Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 193

Org. Altay ile Süreyyâ Hn.'ın şahâdetleri arasındaki tenâkuzlar

Râfet Süreyyâ ile Mustafa Kemâl'in ilk def'a nasıl görüştükleri hakkında Org. Altay'ın Hâtırât'ına kaydettikleri ile Süreyyâ Hanım'ın bu husûsda anlattıkları arasında tenâkuz var. Altay'a göre, Süreyyâ Hanım'ı ilk def'a, Mason olduğunu ifâde ettiği Rasim Ferit Bey, Köşk'e getirip tanıştırmış. Süreyyâ Hanım ise, Almanya'dan bir grup talebeyle Maârif Vekîlinden yardım istemek için geldiği Ankara'da, arkadaşlarıyle kaldığı otelden dışarı çıktığı esnâda, TBMM binâsına doğru yürümekte olan Mustafa Kemâl'le karşılaşıp kendisine onun resmini imzâlattığını, ilk görüşmelerinin böyle tesâdüfî olduğunu îzâh ediyor. Kendisinde, o esnâda çekilmiş ve bu ifâdesini têyîd eden kırık bir fotoğraf var. Bâzı Kemalist İnternet sitelerinde bu ilk karşılaşma ânını tesbît eden ve zarâr görmemiş iki fotoğrafa rastladık. Bunlar, Süreyyâ Hanım'ın rivâyetini têyîd ediyor. Bu vazıyette Süreyyâ Hanım ile Org. Altay'ın şahâdetlerinin nasıl têlîf edilebileceğini, doğrusu, bilemiyoruz…

İki şahâdet arasındaki bir başka tenâkuz da, verdikleri farklı târihlerdir. Süreyyâ Hanım, karşılaşmalarının 1926'da olduğunu ve Mustafa Kemâl'le 1927'ye kadar bir sene zarfında nikâhsız berâberlik yaşadıklarını beyân ediyor. Hâlbuki Org. Altay'ın Köşk'teki on bir günlük hâtıraları, Ekim 1925'e âiddir. Târih husûsunda herhâlde Org. Altay'a îtibâr etmek daha isâbetli olur; hâfızası, röportaj esnâsında 90 yaşında olan Süreyyâ Hanım'ı bir parça yanıltmış olacak…

Bir devrin içyüzü

Râfet Süreyyâ'nın hikâyesini okurken, ister istemez, bir kerre daha, Balzac'ın, Illusions perdues (Sönmüş Hayâller) romanındaki tesbîtini hatırlıyoruz:

“İki çeşit târih vardır: Resmî târih, yâni mekteblerde okutulan muharref, yalancı, düzmece târih ve gizli târih, yâni hâdiselerin hakîkî sebeblerinin bulunduğu utanç verici târih…”

Neyyire Özkan'ın röportajı, sâdece bir şahsın ibretâmîz hayât hikâyesi değil, aynı zamânda bir devrin içyüzüdür:

“[…] Gazeteci olduğumuzu, şimdiye kadar sadece kendine sakladığı sırlarla dolu hayatını konuşmak için orada bulunduğumuzu söyledik. Bugüne kadar suskun kalışını açıklar bir aldırmazlık içinde, ‘Amaaaaan, dedi, ne var ki!' ‘Hayatınız' dedim. Bizi daha bilmeden heyecanlandıran o hayatı, yaşayanın ağzından duymak! Sabırsızlıktan kıvranırken, ‘Peki, dedi, siz sorunuz, ben anlatayım.'

“Sonbaharın soğuğu ve yağmuruyla apansız çöktüğü o günlerde, yüzünü aralıktan gösteren güneşli öğle saati, bizim de şansımızdı: Oydu, meçhuldeki sürpriz sevgili, Rafet Süreyya İris Worley.

“Onun karşısına oturup eprimiş, eskimiş, tozlanmış salonun güneşli cam önünde, sonsuz heyecanla, meçhulü öğrenmeye başladım: ‘Biz Berlin'deki Türk talebeleri parasız kaldık. İstanbul'a geldik. Maarife gittim. Dediler ki, Ankara'ya gitmeye mecbursunuz. Ben de gittim Ankara'ya. Maarif vekili çook, çok iyiydi, bize yardım etti.'

‘Atatürk'ü nasıl tanımıştınız' sorumun cevabına, taraş taraş olmuş saçlarının çevrelediği başını titreterek, böyle başladı. Ankara'ya, Maarif Vekilinden Türk talebeleri için yardım istemeye gitmeden önce, tam 11 yıl Berlin'de müzik eğitimi görmüş. Almanca adı ‘Zeugnis Des Stern'schen Konservatoriums der Musik in Berlin' adlı okuldan diplomalı. İstanbul'da Dame de Sion'un kapanması üzerine gittiği Berlin'den Türkiye'ye yaptığı bu ara dönüşün ona nasıl bir sürpriz hazırladığını o zaman asla düşünmemiş.

İlk karşılaşmanın delîli olan fotoğraflar

“Ancak, hükümetten yardım istemek üzere Ankara'ya gelen masum bir öğrenci oluşu, Atatürk'ün bakışlarını üzerinde sabitleştiren sihirli tesadüfü de engelleyememiş: ‘Ankara'ya gittim. Gazi dışarı çıkmış, Meclis-i Mebusan'a gidiyor. Ben de otelden, talebelerle geldim. Maarif vekiliyle görüşeceğim. Birden Gazi'yi gördüğüm gibi yanına [gittim]; Gazi de şaşırdı. Resim var yanımda. Bizim beraber resmimiz var.'

“Süreyya Hanım bu ilk karşılaşmayı anlatırken, evde ona yardımcı olan komşusuna ‘Beraber resmimiz var' diye andığı fotoğrafı aratıyor. Üst üste naylonlara, parşömen kâğıtlarına sarılı paketlerin içinden çeşitli boylarda fotoğraflar, yazılı evraklar dökülüyor. Süreyya Hanım titreyen elleri ile masanın üzerine yayılan belgeleri daha da karıştırırken yaşlı, ama keskinliğinden hiçbir şey yitirmemiş gözleri aradığını buluyor: ‘İşte bakınız, bu ben, bana fotoğrafını imzalıyor.'

 

(Neyyire Özkan'ın röportajı, Aktüel, 19 Eylûl 1991, sayı:11, ss. 18-24;
Hasret Yıldırım'dan naklen)
Râfet Süreyyâ'nın albümünde, kendisinin Mustafa Kemâl'le ilk karşılaşmasını tesbît eden kırık fotoğraf: "İşte bakınız, bu ben, bana fotoğrafını imzalıyor…"
*** 

 

“Gece beni şoförüyle aldırttı, artık koyvermedi”

“İkiye kırılmış fotoğrafta Atatürk ve Süreyya Hanım aynı kartın üzerine eğilmiş görünüyorlar. Karşılaştıkları ilk tesadüfi anın, tesadüfi belgesi bu. Bu karşılaşmayı bir gün sonranın gelişmeleri izliyor: ‘Gazi, nerdedir bu, demiş. Demişler ki, bu talebedir. Ankara'da, otelde bekliyor. Gece, otomobilini yolladı. Şoförle beni davet etti. Öylelikle işte. Artık beni koyvermedi, bitti.'

“Süreyya Hanım'ın ‘Bitti'den kastı, Atatürk'le 1926 yılından 1927 yılına kadar süren bir yıllık beraberliği yüzünden askıya aldığı talebeliği ve alıştığı Avrupa hayatı. Başlayan ise, genç bir ülkenin, dünyanın gözlerinin üstünde olduğu lideriyle birlikte yaşayan kadın olarak, bambaşka bir şey...

“Sır kutusu açılıyor ama deşelemek için cesaret lazım. Karşımda, yaşadığı birbirine benzemeyen zeminlerdeki 89 yılı süzmüş, tecrübesiyle, muhakeme gücünü alabildiğine kullanan, cin gibi zeki bir ihtiyar var. Onu hafife alıp ‘Hadi anlatın, nasıldı aşkınız?', diyebilmek mümkün mü?

 

Râfet Süreyyâ'nın, 24 yaşında, Konservatuar talebesi iken, TBMM binâsı önünde, Mustafa Kemâl'le ilk karşılaşmasını tesbît eden iki fotoğraf:..  "Nerdedir bu, demiş. Demişler ki, bu talebedir. Ankara'da, otelde bekliyor. Gece, otomobilini yolladı. Şoförle beni davet etti. Öylelikle işte. Artık beni koyvermedi, bitti."
***