Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 26

Hastalık yanlış mı tedâvî edildi?

Her devir, kendi şartlarıyle değerlendirilir. Bugünün bilgisi ve imkânlarıyle o devir hakkında hüküm vermek, basîretsizlik veyâ sû-i niyet alâmetidir. M. Kemal, sâdece yerli tabîbler değil, karaciğer hastalıkları sâhasında o günün dünyâ çapında mütehassıs kabûl edilen ecnebî (Fransız, Alman, Avusturyalı) tabîbleri tarafından da tedâvî edilmiştir. Bu bedîhî hakîkat muvâcehesinde, hastalığın yanlış tedâvi edildiği iddiâsı hakkında ancak “türrehât” değerlendirilmesi yapılabilir…  

“İnönü zehirletmiş” veyâ “Masonlar zehirlemiş” olabilir mi?

Şâyed 1930'lu, 40'lı senelerden beri, muhtelif siyâsetçiler ve müellifler, muharrirler tarafından bu ipe sapa gelmez iddiâlar tekrâr ediledurmasa, günümüzde İnternet siteleri bunlarla çalkalanmasa, hattâ bunlar zaman zaman gazete manşetlerine mevzû teşkîl etmese, onları burada bahis mevzûu etmeyi abesle iştigal addederdik.

Her şeyden evvel hatırlamak lâzımdır ki “isbât müddeîye düşer” ve “aksi isbât edilinceye kadar her maznûn mâsûmdur” hükümleri, hukukun küllî kaidelerindendir; dîğer tâbirle, bunların münâkaşası olmaz. Binâenaleyh bu çeşit iddiâlara cevâb vermeden evvel, bizzât iddiâ sâhiblerinden iddiâlarını isbât etmeleri beklenir. Hâlbuki bu insanlarda müşâhede ettiğimiz hâl şudur:

Onlar, bir kerre, hakîkat endîşesi ve adâlet, hakkaniyet hissiyle hareket etmiyorlar. İlmî zihniyet ve ahlâktan nasîblenmemişlerdir; ayrıca kılı kırk yaran ilmî usûlden bîhaberdirler. Gayet mes'ûliyetsiz bir tavır içinde ve mantıktan mahrûm muhâkemelerle akıllarına ne gelirse söylüyor, çalakalem yazıyorlar. Çok def'a, bu gayr-i ahlâkî tavırlarına, ideolojilerini veyâ dînlerini de âlet ediyor, iddiâları yalan olsa dahi, bu sûretle “ulvî dâvâ”larına îtibâr kazandırdıklarını vehmederek vicdânlarını rahatlatıyorlar…

Mustafa Kemâl - İnönü münâsebetlerinin hakîkatini meydana çıkarmak için yazılacak, söylenecek çok şey olduğu âşikârdır. Biz, bu araştırmamız çerçevesinde, sâdece, münâsebetlerinin başlangıcından ve son hâlinden, muhtasaran, bâzı yol gösterici tesbîtlerde bulunarak bahsedebiliriz; ki bunu da, bir sonraki Fasılda yapacağız…

Mes'elemiz bakımından, evvelâ şu husûsu göz önüne getirmek lâzımdır:

İnönü, velev ki “Ebedî Şef”ine ihânet ederek onun hayâtına kasdetmiş olsun, bunu icrâ mevkıine koyacak imkâna sâhib miydi? Bunu ya M. Kemâl'in tabîblerine, ya da hizmetkârlarına yaptırması îcâb ederdi. Hâlbuki bunların hem sâdık kimseler oldukları, hem de M. Kemâl etrâfının sıkı murâkabesi altında bulundukları muhakkaktır. (Cemal Granda, devâmlı olarak Emniyet tâkîbinde olduklarını ifâde ediyor. –Granda/Gürkan 2014: 222-) Üstelik müşârünileyhin sıhhati için seferber olmuş yerli-ecnebî onca hekim, içlerinden biri veyâ bir hizmetkâr tarafından girişilecek böyle bir teşebbüsün hemen farkına varıp mukabil tedbîr almaz mıydı?

Dîğer taraftan, M. Kemâl'in ölüm sebebi, kat'iyetle bellidir: Siroz… Bunun birisi tarafından azar azar zehirlenerek ölmekle ne alâkası vardır?

Bu meyânda, “Mûtâd Zevât”, Celâl Bayar, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras gibi farklı siyâsî hizibleşmeler içinde olan şahısların “Ebedî Şef”in üzerine titredikleri ve onun ömrünü uzatmak için çırpındıkları da unutulmamalıdır…

 

(Yeni Şafak, 6 Nisan 2015, s. 1)
Matbûâtta, M. Kemâl'in İnönü tarafından zehirletildiğine dâir, fevkalâde şâyân-ı teessüf uydurma haberlere bir misâl… Müslümanın başlıca şiârı, dürüstlüktür. Gazetecilik yaptığında da, ondan ancak dürüst gazetecilik yapması beklenir.

***   

 

 

Hakîkat endîşesiyle hareket etmiyen matbûât uzuvları bu çeşit uydurma haberlere pek teşne bulunuyor…
***    

 

 

 

“Masonlar zehirledi” iddiâsı

“Masonlar zehirledi” iddiâsına gelince, buradaki esâs muhâkeme tarzı, “Mason Localarını kapattığı, hattâ pek yaman bir Yahûdi düşmanı olduğu, bu yüzden kendisine buğzederek zehirledikleri” şeklindedir.

İşin iç yüzü bihakkın araştırılmadan ortaya atılan “Mason Localarını kapattığı” iddiâsını, kat'î delîllerle, daha 1970'li senelerde cerhetmiştik ve en sonu Yeni Söz'deki (“Mustafa Kemal'in  Masonluğunda Merâk Edilen Mes'ele: Loca Matrikülünde Nîçin İsmi Yok?”, 7 Şubat 2018 - 15 Nisan 2018) mufassal araştırma makalemiz olmak üzere, kırk senedir neşrettiğimiz müteaddid makalelerle bu iddiânın asılsızlığını gözler önüne sermiştik. Hattâ daha fazlasını da ortaya koyduk: Mustafa Kemâl'in 1907'de, Selânik'deki İtalyan Macedonia Risorta Locasına intisâb ettiğini ve ölünceye kadar da İtalya Meşrîk-i Âzamı'na (Grande Oriente d'Italia) sâdık kaldığını isbât ettik…

Anayurt gazetesinin ve benzerlerinin hezeyânı

Mustafa Kemâl'in Masonlar tarafından zehirlendiğine dâir en uçuk bir senaryo, Ankara'da münteşir günlük gazete Anayurt tarafından 10 Kasım 2009'da ortaya atılmış ve bu hezeyân da basılı veyâ elektronik matbûâtta revâc bulmuştur. Câhil bir kalemin eseri olan ve ifâde kusûrlarıyle dolu haber şöyledir:

Sahtekârlığın adı, “vazîfe”

“Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün başına gelenlerle kahrolurken; ANAYURT Gazetesi olarak, bu ibretlik gerçekleri yayımlıyarak, üzerimize düşen büyük görevi yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyiz.

Katil sebebi, “Locaların kapatılması” imiş!

 “Atatürk'ün talimatı ile eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un girişimleri sonucu Türkiye Mason Cemiyeti'nin kapatıldı. [Bozuk cümle! Doğrusu: “Cemiyeti kapatıldı”.] 10 Ekim 1935'te Anadolu Ajansı haberi tüm dünyaya geçti.

Sinsi cinâyetin mürettibi Bolşevik Kremlin ve Yahûdi Benaroya imiş!

“Bu sırada Varnalı Bulgar Yahudisi Avram Benaroyas [Doğrusu: “Benaroya”] Moskova'da Kremlin Sarayı'ndaydı. Benaroyas, Cemiyetin Türkiye'deki ikinci adamı kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı ve Sovyet yetkililerle toplantı halindeydi. Toplantıyı Yunanlı Komünist gazeteci Apostolos Grazos ve ünlü Rus despotu, polis şefi Laurenti Beria da yan odada ses alma cihazı ile takip ediyorlardı.

Fâiller, durup dururken cinâyetlerini îtirâf etmişler!

“1948 ve 1949 yıllarında hem Yunanlı gazeteci hem de Benaroyas konu ile ilgili ayrı ayrı yayımladıkları anılarda infaz kararını itiraf edeceklerdi.

“Tek Adam”, zehirlendiğini farkettiği hâlde, eli kolu bağlı kalmış!

Zehirlendiğini anlamıştı

“Atatürk, Afet İnan'a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; ‘Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir.. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger'i getirtti.'