Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 57

Osmanlı'nın kalbgâhına bomba koyacak zihniyet

İnönü, Gençlik Hâtırâtı'nda (1997: 20): “Fethi Okyar, Erkânıharb sınıflarında ad bırakmıştır.” diyor. Onun bu ifâdesinden ne anlamak lâzım?

22 Haziran ilâ 5 Temmuz 2018'de Yeni Söz'de tefrika edilen “Mustafa Kemâl'in Âilesi Dîndâr mıydı?” başlıklı araştırma makalemizde, çekirdekten yetişme bir Komitacı olan Ali Fethi'nin Erkânıharbiye günlerinden ve arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un şahâdetiyle, kendisinin, Abdülhamîd Hân'a, Osmanlı'ya ve Müslümanlığa karşı duyduğu taşkın nefret hissine dâir şöyle bir sahne nakletmiştik:

“Ali Fethi ateş püskürüyor, bir eliyle Yıldız Sarayı'nı işaret ederek: ‘- Hep oradaki adamın başının altından çıkıyor bunlar! Sarayı başına yıkılmadıkça rahat yok! Elime fırsat geçse oraya bomba koyarım!' diyordu.

“Bahsettiği kimse, Sultan Hamid'di. 23 temmuz 1908 de sarayı değil,  fakat onun istibdat idaresi yıkılmış, dokuz ay kadar sonra da 27 nisan 1909 da hal'edilerek muhafaza altında Selânik'e gönderilmişti. Tesadüfe bakın ki Abdülhamid'i Selânik'e götüren muhafız, Fethi Okyar'dan başkası değildi.” (Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul: İnkılâp ve Aka Yl., 1981, 2. baskı –ilk baskı: 1967-, s. 45-46)

Bir dîğer çok yakın arkadaşı, Ali Fuat Erden de, iştirâk hissiyle, yine onun bu keskin Komitacılığına şahâdet ediyor:

“Pirlepeli Ali Fethi (Okyar) ile Kurmay adayı okulunda aynı sınıfta idik. O, sınıfın birincisi idi; ben ikincisi idim.

“Ali Fethi gayet zeki, aydın, özgür düşünceli idi.

“Ali Fethi bir gün bana, dershanenin penceresinden Yıldız yönünü göstererek: ‘- Abdülhamid yönetimi vatanı felakete, yok olmaya doğru götürüyor. Bu yönetimi yıkmalı! Yok etmeli! Bu görev bize, genç Kurmaylara düşer. Eğer görevimizi yapmazsak gelecek kuşaklar bize lanet edeceklerdir.' demişti.

“Ali Fethi'yi pek sever ve sayardım ve onun bu gibi enerjik ve inançlı sözlerinden zevk duyardım. (Ali Fethi Bey dört beş yıl sonra, Hareket Ordusunun Davut Paşa-Topkapı-Aksaray-Beyazıt yolunu takip eden bir hücum kolunun komutanı olarak İstanbul'a girdi ve tahtından indirilen Abdülhamid'i Selânik'e götürdü.)” (Erden, İsmet İnönü, 1952, “Ali Fethi Bey – İsmet Bey” Faslı)

İşte “Erkânıharb sınıflarında ad bırakmak” böyle bir şey!

 1_30 

Fransız Le Petit Journal gazetesinin 9 Şubat 1913 târihli Resimli İlâve'sinde, Macedonia Risorta İttihâd ve Terakkî Komitası'nın Enver Bey (sonradan Paşa) kumandasında icrâ edilen kanlı Bâb-ı Âlî Baskını ve Hükûmet Darbesi esnâsında Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa'nın alçakça katledilişini temsîl eden renkli gravür…

Gravüre dâir -gazetenin 42. sayfasına dercedilmiş- kısa îzâhatta, Nâzım Paşa hakkındaki değerlendirme şöyledir: “…Bu darbe kansız olmadı ve kurbanlar arasında, Bulgarlarla mücâdelede Türk Ordusunun en muvaffak paşalarından biri olarak dikkat çeken Nâzım Paşa da bulunuyor. Balkan Harbi patlak verdiği zamân Harbiye Nâzırı olan Nâzım Paşa, Türk Ordusunun Başkumandan Vekîli tâyîn edilmişti ve her ne kadar, Ordudaki büyük nizâmsızlık memleketinin uğradığı ilk felâketleri önlemesine imkân vermediyse de, en azından, Lüleburgaz'dan sonra, tükenmiş ve bozgun hâlindeki orduya tekrâr çeki düzen vermesini ve onu, Çatalca hattı üzerinde, Bulgarların son taarruzunu muvaffakıyetle durduracak mikyâsda takviye etmesini bildi. İstanbul'da şu ânda iktidârı zapteden muhîtlerde onun hakkında ne düşünülürse düşünülsün, Nâzım Paşa'nın ölümüyle, Türkiye'nin mükemmel bir paşadan ve muzaffer bir askerden mahrûm kaldığı muhakkaktır.”

1908-1909 İhtilâli ve 1912 ‘Sopalı İntihâbâtı'yle Türkiye'de meş'ûm istibdâdlarını têsîs eden, müteâkiben kısa bir müddet, iktidârları zaafa uğrayan Komitacılar, Kıbrıslı Kâmil Paşa Hükûmetine karşı 23 Ocak 1913 darbesiyle, totaliter idârelerini tekrâr têsîs ettiler ve memleketimizi bir felâketten dîğerine sürüklemeye devâm ettiler…

Şurası unutulmamalıdır ki Millî Hâkimiyetimizin ve İnsânî Değerlerimizin baş düşmanı; bu darbeci, ihtilâlci, tedhîşçi, velhâsıl Komitacı Zihniyetidir! Bu ahlâksız, bu hâin zihniyeti, istisnâ gözetmeden mahkûm etmeli, onu dâimâ nefretle red ve tel'în etmeliyiz!

***   

Abdülhamîd Hân'ı ve âilesini teslîm alan iki İttihâdcıdan biri

Cebesoy, mezkûr kitabının yukarıda naklettiğimiz pasajında:

“Tesadüfe bakın ki Abdülhamid'i Selânik'e götüren muhafız, Fethi Okyar'dan başkası değildi.”

diyor.

Hâlbuki bu vak'ayı “tesâdüf” olarak îzâh etmek, akl-ı selîme muvâfık gelmiyor. Ona böylesine meş'ûm bir vazîfe verilmesinin yâhud buna bizzât tâlib olmasının sebebinin, onun, Osmanlı'ya karşı duyduğu korkunç kîn hissini tatmîn etmek olduğunu düşünmek daha doğru olsa gerek… Nitekim Yıldız Sarayı'nı teslîm alan ve talan eden de, yine İttihâdcı reîslerinden ve Sabataî Üstâd-ı Âzam Muâvini Miralay (bilâhare Paşa) Galib Pasiner'den başkası değildi. Bu Sabataî Paşa hakkında, “Kemalizm, İsrâil'in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?” başlıklı makalemizde, mufassal mâlûmât vermiştik. Orada Remzi Çavuş'un Doktora Tezinden naklettiğimiz mühim bir bilgi de şuydu:

1906'da Kosova Jandarma Alay Kumandanı iken kendisine Miralay rütbesi tevcîh edilen Galib Bey, zâbitleri Macedonia Risorta İTK'sına celbetmek için gizli gizli faâliyet gösteriyor ve çok da muvaffak oluyordu. Bu meyânda, M. R. İTK'sının Üsküp Şûbesini de kurmuştu ve onun Selânik'deki gizli merkezle irtibâtını Ali Fethi ile Mustafa Kemâl têmîn ediyordu. (Remzi Çavuş, Galip Paşa –Pasiner-'nın Askerî ve Siyasî Hayatı, Doktora Tezi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, 2015, s. 24)

Abdülhamîd Hân'ı hâl'edip iktidârı topyekûn zaptetmek gayesiyle İttihâdcı Komitacılar tarafından tertîb edilmiş olan 31 Mart Vak'ası (Rûmî 31 Mart 1325 / Mîlâdî 13 Nisan 1909) başladığında, Ali Fethi, Pâris'de Askerî Ataşeydi. İnönü'nün Gençlik Hâtırâtı'ndaki ifâdesine nazaran, Vak'a başlar başlamaz, Enver Bey'le aynı zamânda, Selânik'e koşmuşlar, Hareket Ordusunda mühim vazîfeler almışlardı:

“İnkılaptan [23 Temmuz 1908 İhtilâlinden] sonra Berlin'e ataşemiliter olarak gitmiş olan Binbaşı Enver Bey ve aynı şekilde Paris'te bulunan Binbaşı Fethi Bey, Hareket Ordusu'na yetişmişler ve müfreze kumandanlıkları yapmışlardır.” (İnönü 1997: 69)

Müteâkiben, Abdülhamîd Hân ile âilesinin, pek aşağılayıcı bir sûrette, Miralay Galib Bey'in ve onun eline düşdüğü görülüyor…

1908-1909 İhtilâlleriyle Dârülhilâfe'yi işgal eden Selânik, 27 Nisan 1909'da, meşrû Hükümdârı hâl' ve esîr etti. Hükümdârın bütün serveti müsâdere veyâ gasb edildi, Saray'ı yağmalandı. 27 Nisan, gece yarısı, esîr Hükümdârın 38 kişiden müteşekkil bütün âile ve mâiyet ferdleri, apar topar, eşyâlarını almalarına dahi müsâade edilmeden, Binbaşı Ali Fethi tarafından Sirkeci Garı'na ve oradan da Selânik'e sevkedildi. Emrinde, 40 kişilik bir Selânik jandarma müfrezesi vardı. Bütün hatâlarına rağmen, 33 sene zarfında, Siyonist ve Garblı Emperyalistlerin İmparatorluğu paylaşmasına mânî olan ve pek çok hayırlı eser vücûda getiren Hükümdârı, âilesiyle berâber, Yahûdi Allatini'lerin Köşküne hapsettiler…