Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 55

Ali Fethi, “münâkaşa ve matbûât hürriyeti”nin mevcûdiyeti hakkında kendi kendini nasıl tekzîb etti?

Yukarıda, Ali Fethi'nin, Akhisar Nutku'nda, “münâkaşa ve matbûât hürriyetleri”ni  Kemalist Rejimin (kendi tâbiriyle “Cumhûriyet”in) nîmetleri cümlesinden olarak saydığını görmüştük. Hâlbuki, -muhtemelen İzmir'deki kanlı hâdiseler üzerine- Hükûmete ve CHF'ye müteveccih tenkîdlerde bulunan İstanbul'da münteşir Son Posta ile İzmir'de münteşir Yeni Asır ve Hizmet gazetelerinin Mes'ûl Müdürleri, yapılan tenkîdlerin “TBMM'nin mânevî şahsıyetine bir tecâvüz teşkîl ettikleri” iddiâsıyle tevkîf edilince, aşağıdaki beyânâtıyle, “Cumhûriyetin Millete siyâsî hürriyetler bahşettiğine” dâir evvelki (hattâ bu beyânâttaki benzeri) iddiâlarını tekzîb etmiş, ister istemez hakîkati dile getirmiş oldu. Beyânâtı, bu meyânda, Anadolu Gazetesi önündeki kanlı hâdiselerin içyüzünü de  aydınlatır mâhiyettedir:

“İzmirde ve burada [İstanbul'da] bazı gazeteci arkadaşlarımızın tevkif olunması, matbuat hürriyetine hükûmetçe henüz tahammül edilmediğini göstermektedir. Bir fırkanın mûtemetlerine ve hükûmetin bazı icraatına yapılan tenkitleri Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetine tecâvüz suretinde göstermek, hiç bir davayı ispat edemez.

“İzmirde çıkan Anadolu gazetesinin neşriyatı meydandadır. Bu gazete, temiz ve faziletli bir halk kütlesini, sarhoş ve para ile satılmış tabirlerile tahkir etmiştir. İzmire muvasalatımın mülhakatta pek fena tesirler uyandırdığına dair gazetesine binlerce telgraf geldiğini yazarak asılsız neşriyatta bulunmuştur. Kanunun halkı tehyiç edici havadis neşredenlere taallûk eden maddesinin tahtı hükmünde kalan bu neşriyat ve tasnîâtın muharriri serbest gezerken ve İzmirdeki acıklı hadiseye bu neşriyat sebep olduğu bu gün hükûmet gazetelerinin de tahtı itirafında iken, teşkilâtı esasiye kanununun millete bahş ve temin etmiş olduğu tabiî ve mukaddes bir hakka istinaden salâhiyetini istimal edenleri tevkife kalkışmak, Türk Cumhuriyeti ve bu Cumhuriyetin te'min ettiği matbuat hürriyeti namına protesto edilecek bir vak'adır.

“Anadolu gazetesini itham ediyorum. Cumhuriyet hâkimlerinden adaletin bitarafane tecelli ettirilmesini beklemek hakkımızdır.” (Akşam, 16 Eylûl 1930, s. 1)

Belki de Totaliter Rejimi protestonun tek yolu SCF'yi desteklemekti

Halk, Totaliter Rejimin Serbest Fırka muvâzaasına kanarak bir ânda ona ümîd bağlamış,  Fırkanın Liderine gittiği her yerde büyük tezâhürât yapmış ve bu uğurda ağır bir bedel ödemişti… Pek sâf ve makyavelist siyâsetin entrikalarından bîhaber olduğu için kolayca aldatılmıştı… Yâhud acabâ SCF'ye karşı bu büyük teveccühü şöyle mi değerlendirmeliyiz: Kendisini senelerdir ezen Totaliter Düzene karşı infiâlini ancak böyle gösterebilirdi ve öyle de yaptı… Nitekim, İnönü, Hâtırât'ında şu tesbîtte bulunuyor:

“Bize karşı, yani Atatürk idaresine ve benim teşkil ettiğim hükûmetlere, bizim tutumumuza karşı şarkta, garpta her yerde vaziyet almış insanlar, Serbest Fırka'da barınacak yer buldular. […]

“Hadiseler öyle gelişti ki her yerde birikmiş olan gerginlikler, bütün inkılâpların tortuları kendiliğinden yeşerdi ve bunlardan kurtulmak için, hepsinden kurtulmak için Serbest Fırka'nın bir vasıta olarak kullanılması arzusu umumileşmeye başladı…” (İnönü 1998: I/113, 117)

 1_31

“Serbest Fırka Stratejisi”nin bir mahsûlü: 23 Aralık 1930 Menemen Tertîbi… Yüzlerce “Mürtecî” tevkîf edilip (düzmece muhâkemeleri tâkîben) onlarcası îdâm edildi… Yukarıda, Kemalist Totaliter Rejimin sözcülüğünü yapan (Necmeddin Sadık Sadak'ın) Akşam gazetesinin 9 Ocak 1931 târihli nüshasının 1. sayfasında, Türkiye çapında yapılan tevkîflere dâir haberler görülüyor. Bunların içinde en mânidâr olanı, Alaşehir'de yapılan tevkîflerdir: “Menemen irtica hadisesi münasebetile hadisede alâkaları görülenlerin tevkiflerine devam edilmektedir. Gönderilen resim Alaşehire ve orada tevkif edilenlere aittir. Mevkufların isimleri şunlardır: 1- Hüseyin, 2- Ömer Lûtfi, 3- mefsuh serbes fırka heyeti idaresinden Kâzım, 4- Osman, 5- mefsuh serbes fırka idare heyetinden Bekir, 6- Gevgilili Mehmet, 7- Şevket beyler. Mevkuflardan Hüseyin bey de eski serbes fırkanın idare heyetindendir. Gruptaki diğer kimseler mevkufların arkadaşlarıdır.”

***  

Zarârlı çıkan, sâdece, kayıkçı kavgasına aldanan halktır

Zuhûr eden (Kemalist Rejim noktainazarından) vahîm gelişmeler, M. Kemâl – Ali Fethi - İnönü üçlüsü arasındaki münâsebetleri kat'iyen bozmadı; halk birbirini yiyedursun, onların sıkı fıkı dostlukları aynen devâm etti. Zîrâ aralarında sımsıkı cemâat bağları ve Macedonia Risorta İTK'sı günlerinden beri fikir ve dâvâ arkadaşlığı, ayrıca menfâat berâberliği vardı… Binâenaleyh, onların arasında, olsa olsa efkârıumûmiyeyi yanıltmaya müteveccih bir kayıkçı kavgası bahis mevzûu olabilirdi…

İnönü, Ali Fethi'yle, Serbest Fırka tecrübesinden sonra da dostluklarına ve yakın münâsebetlerine halel gelmemesi hakkında, çok sonraları, Hâtırât'ında şu değerlendirmede bulunacaktır:

“Fethi Bey'le, Meşrutiyet'in ilanından önce, ben Edirne'de iken, muhabere ederek tanışmış, dost olmuştuk. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne onun tavassutu ile girdim. Meşrutiyet ilan olundu. Zaman zaman görüştük. Sonra, o, askerlikten ayrılıp politika hayatını seçti. Birinci Dünya Harbi'nden sonra Malta'ya götürüldü. Sakarya Muharebesi sırasında Malta'dan döndü, Anadolu'ya geldi. Geldikten sonra gerçi beraber bir vazifede bulunmadık. Ama münasebetlerimiz iyi. Hükûmette beraber olduk. Ben cephedeydim. Her zaman görüşemiyorduk. Zaferden sonra ben Hariciye Vekili oldum. O vakit de Fethi Bey'le aramızda hiçbir ihtilaf olmamıştır. […]

“Serbest Fırka kapandı. Bu kadar hadiseden sonra, Serbest Fırka'yı kurmuş olanların birçoğu ile eski arkadaşlığımızı muhafaza ettik. Bunlar tekrar Halk Partisi'ne girdiler. Vazifeler aldılar. Hiçbir şey olmamış gibi münasebetlerimiz devam etti. Sükûnet geldikten sonra bizzat Fethi Bey'le de münasebetlerimiz normale döndü.”  (1998: I/120, 119)

 2_20

 .

22 Ocak 1935'de, Haydarpaşa Garı'nda, Mustafa Kemâl, Yunus Nâdi'yle ve İsmet İnönü, Ali Fethi Okyar'la samîmî bir sohbet hâlinde… Serbest Fırka Stratejisi, bekleneceği üzere, üç arkadaşın arasını açmadı; yakın dostluk ve münâsebetleri hep devâm etti…

***