Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 49

Eylûl 1910'da Fransa'daki Picardie askerî tatbîkatında Osmanlı İmparatorluğu'nu temsîl eden Askerî Ataşe Binbaşı Ali Fethi (ön sırada soldan birinci) ve ölünceye kadar hep can ciğer arkadaş kaldıkları Kolağası Mustafa Kemâl (ön sırada soldan üçüncü)… Frenklerden tefrîk edilmiyorlar… Türk Milletinin de öyle olmasını istediler ve bir ihtilâlle emellerine nâil oldular…
***   

 

 

 

Enver Bey ve Mustafa Kemâl'le berâber 1911 Trablusgarb Harbine o da iştirâk etti.

1912'de Balkan Harbinde vazîfe verildi. Harbin –Osmanlı hesâbına- dehşetengîz bir bozgunla netîcelenmesinin (her şeyden evvel, Komitacılıkla ordunun mayasını bozdukları ve meşrûiyeti temelinden yıktıkları için) baş müsebbibi kendileri olduğu hâlde, faturayı yine Osmanlı İmparatorluğu'na çıkardılar ve onu tasfiye etmek gayesiyle daha bir gayretle çalışmaya devâm ettiler…

Tam Komitacı anlayışına uygun 1912 “Sopalı İntihâbât”ında, 2. Devre Manastır Meb'ûsu oldu.

1913'te, birkaç ay zarfında, İttihâd ve Terakkî Cem'iyeti'nin Umûmî Kâtibliğini deruhde etti; aynı senenin Ekim ayında Sofya'ya Sefîr tâyîn edildi. Orada yine can ciğer arkadaşıyle buluşacaktır; zîrâ o da, aynı ay, aynı şehre Askerî Ataşe tâyîn edilmişti ve hiç şüphesiz bu bir tesâdüf değildi… Bir başka İttihâdcı, Farmason arkadaşları, 1920'li, 30'lu senelerin TBMM Reîsi ve Millî Müdâfaa Vekîli Org. Kâzım Özalp (1882-1968), Hâtırât'ında, bu husûslarda şu mâlûmâtı veriyor:

“1912 yılı sonlarında Mustafa Kemal Gelibolu yakınlarında bulunan Fahri Paşa Kuvvetleri Karargâhı'na tayin edilmişti. Ben Vardar Ordusu'ndan ayrılarak vapurla İstanbul'a dönüyordum. Çanakkale Boğazı'ndan geçerken Gelibolu'da durma fırsatından yararlanarak kendisini ziyarete gittim. İstanbul'da çok az kalacağımı ve kendimi onun bulunduğu karargâha tayin ettirmeye çalışacağım söyledim. Ancak imkân olmadı, Enver Bey'in (Enver Paşa) bulunduğu Hurşit Paşa Karargâhı'na tayin edildim.

“[2.] Balkan Harbi başlamıştı, Balkan Ordusu'nu takip ederek kısa zamanda Edirne'yi geri aldık [22 Temmuz 1913]. Mustafa Kemal de Edirne'ye geldi, tekrar buluştuk. Onun bulunduğu karargâhın Erkânı Harbiye Reisi Fethi Bey'di (Fethi Okyar).

“Bu arada Fethi Bey'e İttihad-ı Terakki Cemiyeti'nin Umumî Kâtipliği'ni teklif ettiler. Fethi Bey çok uzun düşündü, Mustafa Kemal'in görüşlerini aldı ve bazı tekliflerinin kabul edilmesi şartıyla göreve başladı. Göreve başladıktan kısa bir süre sonra, Enver Bey, Hafız Hakkı Bey gibi tanınmış askerlerin politika yapmalarını uygun görmediğini, asker politikacıların ordu veya cemiyetten birini tercih etmelerinin uygun olacağını teklif etti. Bu görüş çok kimse tarafından beğenilmedi.

“Mustafa Kemal'in Fethi Bey üzerinde tesirli olduğu da kesindi. Değerli bir devlet adamı özelliklerini taşıyan Fethi Bey'in, Kâtib-i Umumîlik'te kalması Cem'iyet Merkezince uygun görülmedi. Sofya Sefirliği'nin önemini ortaya attılar ve Fethi Bey'i Sofya Sefirliği'ne tayin ettirdiler. Bir süre sonra, Fethi Bey'in teklifiyle 1913 yılı Ekim ayında Mustafa Kemal Sofya Ataşemiliterliği'ne tayin edilerek yeni görevine gitti.” (http://mustafakemalim.com/kazim-ozalpin-ataturk-anilari-fethi-beyin-ittihadi-terakki-cemiyeti-umumi-katipligi/; 15.8.2018)

Bundan sonrasında Devlet hiyerarşisini sür'atle tırmandığı görülüyor: 1917'de, bu def'a,  İstanbul Meb'ûsu, Ekim 1918'de ise Dâhiliye Nâzırı… Ne var ki sâdece üç hafta Nâzırlık yapabilecektir…

1918 sonuna doğru, Selânikli arkadaşıyle bir def'a daha kafa kafaya veriyor ve 1 Teşrînisânî (Kasım) 1918'de Minber gazetesini neşretmeye başlıyorlar. Nâzırlığı gibi bu günlük gazete de, kısa ömürlü olacak, 22 Kânûnıevvel (Aralık) 1918'de neşriyât hayâtından çekilecektir. (Dilek Çavuş, “Mustafa Kemal'in Basınla ve Minber Gazetesiyle İlişkisi”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-71/mustafa-kemalin-basinla-ve-minber-gazetesiyle-iliskisi; 30.7.2018)

1919-1921'de iki senelik bir Malta molası… Arkasından yola devâm: 1921'de, TBMM'nin 1. Devresinde İstanbul Meb'ûsu ve Dâhiliye Umûru Vekîli; 1923'te 2. Devrede tekrâr İstanbul Meb'ûsu ve Müdâfaa-i Hukuk Grubu Reîs Vekîli; aynı sene (28 Ekim 1923'e kadar) Başvekîl (İcrâ Vekîlleri Hey'eti Reîsi) ve Dâhiliye Vekîli; yerini Kemalist Rejimin ilk Başvekîli olan İnönü'ne devrettikten sonra, 1 Kasım 1923'ten îtibâren TBMM Reîsi; Kasım 1924'te tekrâr Başvekîl ve Millî Müdâfaa Vekîli; Mart 1925'de İnönü'yle yine bir devir-teslîm ve Pâris'e Büyük Elçi olarak tâyîn…

 

Manastır Askerî İdâdîsi'nden beri can ciğer iki arkadaş… Ali Fethi, bu resmin çekildiği târihten bir sene sonra, “Ebedî Şef”in stratejisine uyarak muvâzaalı Serbest Cumhûriyet Fırkası'nı têsîs edecektir… (Ali Fethi'nin -M. Kemâl'in sağında oturan- kızı, bilâhare, İstanbul Vâlisi Lütfi Kırdar'ın amcazâdesi Sami Kırdar'la - Prof. Dr., İstanbul Senatörü- evlenmiştir.)
***  

 

 

 

 

Serbest Fırka muvâzaası

12 Ağustos 1930'da, Mustafa Kemâl, fevkalâde îtimâd ettiği arkadaşı Okyar'a, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurduruyor veyâ onu bu istikamette teşvîk ediyor, hattâ onu buna zorluyor; Başvekîl İnönü de bu teşebbüsü müsbet karşılıyor…

Câhil ve sâfderûn halk, bu muvâzaa fırkasına büyük bir rağbet göstererek tuzağa düşecek, böylelikle strateji hedefine ulaştıktan sonra, Fırka, 16 Kasım 1930'da, husûsen “Tek Adam” ile Okyar'ın mutâbakatıyle feshedilecektir…

Serbest Fırka Stratejisiyle açığa çıkan “Mürtecîler” ve “İrticâî Hareket” artık rahat rahat tepelenebilecek, (Benoist-Méchin'in tâbiriyle) “Türkiye'yi islâmî köklerinden koparmak” için (hemen 23 Aralık 1930 ve sonrasında Menemen Tertîbi ile yüzlerce tevkîf, 28 îdâm ve memleket çapında tedhîş, “Dil İnkılâbı” ile, İslâm kültürüyle yoğrulmuş Târihî Türkçe yerine, mürâîce “Öztürkçe” tâbir edilen yarı Frenkçe, yarı Uydurmaca sun'î bir dili resmî dil yapma, Sahîh Ezân yerine Uydurma Ezân, Kur'ân-ı Kerîm yerine nazîresi hükmünde bir Uydurma Meâl  ve “Öztürkçe ibâdet” mârifetiyle “Dîn İnkılâbı”, işret ve sefâhatin yaygınlaştırılması, materyalist neşriyâtın teşvîki ve resmî ders kitaplarıyle dahi Materyalizm ve İslâm aleyhdârlığı aşılanması, Müslümanların Cuma tâtili yerine Frenklerin Pazar tâtilini ikame gibi) yeni hamleler birbirini tâkîb edecek, tedhîşle sindirilmiş olan halk, bir serbestî vasatında herkesi öfkeyle ayağa kaldıracak bu siyâsetlere infiâl gösteremiyecektir…