu şehrin sefâhat hayâtına  kaptırdığı anlatılıyor. Bu pasajdan şu kadarını iktibâs edelim:

“Artık çocukluktan çıkmış olan M.K., Selânik'e döndükçe, bu değişik ve serbest yaşayışlı şehrin zevklerini tatmaya başlamıştı. Çoğu zaman, üvey babasının yakınlarından olan genç bir arkadaşıyla (Fuat Bulca) rıhtımdaki […] Olimpos, Kristal, Yonyo gibi gazinolara gider, […] bira içerlerdi. […] [Fuad'ın ağabeysi, onlara, mâhut kızların bulunduğu kafeşantanları da öğretmişti. Bunlarda] orkestra çalıyor, kızlar şarkı söyleyip oynuyorlardı: Napoli şarkıları okuyan tombul İtalyan kadınları, ellerinde tefler ve ayak bileklerinde zillerle şıngır şıngır göbek atan Ermeni kızları. Sonradan kızlar müşterilerin masasına gelip içki içiyorlardı. Aralarında hiç müslüman yoktu. Sadece Hıristiyan ve Yahudi kızları; peçesiz, elde edilmesi kolay kızlar. Delikanlılar büyüdükçe, genelevlere de gitmeye başladılar. Sarışın Mustafa Kemal o kadar beğeniliyordu ki, çok zaman, kadınların, ondan para bile almadıkları oluyordu…” (1981 baskısı, ss. 37-38)

Bu pasaj, cüz'î farklarla, 1966 baskısındakiyle uyuşmaktadır. 2011 baskısında ise, metin, bir istisnâyla, tıpatıp aynıdır: Yeni baskıda, yukarıdaki altı çizili cümle sansür edilmiştir! Ve tabiî bu da mânâyı çok değiştiriyor…

Sander tercümesinin yeni baskılarında 2. tahrîfât

Okura herhangi bir îzâhatta bulunmadan yapılmış benzeri bir sansürle, 57. Bölümün sonunda da karşılaşıyoruz. Bu sefer, metinden birkaç cümle çıkarılmıştır. Bu kısımda, “mânevî evlâdlar” bahis mevzûudur:

“Bunlar, genellikle, köylerde rasladığı öksüz çocuklardı. Aralarında Zehra ve Rukiye adında iki küçük kız da vardı. […] Bu iki kız, şimdi Çankaya'da oturuyorlardı. Üçüncüsü de, Türkiye'nin ilk kadın pilotu olacak olan Sabiha adında, akıllı, güzel bir kızdı. Sonradan, bu manevî kızların arasına, eskiden yanında çalışmış mavi-yeşil gözlü, esmer tenli, ince bir kız olan Nebile de katılmıştı.

“Gazi, ergenlik çağındaki gençlere karşı ilgi duyar, onlardan hoşlanırdı. Kızlar büyüyüp de sofrasında yer alacak yaşa geldikleri zaman, onların sevimliliklerinin ve yeteneklerinin farkına varmıştı. İçlerinde hiç birinin olağanüstü bir güzelliği yoktu; bir salon kadını gibi zarif de değildiler. Ama Gazi için ideal bir ‘harem' yaratıyorlardı. Gençlikleri ve kendisine bağlılıkları yüzünden onları elinin altında bulunduruyor, çekidüzen veriyor, yoğuruyor, izlemelerini istediği yola doğru yöneltiyordu. Canı isterse içlerinden birini seçer, artık istemediği zaman da ya evlendirir, ya da bir mesleğe sokarak ‘azat' ederdi. Bu çeşit bir baba-dost-öğretmen durumu, kızlar için belki birtakım psikolojik zorluklar doğuruyor; ancak Gazi'ye muhtaç olduğu bir aile dekoru sağlıyordu. Bu dekorda çocuk ve kadın birbiriyle birleşiyor, öte yandan kan ilişkileri gibi can sıkıcı durumlar da ortaya çıkmıyordu.

 

Lord Kinross'dan tercümenin 1981'deki 8. baskısının 710. sayfası. Yeni baskılarda, altı çizili beş cümle sansür edilmiştir…