Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 196

Bir “Dîndâr Şef” şâhidi daha: Sâfiye Ayla

Kemalist Propaganda, 1940'lı senelerin ortalarından beri Mustafa Kemâl'i İslâmın bir sâliki, dahası “dîndâr bir Müslüman” olarak göstermek için bin dereden su getiriyor ve bu bâbda gösterdiği bâzı şahâdetlerin, aslında, iddâlarının aksine delîl teşkîl ettiğini dahi dikkate almıyor… Ya Kemalist Propaganda, hamâkatle yoğrulmuş, ya da muhâtab aldığı cem'iyetin ahmak olduğu kanâatiyle hareket ediyor… Bu hâle bir misâl de, Kemalizmin fanatik sitelerinden “mustafakemalim.com”un, bu mâhiyetteki iddiâsı için şarkıcı Sâfiye Ayla'yı (İstanbul, 14.7.1917 – a.y., 14.1.1998) şâhid tutması…

“Büyük Şef”, “Dîndâr” bir âilenin bağrında yetişmiş, Zübeyde Hanım da, Makbûle Hanım da “namaz kılarlarmış”, “Dîndâr Şef”, “Hâfız Yaşar'a Kur'ân okuturken gözlerinden yaşlar boşanırmış”, “bana Allah yardım ettiği için muvaffak oldum” diyesiymiş, v.s., v.s…

Sâfiye Ayla'nın Hâtırât'ında, bu mevzû ile alâkalı daha fazla tafsîlât var:

“Atatürk hakkında, yaşadığı günlerde olduğu gibi ölümünden sonra da ilgili ilgisiz birçok yakıştırmalar yapıldı. Bunların çoğu, onun büyüklüğü karşısında aşağılık duygusuna kapılanların atmaya çalıştığı çamurdan başka bir şey değildi. Hain ve alçak kimselerdi bu iftiracılar. Onlara göre Atatürk, dinsiz, Allahsız biriydi! Bu kadar ileri gidenler oldu işte… Halkı, Atatürk'ün devrimlerinden soğutmak için, böylesine yalan dolana dayalı propagandalar yapıldı. Oysa benim tanıdığım Atatürk dindar bir insandı. Zaman zaman Dolmabahçe Sarayı'na güzel sesli hafızlar gelir, Kuran okurlardı. Bunların başında da Hafız Yaşar vardı. Hafız Yaşar'a birçok kez Dolmabahçe'de rastladım. Atatürk, onun Kuran okuma üslubunu pek beğenirdi. Özellikle belli bölümlerini okutur ve dinlerdi Kuran'ın… Dolmabahçe'de Kuran okunduğu günlerin gecesinde, sofrada içki içilmezdi. Ata'nın yakınında bulunanların çoğu onun bu yanını iyi bilirlerdi; ama nedense, onu, dinsizlik iftirasına karşı çıkıp da savunma gereğini duymadılar! Üstelik de bu hafızlar yakın tarihlere kadar hayatta olmalarına karşın…”

Sâfiye Ayla'nın Hâtırât'ını, ona karşı büyük hayrânlık duyan Kemalist gazeteci ve hikâye muharriri Necati Güngör (d. 1949) kaleme alıp kitaplaştırmış. Müellif, kitap çalışması için, Hâtırât'ın daha evvel, 1960'lı senelerde (kitapta tefrika târihleri tasrîh edilmemiş), Akşam gazetesindeki tefrikasını esâs almış, ayrıca bizzât Sâfiye Ayla ile müteaddid def'alar görüşerek onları tekrâr yoğurmuş ve kendi üslûbunun kalıbına dökmüş. (Güngör / Ayla 2006: 7-8, 11) Akşam gazetesi, o senelerde, Farmason Marksist gazeteci, yazar ve Türkiye İşçi Partisi Millet Vekîli Çetin Altan'ın (1927 – 2015), her gün, “Taş” başlıklı fıkralarında Marksizm-Leninizm dersleri verdiği, tahrîkkâr neşriyâtıyle oldukça geniş muhîtlerde têsîr icrâ eden ve 1960'lı senelerin sonlarından îtibâren Türkiye'de binlerce insanın ölümü ve pek çok insanın mânen ziyân olmasıyle netîcelenecek, Türkiye'ye kalkınma hamlesinde onlarca sene kaybettirecek tedhîşçi faâliyetlere zemîn hazırlayan Komünist neşriyât uzuvlarından biriydi.

Sâfiye Ayla'nın Hâtırât'ı geçmiş senelerde iki gazetede daha kendine yer bulmuş: Tanju Cılızoğlu'nun kaleminden Nisan 1987'de Güneş'te ve Nalan Seçkin'in kaleminden Ocak 1998'de Milliyet'te… Güngör, kitabını hazırlarken bu metinlerden de istifâde etmiş olsa gerek…

Necati Güngör'ün kaleminden Hâtırât'ın Safiye Ayla'nın Anıları ismiyle kitaplaşmış ilk baskısı, Ada Yl.'da, 1996'da (19 cm, 144 s.)… Bizim elimizdeki nüsha, bunun, Heyemola Yl. arasında, 2006'da, yine 19 cm, 144 s. olarak intişâr eden 2. baskısı… Arka kapağında, fanatik Kemalist yazarlardan Oktay Akbal'ın (1923 – 2015) takrîzi var. 

Burada da, Kemalizm hakkında, çok ibretâmîz hâtıralarla karşı karşıyayız. Bittabi, sâdece hakîkatperverler için… Yoksa fanatiklere ne söylense beyhûdedir; zîrâ onların “kalbleri mühürlenmiş”, idrâkleri dumûra uğramıştır…

Safiye Ayla'nın Anıları'ndan naklediyoruz:

(https://mustafakemalim.com/ataturk-bana-allah-yardim-etti-derdi/; 9.3.2019)

“mustafakemalim.com” sitesi, “Ebedî Şef”lerinin “Dîndârlığı”nı isbât bâbında, şarkıcı Sâfiye Ayla'yı şâhid gösteriyor: “Atatürk ve İslâm Dini Anıları… Safiye Ayla anlatıyor: Annesi Zübeyde Hanım da, ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı, namaz kılarlardı. Atatürk, tam dindar, Müslüman bir aile ortamında yetişti. Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardır. O Kur'an okurken gözlerinden yaşlar boşanırdı. Hatta bütün hocaları toplayıp, ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. İlh…” 
*** 

 

 

Şâhidin böylesi

“Atatürk öldüğü gün Bükreş'te bulunuyordum. Yakışıklı bir üniversite öğrencisiyle birlikte yaşıyordum o sıra. Bükreş'in yağmurlu sabahlarından biriydi… Uyuyordum henüz. Birlikte olduğum gencin heyecan içinde kapımı açmasıyla uyandım. Elinde bir gazete vardı. Gazetenin manşetinde kocaman harflerle, ‘Atatürk est mort [Atatürk öldü]' yazısı yer alıyordu. Ansızın boğazım düğümlendi! Dilim tutulmuştu, konuşamıyordum! Beynim durmuştu, hiçbir şey düşenemiyordum. İçgüdüsel  bir hareketle odadaki eşyamı toplamaya başladım. On beş gün daha Bükreş'te kalmayı tasarlıyordum. Ama hemen o gün İstanbul'a hareket eden bir vapur vardı. Yola çıktım. Bükreş'te yayımlanan tüm gazetelerin başlıkları siyahtı ve büyük puntolarla Atatürk'ün ölümünü duyuruyorlardı. […]

“Sessizce güverteye çıktım. Gözlerimden akan yaşlar, Akdeniz'in mavi sularına karıştı. Atatürk yoktu artık, ölmüştü… Marmara Köşkü, Dolmabahçe Sarayı, Çelik Palas, Çankaya geceleri, Ertuğrul yatı, hepsi iç içe, gözlerimde canlanıyor; Akdeniz'i dolduruyorlardı… […]

“Ata'nın aziz anısı önünde sonsuza dek saygıların en içteniyle, en temiziyle eğileceğim. Onunla ilgili anılarımı kutsal emanetler gibi, kalbimin derinliklerinde taşıyacağım, kıskançlıkla koruyacağım… […] (ss. 27-28)