Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 34

 

(Büyük Doğu, 2 Mart 1951, sayı: 50, s. 16; 8 Şubat 1951 târihli Yeni Asır'dan naklediyor)
Mustafa Kemâl'in ölümcül hastalık devresindeki üç müdâvî tabîbden biri olan Dr. Öke, 7 Şubat 1951'de İzmir'de yaptığı matbûât toplantısında, “Masonların Kemalizmin bütün umdelerini benimsemiş olduklarını” ve “Kemalizm ile Masonluk arasında tezâd bulunmadığını” beyân etmişti… Dr. Mim Kemal'in Büyük Doğu'nun haberindeki fotoğrafı (ki 8 Şubat 1951 târihli Yeni Asır'dan iktibâs edilmiştir), Nur Locası'nda çekilmiştir…
***   

 

 

 

 

 

Dr. Belger

Mustafa Kemâl'in ölümcül hastalığını, ilk def'a, 22 veyâ 23 Ocak 1938'de, Yalova Kaplıcası'nda, Dâhliye ve “Hidroklimatoloji” Mütehassısı Prof. Dr. Nihâd Reşad Belger (1882 - 29 Eylûl 1961) teşhîs etmişti. Dr. Belger, 1. Ponksiyonun yapıldığı günlerde görüştüğü Ruşen Eşref Ünaydın'a hastanın artık sâdece 20-25 gün kadar ömrünün kaldığını söylemiş ve tahmîni doğru çıkmıştı. Mustafa Kemâl'in üç müdâvî tabîbinden biri ve Neş'et Ömer İrdelp'in de yakın arkadaşı olan Nihad Reşad Belger, tıbbî ihtisâsı kadar Macedonia Risorta İTK'sı ve Kemalizm tarafdârı siyâsî faâliyetleri ile de mühim bir şahsıyetti. Fransızca, İngilizce, Arapça bilen Dr. Belger, gençliğinde, geniş kültürlü, İhtilâlin fikriyâtını iyi hazmetmiş, mühim bir Komitacıydı. İsmet İnönü, Gençlik Hâtırâtı'nda, 23 Temmuz 1908 İhtilâlini tâkîb eden günlerde tanıştığı Belger'in bu vasıflarından sitâyişle bahsediyor:

“Meşrutiyet ve Kanunu Esasi İdaresi hakkında o zamanki [1908] bilgilerimiz şaşılacak kadar esassız ve sathîdir. Bir kanaatte çok samimî olarak sağlam duruyorduk. Kanunu Esasi, iç politika ve dış politikanın bütün aksi cereyanlarını yenecek ve hiç güçlüğe uğramadan saat gibi düzgün işleyen bir idare kurulacaktı.

“Bugünlere ait bir hikâyeyi hâlâ zevkle hatırlarım. Muhterem doktor Nihat Reşat Belger'i bir gün istasyonda, Avrupa'dan gelirken görmüştüm. Tanışmayı müteakip samimiyetle görüşmeye başladık. Doktor, bana, bundan sonra memlekette kurulacak idarenin ne şekiller göstereceğini ve en doğrusu nasıl olacağını anlatıyordu. Doktorun bilgisine hayran olduğum kadar kendi eksiklerime de şaşıyordum. O, eski inkılâpçının tecrübesiyle, selâhiyetle konuşuyordu. Benim zihnim, daha ziyade içinde bulunduğumuz şartların yakın ihtimalleriyle meşguldü. Bu heyecanlı günleri sevinçle, zahmetle ve kaygılarla geçirdik…” (İsmet İnönü'nün Hatıraları; Genç Subaylık Yıllarım; 1884-1918, İnönü'nün ağzından teype kaydederek neşre hazırlayan: Sabahattin Selek, İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yl., 1997, s. 57)

 

Mustafa Kemâl'e 22 veyâ 23 Ocak 1938'de, Yalova Kaplıcası'nda, alkolik siroz teşhîsini ilk def'a Prof. Dr. Nihad Reşad Belger koymuştu… Kendisi, aynı zamânda, muâsır Türkiye târihinde mühim roller oynamış bir siyâsetçiydi…
***    

 

 

1950 Seçimlerinde DP İstanbul Millet Vekîli  seçilmiş, ilk Menderes Hükûmetinde (22 Mayıs 1950 – 9 Mart 1951), birkaç ay (22 Mayıs ilâ 19 Eylûl 1950 târihlerinde) Sıhhiye ve  İctimâî Muâvenet Vekîlliği (“Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı”) yapmış, Vekîllikten istîfâ ederek ayrılmıştır. (19 Eylûl 1950 târihli Cumhuriyet'in haberine nazaran, istîfâ sebebi, Belger'in 160 tabîbi tekaüde sevketme karârının Başvekîl tarafından durdurulmasıdır.) 1960'da ise CHP darbecilerini desteklemiş, 27 Mayıs Darbesini tâkîben, Kurucu Meclis'e Millî Birlik Komitesi Temsîlcisi olarak girmiş (6 Ocak 1961), bu sıfatı hâiz iken 29 Eylûl 1961'de vefât etmiştir. Velhâsıl, siyâsî hayâtı İttihâdcı Komitacılığıyle başlamış, yine İhtilâlcilikle bitmiştir.

Hayâtı, bu cephesiyle, insanda müsbet intibâ bırakmıyor. Lâkin ilim adamı sıfatıyle verdiği hizmet ve Osmanlı'nın tasfiyesine yol açan Komitacılık günâhına ortak olduktan sonra, hiç olmazsa arta kalan Türkiye'nin istiklâli için gösterdiği faâliyetler takdîre şâyândır.

“Büyük adam”

Târihçi Reşad Ekrem Koçu (1905 – 6 Temmuz 1975), (muhtemelen) vefâtından az zamân evvel kendisiyle, hayât hikâyesi hakkında iki mülâkat yapmış ve müşârünileyhin vefâtından sonra bu notlarına istinâden onun hakkında uzun bir vefâtnâme kaleme almıştır. Cumhuriyet gazetesinin 4 ve 5 Ekim 1961 târihli nüshalarının 2. sayfasında “Kaybettiğimiz Millî Değerler: Nihat Reşat Belger, 1) Hekimlik Hayatı, 2) Diplomat Belger” başlığıyle neşredilen bu makale, onun hakkında fevkalâde alâka çekici bilgiler ihtivâ etmektedir.

Üstün zekâlı bir çocuk olarak tahsîl hayâtına başlıyan Nihad Reşad hakkında Koçu'nun hükmü, hemen ilk cümlelerinde ifâde edilmiştir:

“…Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, hiç tereddüt etmiyelim: ‘Büyük adam'dı. […]

“Prof. Dr. N. R. Belger devâ gibi insandı. Bu insanlar nâdir ve güç yetişirler, büyük işler başarırlar.”

Nihad Reşad, 7 Şubat 1882'de, Üsküdar'da, Paşalimanı'nda, “Devlet Şûrası Temyiz Mahkemesi Reisi Reşat Bey” ile Fikriye Hanım'ın oğlu olarak dünyâya gelmiş. “Pek küçük yaşta iken okuma yazmayı evde öğrenip henüz 7 yaşında iken Paşakapısı Askerî Rüşdiyesi'ne girmiş; henüz 11 yaşında, parlak bir giriş imtihânı kazanarak Askerî Tıbbiye İdâdîsi'ne” kaydolmuş, üç sene sonra, buradan mêzûniyetini müteâkib, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne'ye geçmiş, burada ilk iki seneyi sınıf ikincisi, son dört seneyi de sınıf birincisi olarak geçip 1901'de, 19 yaşında, “Yüzbaşı rütbesi ile doktor diploması almış”…

Hayâl kırıklıklarının têsîriyle Komitacılığa yöneliyor

Dr. Nihad Belger'in bundan sonraki hayâtı, hayâl kırıklıklarıyle geçiyor. Gülhâne'de yeni têsîs edilen bir hastahânede çalışırken, maaşlarını alamadıkları için grev yapan arkadaşlarına destek olmak için o da greve iştirâk edince, mimlenmiş, üç gün hapis yattıktan sonra Hicâz'ın Yenbu kasabasına sürülmüş. Fakat daha yola çıkmadan, İstanbul'da o esnâda vebâ vak'aları görüldüğü için, vebâ hakkında tedkîklerde bulunmak üzere (Hindistan'da) Bombay'a gitmeye gönüllü olmuş. Bir buçuk sene orada çalışıp bilgisini ve meslekî tecrübesini ilerlettikten sonra aldığı sertifikayla İstanbul'a dönmüş, ne var ki (Türkiye'de umûmî kaide olduğu vechiyle) resmî makamlar, onu, büyük bilgi ve tecrübe birikiminden istifâde edilecek bir işin başına geçirmek yerine, Beyrut Askerî Hastahânesi'ne tâyîn etmişler… Beyrut'ta onu bir başka sürpriz bekliyormuş: Tevkîf! Bir odaya hapsedildikten sonra, kendisine, Erzurum'a gönderileceği teblîğ edilmiş. Bunun üzerine, genç tabîb, bir yolunu bulmuş, firâr edip Kıbrıs'a, oradan da Pâris'e kaçmış. Muğber genç, artık Komitacılar için çantada keklik bir avdır: Böylece Jön Türk veyâ İttihâdcı Hareketinin bir mensûbu hâline gelecektir.