Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 199

“Safiye, yarın sabah çırılçıplak havuza gireceksin, dedi”

“O gece, Florya Köşkü'nde, Atatürk'ün dairesinde kaldım.

“Atatürk'ün çevresindeki haset çemberini anlatabilmek için bir anımı daha burada aktarmak istiyorum:

“Benim hakkımda çıkarılan dedikoduların ardı arkası kesilmiyordu. Çünkü bu denli ‘çirkin' bir kadına Ata'nın değer vermesini anlayamıyor, onun adına bir düşüş olarak görüyorlardı. Bu durum Atatürk'e de yansıtılmış olmalıydı. Yine bir gece Çelik Palas'taydık. Oldukça ilerlemiş bir saatti. Sofranın demirbaşları, birer ikişer odalarına çekilmişlerdi. Başkaları giderken, Paşa bana başıyla işaret edip ‘sen kal' demişti. Biraz sonra da, ‘Safiye, yarın sabah çırılçıplak havuza gireceksin!' dedi. ‘Başüstüne Paşam!' diye yanıtladım.

“Atatürk'ün amacı, benim çirkinliğimi diline pelesenk etmiş olan bir devlet adamının eşine, vücudumun güzelliğini göstermekti. Oysa ben bu türden dedikodulara metelik bile vermiyordum. Ata'nın yanındaki yerimi korumaya özen gösteriyordum. […] (ss. 22-23)

 

“Safiye git bak bakalım, İsmet Paşa'nın bir isteği var mı?”
***   

 

 

“Falih Rıfkı'nın karısı, Paşa'ya dönerek, ‘Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum' şarkısını okumaya başladı”

“Bursa Çelik Palas'ın açılış gecesindeki sofrada, Falih Rıfkı Atay'ın karısı solunda, Ruşen Eşref Ünaydın'ın eşi de sağında oturuyordu Ata'nın.

“Atay'ın eşi Mihruba Hanım [doğrusu: Şefika Hanım (Mina Urgan'ın annesi)] müziğe aşina bir aileden geliyordu. Sesi de fena sayılmazdı… Gece bir hayli ilerlemiş, şişeler, kadehler boşalmıştı. Mihruba Hanım, Paşa'ya dönerek; ‘Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum' diye başlayan şarkıyı okumaya başladı. Atatürk onu kırmadan, tatlı bir ses tonu ve güler yüzle Mihruba Hanım'a; ‘Lütfen bu şarkıyı kocanıza söyleyin' dedi. […] (s. 24)

Evini “Paşa'sı” döşetmiş

“Günlerden bir gün Bayar, beni evimde ziyaret etmek istediğini söyledi. Ben de memnun olacağımı belirttim. Gevrekyan Apartmanında, Atatürk'ün dayayıp döşediği evimde, önemli konuklarımı yüzakıyla ağırlayabiliyordum artık. Atam, kendisi ziyaret amacıyla yatak odasından oturma odasına kadar her yanı döşetmiş, ama tam bu sırada hastalanıp yatağa düştüğü için evimi onurlandırması kısmet olmamıştı! İlh… (s. 62)

“Safiye, git bak bakalım, İsmet Paşa'nın bir isteği var mı?”

“Bir gün [Eylûl 1937] yine saz arkadaşlarımla birlikte Florya Köşkü'ne çağrılmıştım. Atatürk o gün geç saatlere kadar süren yorucu toplantılarından birinden çıkmış ve biraz dinlenmek için beni çağırtmıştı. Köşke geldiğim zaman sofra kurulmuş, Ata'nın sağ yanına da İnönü yerleşmişti. Gece geç saatlere kadar sofrada oturmak, İnönü'nün alışkanlıklarından değildi; bu yüzden biraz şaşırmıştım doğrusu. Şaşırdığım kadar da sevinmiştim ama… Atatürk beni de sol yanına oturttu. İsmet Paşa ile karşı karşıya idik.

“Atatürk, benim içkiyle aramın iyi olmadığını bilir; bu konuda hiç ısrarcı olmazdı. Nedense o gece benden içki içmemi istedi. Ata isteyince karşı çıkılmazdı; kendi adıma olanaksızdı karşı çıkmak. Bu nedenle bir kadeh doldurdum ve içki içmesini bilmediğim için tümünü bir dikişte içtim! Kısa zamanda sarhoş oldum. […]

“…İnönü erken yatan bir insandı. O sofradan ayrılır ayrılmaz Atatürk bana döndü, ‘Safiye git bak bakalım, Paşa'nın bir isteği var mı?' diyerek, ardı sıra gönderdi.

“İnönü'nün odasına girdiğimde beni büyük bir incelik ve istek içinde karşıladı.

“Bana pijamalarını verdi. ‘yanımda kal, kara kız' dedi. ‘Yorgun görünüyorsun'.

“Sabah uyandığımda Paşa'yı giyinik olarak gördüm. Erkenden kalkmış hazırlanmıştı. Ben telaşlandım: ‘Özür dilerim Paşam!' dedim. ‘Uyuyakalmışım!'

“Hemen giyinmeye başladım. Gitmem gerekiyordu.

“Paşa beni telaştan kurtarmak için, ‘Aldırma kara kız' dedi. ‘Ben her zaman erken kalkarım. Ne yapalım, istikbali düşünmek gerek.' […]

“O geceden birkaç gün sonraydı. İnönü'nün Özel Kalem Müdürü telefonla beni aradı. Ziyaretime geleceğini söyledi. ‘Buyurun', dedim.

“Özel Kalem Müdürü, İnönü'den bana bir armağan getirdi. Bu, çok değerli bir yüzüktü! Bir de bilgi iletmişti Paşa: Eğer gönderilen yüzüğü beğenmezsem, alınan kuyumcudan başka bir yüzükle değiştirebilecektim. Ne kadar ince ve anlayışlı bir davranıştı!

“Bu olay beni çok duygulandırdı; çok da sevindirdi. Bir kez, o güne dek aldığım en anlamlı, en değerli armağandı. Duygulanmamın nedeni buydu. Ve o yüzüğü her takışımda içimi bir mutluluk kaplamıştır…

“İnönü, örnek bir aile babasıydı; ciddi ve tutarlıydı. Politikayı tüm varlığıyla benimsemişti. Kafası da, duyguları da politikaya ayarlıydı. İnanıyorum ki, yaşamı boyunca, odasına kabul ettiği ve armağan verdiği tek sanatçı bendim!

“İsmet Paşa'nın odasında kaldığım geceden sonra Atatürk beni bir daha sofrasına çağırmadı. Sanırım onun bu tutumunun birçok nedeni vardı. Ata, bana kırılmış, ya da gücenmiş, hatta kızmış olabilir miydi? Kim bilir, belki de… Bunları söylerken bildiğim bir şey yok elbet; yalnızca benim yorumum. Ancak şunu iyi biliyorum ki; Ata, o günlerde, İstanbul Radyosu sanatçılarından Melek Tokgöz adlı [d. 1917 – ö. ?] bir Hanımla çok yakından ilgileniyordu. […]

“İnönü ile geçen Florya Köşkü gecesinin birkaç gün sonrasında, Paşa, başbakanlık görevinden ayrıldı. İnönü'nün ayrılması üzerine, Cumhurbaşkanı Atatürk bu göreve Celal Bayar'ı uygun gördü. (ss. 105-109)”

 

“İsmet Paşa'nın odasında kaldığım geceden sonra Atatürk beni bir daha sofrasına çağırmadı… Ata, o günlerde, İstanbul Radyosu sanatçılarından Melek Tokgöz adlı bir Hanımla çok yakından ilgileniyordu…”

***