Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 38

‘Atatürk, muhatabanının ruhunu ve düşüncelerini fevkalbeşer bir hisle sezerdi. Gene merhum Neşet Ömer İrdelp'in ifadesine atfen şu hatırayı anlatmadan geçemiyeceğim:

‘Celâl Bayar, İnönü'nün yerine Başbakanlığa getirilince, kendilerini yakından tanımadığım için, acaba bu mühim vazifeyi nasıl başarabilecekler, diye sabaha kadar uyuyamadım ve hep bunu düşündüm. Ertesi gün, Atatürk'le karşılaştığımız zaman, Atatürk, birdenbire bana şöyle hitab etti: ‘- Neşet Bey, ben iyiyim, sen gidebilirsin. Celâl Bayar mükemmel bir Başbakandır, sen hiç üzülme.' Halbuki Atatürk'le bu mevzu üzerinde hiç görüşmemiştik…'

‘Atatürk'ün muazzam dinamizmini izah etmek kadar zor bir şey tasavvur olunamaz. Hastalığının ilk devrinde komaya düşmüş ve ümidsiz bir halde iken, birdenbire büyük bir salâh husule gelerek iyileşmişti. Bu husus Fransız profesörü Fiessinger'ye [ismi doğru yazılmış] telefonla bildirildiği zaman, profesör: ‘- Atatürk her hususta büyük bir dinamizm gösterdiği gibi, bu hastalığında da akla hayret verecek bir kudret gösteriyor. Bunun için ben şimdi iyimser olduğumu söyliyebilirim. Siz de iyimser olun, Atatürk kurtulacaktır…' demişti. [Marmaralı'nın –üstelik Dr. Fiessinger'yi de kendine mesned ittihâz ederek- bu anlattıkları, hastalığın seyri hakkında bildiklerimizi ve Dr. Nihad Reşad'ın, Ruşen Eşref'e, birinci komadan sonra hastanın ancak 20-25 gün ömrü kaldığı şeklindeki doğru tahmînini nakzediyor…]

 ‘Atatürk, hastalığının en ağır zamanlarında bile, banyoya, kimseyi rahatsız etmemek maksadile kendileri giderdi. Maiyetindeki zevata karşı gösterdiği nezaketin sonsuzluğu her halde hiç bir büyük dahiye nasib olmamıştır. [Dr. Marmaralı, bu gibi ifâdeleriyle, muhayyel bir “Mustafa Kemâl” tasvîri yapıyor! Mâmâfih, bu tasvîri, onun “Ebedî Şef”e karşı nasıl bir tapınış hâletirûhiyesi içinde bulunduğunu göstermesi bakımından şâyân-ı dikkattir…]

 1_20

(Cumhuriyet, 10 Kasım 1950, s. 2)

Dr. Marmaralı ile Dr. Belger'in, “Ata”nın ölümünün on ikinci sene-i devriyesi münâsebetiyle gazeteci Necdet Evliyagil'e verdikleri mülâkatlar… Hâtıraları, şahsî intibâları, hissiyâtları, değerlendirmeleri kendileri hakkında da kanâat hâsıl etmemize imkân veriyor…

***    

 

 

‘Fevkalade zevkıselim sahibi idi. İntizamı çok sever ve şüphesiz kendi emirlerine göre tanzim edilmiş odalarında bir büyük dekoratörün zevkıselimi sezilirdi.'

Yine tabîb tavsıyesiyle alay

“- Atatürk'e aid bir başka hâtıra lûtfeder misiniz?

“Profesör Abravaya bir müddet düşündükten sonra:

‘- Size, dedi, Neşet Ömer'in ifadesine istinaden şu hâtırayı da nakledebilirim:

‘Ankara'da hastalığa yakalandığı ilk günlerde, tedavi için Almanya'dan Profesör Kraus getirilmişti. Profesörün tavsiye ettiği sıhhat tedbirleri meyanında, Ata'nın sigarayı azaltmaları da tavsiye olunmuştu. Atatürk, Profesöre: ‘- Günde kaç sigara içebilirim?' diye soruyor. Profesör de kendisine bir sual ile mukabele ediyor: ‘- Şimdi günde ne kadar sigara içiyorsunuz?' Atatürk'ün cevabı: ‘- Yüz yirmi sigara içerim.' Bunun üzerine Profesör Kraus: ‘- Ekselâns, bu miktarı behemehal altmışa indirmeniz lâzımdır; yarından itibaren sigarayı azaltmalısınız.' diyor. Halbuki Atatürk günde iki paket, yani kırk sigara bile içmiyordu. Atatürk'ün bu hâdiseyi daima gülerek anlattığını yakın dostlarından duydum.' ” (Necdet Evliyagil, “Atatürk'e Dair Hatıralar; Dr. Nihad Reşad ve Abrevaya hatıralarını anlatıyorlar”, Cumhuriyet, 10 Kasım 1950, s. 2)

“Elini, ayağını seve seve öptüm”

Elimizde, Dr. Abravaya'nın Mustafa Kemâl'e karşı duyduğu büyük hayrânlık, hürmet ve merbûtiyet hissini aksettiren bir vesîka daha var: Bu, Dr. Abravaya'nın, 14 Kasım 1938'de, TBMM'de, “Tek Adam”ın cenâze merâsimi için yapılacak sarfiyat hakkındaki kanûn lâyihası müzâkere edilirken yaptığı kısa konuşmadır:

“Dr. ABRAVAYA (Niğde) — Arkadaşlar, şimdiye kadar, son dakikaya kadar huzurunuza çıkmak şerefine mazhar olub da söz söyliyeceğimi katiyen bilmiyordum. Fakat son dakikada, kırılacak derecede çarpan kalbimin heyecanı beni buraya sevketti. Buraya geldiğim dakikada dahi ne söyliyeceğimi bilmiyorum. Atatürkün büyüklüğü, Atatürkün dehası, Atatürkün eseri hakkında neler söylendi, neler yazıldı. Kütüphaneler dolusu kitablar mevcud… Radyoda neler dinledik. Bunlara ilâve edecek söz bulmak şimdilik benim için kabil değildir. Esasen maksadım bunlardan bahsetmek değildir. Gözümün önünde hazin ve elim tabloyu gördüğüm zaman elini, ayağını seve seve öptüm. Fakat bu dakikada o arzu yine bende uyandı ve huzurunuzda - Huzurunuz diyorum, çünkü huzurunuz demek doğrudan doğruya Atatürkün huzur-u manevîsi demektir - (Alkışlar, Bravo sesleri) eğilmek ve milyonlarca defa elini, ayağını öpmek için buraya geldim. (Alkışlar). Sağ olsun Türk milleti.. (Alkışlar).” (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: 5, Cild: 27, İctimâ: 4, 4. İn'ikād, 14 Kasım 1938, s. 40.)

Kemalizm; Sabataîlikden ve Masonluktan ayrı düşünülemez

Buraya kadar üzerinde durduğumuz iddiâ şuydu: “Mustafa Kemâl akolik sirozdan ölmemiştir; Mason olan tabîbleri tarafından yavaş yavaş zehirlenmek sûretiyle bir cinâyete kurban gitmiştir. Bunun esâs sebebi de, Mustafa Kemâl'in Mason Localarını kapatmış olması, şiddetli bir Mason ve Yahûdi düşmanı olmasıdır.”

Hâlbuki “Mustafa Kemal'in  Masonluğunda Merâk Edilen Mes'ele: Loca Matrikülünde Nîçin İsmi Yok?” başlıklı makalemizde kat'î delîllerle isbât ettiğimiz vechiyle, Kemalist Totaliter İktidâr Locaları kapatmamış, bir taraftan o günki dünyâ ve Türkiye konjonktürü, dîğer taraftan Masonluğun bir takım dâhilî sıkıntıları, "Tek Adam"ın ve 33 dereceli Dâhiliye Vekîli Şükrü Kaya'nın telkîniyle, (sâdece) ilk üç derecenin Masonlarını, muvâzaalı olarak, kısmen ve muvakkaten “hâl-i nevm”e girme mecbûriyetinde bırakmıştır.

Dîğer taraftan, bizzât Mustafa Kemâl de Masondu ve ölünceye kadar Masonluğa sâdık kalmıştır.

Tabîblerin şahsıyetleri ve Mustafa Kemâl'e merbûtiyetleri dikkate alındığında da bu insanların böyle bir teşebbüste bulunmalarının muhâl olduğu hemen farkediliyor. Üstelik, velev ki böyle bir niyetleri olsun, Mustafa Kemâl bütün etrâfının o kadar sıkı bir muhâfazası altındaydı ki böyle bir şeye imkân bulamazlardı.

Kezâ, ecnebî tabîblerden şüphelenmek için de hiçbir mâkul sebeb yoktur; hattâ Dr. Fiessinger'nin Masonluk aleyhdârı olduğunu biliyoruz.