Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 21

“İkinci Adam”, bu sûretle “Tek Adam”ı bağışa iknâ etmiştir; lâkin o, İnönü'nün bu muhâlefetinden muğber olmuş ve böylece “İkinci Adam”ın Başvekîllikden azliyle netîcelenecek üç ay sonraki şiddetli çatışmanın (ki esâsı îtibâriyle nefsânî mâhiyettedir) bir âmili daha hâsıl olmuştur. İnönü, (“Atatürk'le tartışmalarını” ve kendisinin “Başvekîllikten ayrılmasına” götüren vetîreyi îzâh ettiği Fasıl içinde yer alan) bu bahsin sonunda, bir burukluk hâletirûhiyesi içinde, Ali Çetinkaya vâsıtasıyle bir târîze, kendi tâbiriyle “bir îkāza” mârûz kaldığını belirtirken bu gelişmeye işâret ediyor:

“Yugoslavya'dan dönüyordum. Geldim; ilk rastgeldiğim vekil arkadaşlardan biri, ‘Ankara'da Orman Çiftliği'nin Ziraat Vekâleti tarafından satın alınması konuşuluyor' dedi. [Mustafa Kemâl,] Celâl Bey'e söylemiş… Vekil arkadaş bunu bilgi olarak verdi. Niçin oluyor, nasıl oluyor, sebep nedir tarzında bilgi almak istedim. ‘Fazla bir bilgim yok' dedi. ‘Yalnız, böyle bir mesele var. Onu haber veriyorum' dedi. Bunun üzerine Atatürk'le görüştüm.

“Bu meseleyi ben açtım Atatürk'e. Atatürk ile ilk görüşmemde, Yugoslavya'dan döndükten sonra, bu Orman Çiftliği'nin satın alınması meselesini konuştuk. Atatürk, Ziraat Vekâleti'nin Çiftliği almak istediğini söyledi. O zaman, hatırımda tam rakamı kalmadı, bedeli meselesinin konuşulduğunu da orada öğrendiğimi zannediyorum.

“Ben buna itiraz ettim. Orman Çiftliği'ni yetiştirmek için çok emek sarfetmişsiniz, ama hükûmet ve devlet de bir örnek göstermek için gösterdiğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere çok emek sarfetmiştir. Büyük ölçüde hükûmet yardımı ile, hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tekrar hazineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz…

‘-Ne olacak bu çiftlik?' diye sordu.

‘- Ne olacak? Bunu alacaklar bir gün!' dedim. ‘Yolunu devlet yapar, suyunu devlet getirir, ağacını devlet diker, sonra bu eser meydana gelince, bunu değerlendirir satarsın… Özel bir maldır diye bu yürür gider… Bırakmazlar!'

‘- E, ne yapalım?' dedi.

‘- Bilmiyorum, ne yaparsın…'

‘- Vereyim öyle ise! Nereye vereyim?' dedi.

‘- Hazine'ye ver doğrudan doğruya!' dedim.

“Vereyim sözünü, o söyledi. ‘- O halde ben vereyim!' dedi.

“Bu muamele böyle takarrür etti aramızda.

“Ali Çetinkaya, öğrendiği zaman beni gördü. ‘- Atatürk, Çiftliği Hazine'ye veriyormuş!' dedi. ‘- Evet, öyle kararlaştırdık!' dedim. Tafsilat söylemedim. Dedi ki:

‘- Atatürk, Çiftlikte her ağacın dikilmesine ilgi göstermiştir, takip etmiştir, zevk almıştır. Bunu seviyor. Üzüntüsü yok mu? Bunu böyle Hazine'ye bağışlamakla müteessir olmaz mı?'

‘- Hiç öyle görmedim ben!' dedim. Hakikat de öyle.

‘- Olmaz! Son derece müteessir olmuştur, hiç şüphe etme buna!' dedi. ‘Bir ağacına kıyamayan hepsini birden verir mi bunun?' dedi.

“Aslında Çiftliği elden çıkarmanın bir sebebi de, zarar etmesi…  Ondan kurtulmak için satış muamelesi düşünülüyor…

“Çetinkaya: ‘- Mümkün değil! Çok müteessir olmuştur!' dedi. ‘- Doğru bir şey değil bu!' [dedim.] ‘- Doğru bir şey yapmadı manasına mı söylüyorsunuz, doğru bir şey değil manasına mı söylüyorsunuz?' dedi. ‘- Öyle görmedim ben!' dedim.

“Böyle bir ikazı aldım. [Mustafa Kemâl,] böyle bir şey yaptı bana…” (İsmet İnönü, Cumhuriyetin İlk Yılları II, İstanbul: Cumhuriyet Yl., Kasım 1998, ss. 64-65)

 

Kemalist Propagandaya nazaran çiftlikler: “Gazi, bir çölden bir mamure vücude getiriyor”…
“İkinci Adam”, 12 Haziran 1937'de TBMM'deki nutkunda, “Ebedî Şef”ini bir taabbüd edâsıyle tebcîl ederek: “Milyonlar değerindeki bu çiftlikleri, Atatürk, senelerdenberi şahsî tasarrufu ve bilhassa şahsî emeğile vücuda getirmiştir.” derken, Hâtırât'ında, zarâr eden bu çiftlikleri Zirâat Vekâleti'ne satmak isteyen “Tek Adam”a: “Hükûmet ve devlet de bir örnek göstermek için gösterdiğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere çok emek sarfetmiştir. Büyük ölçüde hükûmet yardımı ile, hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tekrar hazineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz…” gibi sözlerle işin içyüzünü hatırlatarak onu çiftlikleri bağışlamaya iknâ ettiğini kaydediyor. Bağış sâyesinde, aynı “İkinci Adam” tarafından ve Meclis Kürsüsünden, bir def'a daha, “Atatürk'ün en kıymetli hazinemiz ve onun şan ve şerefinin de vatanın şan ve şerefi demek olduğu” îlân edilebilmiştir…

***  

 

 

İş Bankası'nın %28,09'luk hisseleri Hazîne'ye devredilmelidir

Günümüzde T. İş Bankası'nın sermâye yapısına bakıldığında, üç sermâyedâr grubunun Banka'da söz sâhibi olduğu görülüyor:

- % 40,12 oranında T. İş Bankası Mensupları Munzam Sandık Vakfı;

- % 31,79 oranında halk hisseleri;

- % 28,09 oranında Mustafa Kemâl'den mîrâs kalan hisseler.

Bunların içerisinde, idârede, binâenaleyh Bankanın gidişâtında ağır basan, BASİSEN'in (İş Bankası'nın 40 bin civârındaki çalışanı ile 23 bin emeklisini temsîl eden sendikanın) murâkabesi altındaki birinci gruptur. (Güngör Uras, “İş Bankası'nın Sahibi Kim?”, Milliyet, 13.4.2011) Banka'nın İdâre Hey'etinin ekseriyetini ve Umûm Müdürü, hisselerin ekseriyetine sâhib olmadığı hâlde, binâenaleyh hakkaniyete muvâfık olmıyarak, Munzam Sandık Vakfı, dolayısıyle BASİSEN tâyîn etmekte, ayrıca, Sendika'nın tâyîn ettiği aynı şahıs, hem Banka'nın Umûm Müdürlüğünü, hem  de Vakf'ın Reîsliğini deruhde etmektedir. (Uras, mezkûr makale ve İş Bankası'nın 17.9.2018 târihli beyânâtı) Mezkûr sandikanın nasıl olup da Banka'nın %40,12 oranında hisselerini ele geçirdiği, ayrı bir kanûnî tahkîkat mevzûudur…

Banka'nın İdâre Hey'etinde, halkın hisseleri, yine hakkaniyete muvâfık olmıyarak, sâdece tek Âzâ, Mustafa Kemâl'in hisseleri ise iki Âzâ tarafından temsîl olunmaktadır. Bu son iki Âzâyı seçme selâhiyeti, CHP'dedir. Bununla berâber, bu iki CHP'li tarafından temsîl olunan %28,09'luk hisseden sağlanan gelirler, CHP'ye değil, yarı yarıya Târih Kurumu ile Dil Kurumu'na ödenmektedir. (Aynı kaynaklar) Böylece ortaya CHP'nin Devletle aynîleşdiği ceberût iktidâr devrinden kalma anormal bir yapı çıkmaktadır.

İş Bankası, aslında Milletin veyâ Hazîne'nin olması lâzım gelen bir çekirdek sermâyeyle kurulduğu için temelinde zâten haksızlık vardır. Bu haksızlık, hem BASİSEN'in (nasıl ele geçirdiği tahkîke muhtâc) %40, 12 oranındaki hisseyle Banka'ya hâkim olması, hem toplam hisselerin takrîben üçte birini teşkîl eden halk hisselerinin tek âzâ tarafından temsîl edilmesi, hem de (üstelik 1930'lu, 40'lı senelerin CHP'sinin bir devâmı olmıyan ve bir siyâsî fırka sıfatıyle bu gibi işlerle alâkası olmaması lâzım gelen) CHP'nin Banka idâresinde, binâenaleyh onun bütün iştirâkleri ve her çeşit faâliyeti üzerinde söz sâhibi olması, ayrıca %28,09'luk hissenin gelirlerinin münhasıran iki müesseseye aktarılmasıyle devâm etmektedir. Öyleyse bu âşikâr haksızlığa ve anormal vazıyete, çıkarılacak bir kanûnla bir ân evvel son verilmesi, bu sûretle, dîğer haksızlıkların giderilmesine ilâve olarak, hassaten %28,09'luk hissenin Hazîneye devredilmesi ve mezkûr iki müessesenin bu hisseden nemâlanmayıp dîğer Devlet müesseseleri gibi finanse edilmeleri Hükûmetin ve TBMM'nin bir vazîfesidir. Böyle bir düzenlemeye gitmedikleri müddetçe iş başındaki İdâre de, TBMM hey'eti de bu haksızlığa ortak olurlar, büyük vebâl altında kalırlar.

Muhakkak ki bu mâhiyette bir kanûnî düzenleme, Hind Müslümanlarının daha fazla bedduâsını almamak için de elzemdir.

Esâs têsîs sermâyesini Hind Müslümanlarına borçlu olan T. İş Bankası'nın İstanbul Levent'teki haşmetli Umûm Müdürlük kuleleri… Haksızlık üzerine kurulu bu bankanın hiç olmazsa %28,09 oranındaki M. Kemâl hisseleri, kanûnî bir düzenlemeyle, aslî mâlik olan Hazîne'ye devredilmeli, bu meyânda Banka'nın idâresiyle alâkalı haksızlıklar da giderilmelidir… Şimdiye kadar bunu gerçekleştirmek için gayret sarfetmemiş bütün Hükûmetler ve Millet Vekîlleri vebâl altındadır…

***