Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 54

 

Maârif Vekîli Dr. Reşit Galip ve tebcîl ettiği “gökler kadar engin varlık sâhibi” “En Büyük Vatandaş”…
***   

 

 

 

 

 

Millet, “Tek Adam”a tapmalıymış

Gûyâ Hürriyet, Serbestî, İnsan Hakları sözcüsü bir siyâsî fırkanın müessisi olan bu irfânsız “Maârif” Vekîlinin yukarıdaki “Kemalist Tapınış” nutku, o devrin umûmî manzarasına gayet muvâfıktı: Neşriyât yapmalarına imkân verilen bütün muharrirler, şâirler, siyâsetçiler hep aynı telden çalmaktaydı. Bu koro içinde tek bir falsolu ses dahi duymak muhâldi. Hep aynı terâne: Peygamber mûcizelerini bile gölgede bırakan emsâlsiz bir mûcizeyle, tek başına memleketi kurtardı; “İrticâ”ı ezerek Türkleri Orta-Çağ karanlıklarından çıkardı, medenî bir cem'iyet hâline getirdi; hattâ Türk Milletini yoktan vâr etti; o olmasaydı, Türklük de olmazdı; “hayâtta en hakîkî mürşid ilimdir” vecîzesiyle Devlet işlerine müsbet ilim zihniyetini hâkim kıldı ve memleketi bir başdan bir başa îmâr etti; bu millet her şeyini ona medyûndur; öyleyse ona minnet duymalı, gece gündüz onu tebcîl, ona hamd-ü-senâ, ona şükretmeli, ona tapınmalıdır…

Bu tavrın sayısız misâllerinden biri olarak, Kemalist Rejimin kanatları altında şöhret olan (Üsküp muhâciri) Sabataî muharrir, şâir (“Yedi Meş'aleci”), nâşir (Varlık mecmûası ve Varlık Neşriyâtevi sâhibi) Yaşar Nabi Nayır'ın (1908-1981), Varlık mecmûasının 29 Ekim 1933 târihli 8. sayısında, yâni henüz “Ebedî Şef”inin sağlığında neşrettiği “Cumhuriyet Bayramında” başlıklı şiiri zikredilebilir:

“Şarkımız İnkılâbın dillenmiş heyecanı… / Gökte yanan güneşi koparıp yerinden… / Biz aldık bu ateşi Gazi'nin gözlerinden… / Ceddimiz nasıl önce tapardıysa ateşe, / Öyle Cumhuriyetle doldurduk kalbimizi. / Öyle bir savaştı ki bu İnkılâp yılları, / Sonunda ya var olmak, ya ölmek mukadderdi. / Gazi bir kartal gibi üstüne kanat gerdi, / Ve Türk, bir mucizeyle durdurdu akılları. / Bir milletin toplayıp bütün ıstırabını, / Bir ihtilâl halinde doğdu Mustafa Kemal. / Tarihi o çevirdi gittiği sapa yoldan, / O verdi nesi varsa bugün on beş milyona. / ÇOK DEĞİL BÜTÜN MİLLET ŞİMDİ TAPARSA ONA, / TARİH KAYDETMEMİŞTİR DAHA BÖYLE KAHRAMAN. / Ona şeref, ona şan, ona bütün minneti / Asırlık zincirlerden kurtulan bir milletin. / İşte dev akisleri bu ebedî minnetin / Bakın bir tek ses gibi sarıyor memleketi.” (Atatürk Şiirleri; Doğumunun 100. Yılında Atatürk'e Armağan, Derleyen: Behçet Necatigil, Ankara: T. Dil Kurumu Yl., No 381, 1981, ss. 26-27)

Bundan evvel, Komünistlikten Kemalistliğe geçen, Frenk Yazısının kabûlünde ve Kemalist Uydurma Dilin teşekkülünde hatırı sayılır derecede hissesi olan Ahmet Cevat Emre'nin neşrettiği Muhit mecmûasının Eylûl 1930 târihli 23. sayısındaki “Gazi'ye” başlıklı şiirinde de benzeri iddiâlarda bulunuyordu:

“Senden bahsedecektir asırlar asırlara, / Mukaddes bir duayı anan dudaklar gibi. / Yurdumu çalmak için gelen cihangirleri / Önünde secdelere getirmiştin o zaman, / On dört milyon insana vurulan zincirleri / Sendin tunç elleriyle parçalayan kahraman. / İsmini anmak için peygamberler yanında / Binlerce mucizenden bir tanesi yeterdi…” (Aynı mêhaz, s. 17)

Velhâsıl, daha dün “İstiklâl Mahkemeleri” denilen tedhîş mahkemelerinin bir âleti olan, sonrasında da, Dîn İnkılâbından Târih Tezi ve Güneş-Dil Teorisine kadar (müsbet ilimlerle alay edercesine ortaya atılmış) birçok Kemalist projenin maşalığını yapan bu Kemâlperest siyâsetçi, bu irfânsız “Maârif” Vekîli de Muvâzaa Fırkasının bir müessisiydi…

 

Kim der ki biz Müsbet İlim ve Felsefî Tefekkür Çağında yaşıyoruz? Ve kim der ki biz Müteâl Allâh'a tapan bir milletiz?
1920'lerden beri, senenin 365 günü, bütün Türkiye'de Mustafa Kemâl'e arz-ı ubûdiyet ediliyor, her fırsatta o zikrediliyor, hikmet-i vücûdumuz dahi ondan biliniyor, muhîtimizi onun heykelleri, resimleri, “vecîzeleri” kaplıyor…
1933'ten beri, Türk çocuklarına her sabah mekteb bahçelerinde bağırtılan “Andımız”ın ilk şekli, Dr. Reşit Galip'ten mîrâstır. Totaliter Zihniyetin mahsûlü bu kof metni, irfânsız Maârif Vekîli, 23 Nisan 1933 Çocuk Bayramı vesîlesiyle kaleme almış, o günden îtibâren, mekteb çocuklarına bu metnin koro hâlinde bağırtılması tatbîkatı, bir Kemalist âyin şekli olarak günümüzden birkaç sene evveline kadar devâm etmiştir. 12 Eylûl Kemâlperestleri, ona, “Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim!” ilâvesini yapmışlardı. Ya o “hedef” nedir? Ataç'ın ifâdesiyle: “Eritmeliyiz kendimizi Avrupa uygarlığı içinde; kurtuluş ondadır!” (Nurullah Ataç, Diyelim, İstanbul: Varlık Yl., 1954; Dil Devriminden Bu Yana Düzyazı Örnekleri, Ankara: T. Dil Kurumu Yl., 1964, s. 36)
***  
 

 

 

 

Câhil, sâfderûn, zavallı halk kimlerden meded umuyor?

Ali Fethi'nin Ege'nin muhtelif şehirlerine propaganda ziyâretleri, halkın pek geniş bir kesimi tarafından büyük alâkayla karşılanmış, bu arada İzmir'de ahâlînin, 5 Eylûl 1930 günü, SCF ve Lideri lehinde yaptığı büyük tezâhürât müessif hâdiselere yol açmış, kalabalık üzerine ateş açan polisin kurşunlarıyle, 12 yaşındaki ilk mekteb talebesi Necâti ölmüş, dört kişi ağır yaralanmış, bilâhare yüzlerce kişi tevkîf edilmiştir.

Akşam gazetesi muhâbirinin tarafgîr ifâdesine nazaran, kalabalık bir topluluk, SCF Liderinin kaldığı İzmir Palas Oteli önünde Ali Fethi ve SCF lehinde tezâhürât yaptıktan sonra, SCF aleyhinde neşriyât yapan Anadolu Gazetesi Matbaa ve İdârehânesine yönelmiş, orada Gazeteyi protesto nümâyişi esnâsında taşkınlıklar cereyân etmiş, binânın camları taşlanmış, gazetenin binâdaki muharrirlerinden biri SCF aleyhinde yazı yazmamak husûsunda tehdîd edilmiş, bunun üzerine polis ve jandarma, topluluğa müdâhale ederek, nümâyişçilerin dağılmalarını istemiş, topluluk direnince üzerlerine ateş açmış ve müdâhale, bir çocuğun ölümü, dört gencin ağır, birkaçının hafîf yaralanması ve “birkaç yüz kişinin tevkîfiyle” netîcelenmiştir.

“Buradan dağılan halk, ölen çocuğu alarak Fethi beyin bulunduğu İzmir palas oteline gelmiş ve ‘Fethi, al emanetini!' diye ağlıyarak bağırmağa başlamıştır. Fethi B. balkona çıkarak: ‘Cumhuriyeti seven taşkınlık yapmasın!' demiştir.

“Bu kafileden bir kısmı da Halk fırkası mahfeli önüne gelmiş ve binanın camlarını taşladıkları gibi levhasını da sökmüşlerdir. […] Neticede kalabalık jandarma marifetile dağıtılmıştır.” (Akşam, 7 Eylûl 1930, s. 2)

“Dün [5 Eylûl] Anadolu matbaası önündeki hadise esnasında bir kurşun isabetile vefat eden mektep talebesi Necatinin cenaze merasimi bugün yapılmıştır. Necatinin, komiser muavinlerinden Şemsi efendinin tabancasından çıkan kurşunla öldüğü anlaşılıyor. Mamafih bu hususta tahkikat yapılmaktadır.

“Necatinin babası ağlıyarak Fethi beyi ziyaret etmiştir. Fethi bey kendisini tesliye etmiş, cenaze masrafı için 100 lira vermiştir. Halk cenazeyi merasimle kaldırmak istemişse de vilâyetçe müsaade edilmemiştir.

“Bundan muğber olan 3000 kişilik liman amelesi, grev yapmıştır. Bunlar: ‘Biz verdiğimiz şehidin cenazesini kendi elimizle toprağa koymak isteriz' diye bağırmışlardır. Bu yüzden liman faaliyeti beş saat durmuştur. Neticede cenaze bir bölük asker ve jandarma tarafından kaldırılmıştır.” (Akşam, 8 Eylûl 1930, s. 1)