Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 47

Münâsebetlerinin başlangıcı

İsmet İnönü'nün gençlik çağıyle alâkalı Hâtırât'ından, Avrupa'yı kıble edinmiş bir Türkiye'nin yoğrulmasında en büyük hissesi olan iki şahsıyetin tanışıklık ve dostluklarının daha Erkânıharbiye Mektebi sıralarında başladığını öğreniyoruz:

“Atatürk'le Erkânıharb sınıflarında da görüştüğümüz olurdu. Fakat, fazla bir münasebetimiz yoktu. Aramızda iki sene var. Yani mesafe, mektep hesabıyla oldukça geniştir. Daha mektepteyken, Atatürk, sınıflar arasında dikkati çeken, hususî halleri ve tavırları olan bir şahsiyet tesiri yapardı.” (İsmet İnönü'nün Hatıraları; Genç Subaylık Yıllarım; 1884-1918, İnönü'nün ağzından teype kaydederek neşre hazırlayan: Sabahattin Selek, İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yl., 1997, s. 50)

Bu tanışıklık ve ilk dostluk, Macedonia Risorta İttihâd ve Terakkî Komitası'na intisâb ettikten sonra İttihâdcı İhtilâli uğrunda el birliği hâlinde gelişecek, Birinci Cihân Harbinde irtibâtları devâm edecek, aralarındaki yakınlık İstiklâl Harbinde sıkı bir işbirliği mâhiyeti kazanacak, Harbin nihâyetinde ve sonrasında ise, tâ 1937 Eylûlüne kadar, memleket idâresinde isimleri hep bir arada zikredilecektir. Şu farkla ki: “Tek Adam”, “Ebedî Şef”, otoritesi hiçbir sûretle tartışılamıyan mutlak bir Hükümdâr, hattâ bir mâbûd, “İkinci Adam”, “Millî Şef” ise, Efendi'sinin her emrini îfâ eden, Devletin bütün imkânlarını seferber ederek onun rahatını sağlayan, her fırsatta Efendi'sini tebcîl ve ona perestiş eden, gayr-i mazbût hayâtının taşkınlıklarına dahi katlanmak mecbûriyetinde bulunan ve elbette bu tahammül kuvveti sâyesinde hep onun nân-ü-nîmetiyle perverde olan pek mutî ve mâhir bir Başvezîr mesâbesindedir.

 

(28 Mayıs 1936'da Harb Akademisi Askerî Tatbîkatından bir intibâ… “Başkumandan”ın sağında -1931/1943 senelerinin- Harb Akademisi Kumandanı Korgeneral –1947'de Orgeneral- Ali Fuad Erden, onun sağında Sabiha Gökçen, resmin en sağında, “Mûtâd Zevât”tan Kılıç Ali… -Cumhuriyet, 30 Mayıs 1936, s. 6-)
Mustafa Kemâl, Ali Fethi ve Mustafa İsmet üçlüsünün çok yakın arkadaşı ve gölgede kalmış pek mühim bir Komitacı (evvelâ İttihâdcı, sonra, onun devâmı olarak, Kemalist Komitacı) olan Erden, Mustafa Kemâl ile Mustafa İsmet arasındaki münâsebeti, ikincisinin birincisinin “Râdifesi” olduğu tesbîtiyle ifâde etmişti. İnönü, yaşadığı müddetçe, hep “Ebedî Şef”inin “Râdifesi” olarak kaldı ve bununla iftihâr etti…
***  

 

 

 

“Mustafa Kemâl'in Râdifesi”

Tâ son nefeslerine kadar her ikisinin arasında cârî olan münâsebeti, işbu çalışmamızın da ortaya koyacağı vechiyle, İnönü'nün mekteb sıralarından îtibâren çok yakın arkadaşı ve biraz aşağıda kendisinden ayrıca bahsedeceğimiz Org. Ali Fuad Erden (1882-1957), (Abdülhâk Hâmid'in tavsîfini tekrâr ederek) büyük bir isâbetle teşhîs ve pek güzel ifâde etmiştir:

“Mustafa Kemal Paşa – İsmet Bey…

“İsmet Bey, İsmet Paşa, İnönü; Mustafa Kemal Paşa'nın, Mustafa Kemal'in, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın, Atatürk'ün fikir[daşı] ve gönüldaşı idi.

“Abdülhak Hâmit Tarhan İsmet Paşa için, ‘Atatürk'ün râdifesi (peşinden giden)' demişti. Belâgat, kelimeleri tam yerinde kullanmak imiş. ‘Râdife' tabiri tam yerinde ve uygun düşen bir söz idi.

“Sıfatlar, unvanlar, isimler, zaman zaman, yer yer değiştiler. Lakin İnönü, Atatürk'ün daima tamamlayıcı bir yakını ve râdifesi kaldı.” (E. Org. Ali Fuad Erden, İsmet İnönü, İstanbul: Burhanettin Erenler Matb., 1952, 246 s. + 16 s. resim; 2. baskısı: Bilgi Ye., Ankara, 1999; kenrdisi de Uydurmaca tarafdârı olan müellifin kitabının tamâmen Uydurmacaya tercüme edilmiş metnine “İsmet İnönü” sitesinden ulaşılabilmektedir: http://www.ismetinonu.org.tr/index.php/ali-fuad-erden-ismet-inonu;  11.8.2018)

 

Mustafa Kemâl ve “Râdifesi”… Sağken öyleydi, “Ebedî Şef”i öldükten sonra da hep öyle kaldı… Fikrî planda, yâni “Kemalist İnkılâblar” planında bu iki dâvâ arkadaşını zıdlaştırmak, ancak birtakım makyavelist hesâblarla mümkün olabilir… Aralarındaki nefsânî çekişmeler ise, ayrı bir fasıldır…

***   

 

 

 

Fevzi Çakmak, “Başkumandan”ından naklediyor: “Benden aldığı direktifleri, ciddiyet ve sadakatle tatbik eder”

Mareşal Fevzi Çakmak'ın (1876-1950), “Başkumandan”ından, 1940'lı senelerde kendisiyle mülâkat yapan gazeteci Cemal Kutay'a naklettiği bir değerlendirme de “Râdife” tesbîtini têyîd ediyor:

“…Zaman zaman İnönü ile aralarında ihtilâflar olduğunu işitirdim. Hattâ, ayrılışa [İnönü'nün Başvekîllikten azline] takaddüm eden günlerden birinde gene şiddetli bir münakaşayı öğrendim. Bilirsiniz, İnönü'ye karşı Atatürk daima saygı ile davranırdı.

“[C. Kutay:] Güldüm: ‘- Ondan Hükûmet diye bahsederdi gıyabında…' Sayın Mareşal de güldü ve tasdik etti:

“- Ya evet! Ne diyordum? Ha, İnönü ile hayatının bütün safhalarında aralarında çıkan münakaşalarda ben hep İnönü'nün tarafını tutmuştum. Bunu İnönü de hatırlar. Bazan bu müdahalelerim yüzünden Atatürk'ten hayatımın en ağır târîzlerini işittiğim olmuştu. İnönü, yalnız kaldığımız zamanlarda bunları hatırladığını söylerdi. İşte son ihtilâflardan birinde gene ben gitmiştim. Başta Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü ve onların bütün yardımcıları şiddetle İnönü aleyhine hareket ediyorlardı. Ben gidince sustular. Atatürk: ‘- Artık İsmet de ileri gidiyor!' dedi. [Hâlbuki] İnönü'nün gıyâbında bile ‘Paşa' filân derdi. Onu bu kadar kızgın çok az görmüştüm. Nihayet, beni görünce ötekiler çekildiler. Ben Atatürk'e ne olduğunu sordum. […]

“İnönü'ye fena halde kızgındı. ‘- Ama size çok iyi hizmet eden bir Başvekildir!' dedim. Bana: ‘- Gene onun tarafını tutacaksın, biliyorum!' diye haykırdı. ‘Senin söyleyeceklerini ben söyleyeyim: Evet, İsmet Paşa mükemmel bir başvekildir. Benden aldığı direktifleri ciddiyet ve sadakatle tatbik eder. Hattâ, bir saatin içindeki ayar zenbereği gibi, bir kısım elanların tanziminde rol oynar. Ama, kendi kendisine kaldığı zaman teenniyi tereddüt haline getirir. Yukarıdan emir alamayınca aşağıdan emir alır.” (Cemal Kutay'ın 1946'dan beri fâsılalarla ve değişik formatlarda neşrettiği haftalık Millet mecmûasının 3 Ocak 1963 târihli nüshasından, ss. 15-16; Kutay, mülâkat târihini belirtmiyor)

Ömrü boyunca koruduğu bu “Mustafa Kemâl'in Râdifesi”, dîğer tâbirle “İkinci Adam” statüsüyle, Gençlik Hâtırât'ında, kendisi de iftihâr etmektedir:

“Beraber çalıştığımız zamanlarda bana daima rehber ve yardımcı olan Büyük Atatürk'e karşı yüreğim sevgiler ve minnetlerle doludur.” (1997: 12)