Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 58

“Selânik zekâsı”

Bundan sonra, zafer, her dâim Selânik'in ve Selâniklinin olacaktır. Asırlardır cehâlet içinde yaşayan dünyâdan bîhaber Türk ve sâir Müslüman unsurlar, artık “Selânik zekâsı” tarafından alt edilmişlerdir. Aynen, iftihârla bu tesbîti yaparak ne idüğünü ifşâ eden Ali Fethi'nin beyânındaki gibi… Pek yakın arkadaşı Org. Ali Fuad Erden naklediyor:

“1324 (1908) yılı ilkbaharında Selanik'e gitmiştim.

“Selânik o zaman özgürlük kıvılcımlarının saçılmaya başladığı ihtilal öncesi devrini yaşamakta idi. Makedonya'da, Bulgar, Sırp, Yunan ve Ulah çeteleriyle her gün çatışmalar olmaktaydı. Ve Makedonya kan ve ateş içindeydi.

“İttihat ve Terakki genel merkezi Selânik'teydi. Genç Kurmay subaylar –Ali Fethi (Okyar), Enver (Paşa), Cemal (Paşa), Hafız Hakkı (Paşa), Mustafa Kemal, Ali Fuad (Cebesoy) Beyler– cemiyet mensuplarından ve ileri gelenlerindendi.

“Ali Fethi'nin, dört yıl önce okulda, Abdülhamit yönetimini yıkmakla görevli gördüğü genç Kurmaylar bu görevi yerine getirmek için fiilen çalışmaya koyulmuşlardı.

“O sırada Selânik Merkez Kumandanı Nazım Bey –Enver Bey'in eniştesi– Genç Türkler tarafından vurulmuştu. Cemiyet tarafından –kendi eniştesi hakkında– verilen idam kararına Enver Bey de katılmıştı. Genç Türkler hakkında soruşturma ve kovuşturma için Abdülhamid tarafından Selânik'e bir heyet gönderilmişti. Ali Fethi bana: ‘- Selanik zekâsının icat ettiği bir harekete karşı gönderilen şu adamlara bakın! Ne gülünç şey! Bunların oturdukları oteli bu gece havaya uçurmak bizim için işten bile değil; fakat arada masum kanının da akmasını istemiyoruz.' demişti.” (Erden, İsmet İnönü, 1952, “İhtilâl” Faslı)

 

“Selânik zekâsı”…
*** 
 
 
 

M.Kemâl gibi o da, daha 1907'de Osmanlı'yı tasfiye dâvâsı güdüyordu

Yeni Söz'ün 20 Aralık 2017 ilâ 9 Ocak 2018 târihli nüshalarında neşredilen “Kemalizm, İsrâil'in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?” başlıklı araştırma makalemizde, Ali Fuat Cebesoy'un Sınıf Arkadaşım Atatürk kitabından (1981: 114, 116-117) naklen, Mustafa Kemâl'in, daha 1907'de, Osmanlı'yı tasfiye dâvâsı güttüğünü, İttihâdcı muhîtlerde, harâretle, Osmanlı'nın Anadolu ve Trakya hâricindeki bütün beldelerinin elden çıkarılıp Türklerin vatanının esâs îtibâriyle Anadolu ile tahdîd edilmesi lâzım geldiği fikrini işlediğini kaydetmiştik. Hem M. Kemâl'in, hem İnönü'nün, hem de Ali Fethi'nin çok yakın arkadaşı olan Org. Ali Fethi Erden'den, aynı târihlerde, arkadaşlarından bu sonuncusunun da ilkiyle aynı dâvâyı güttüğünü, bizzât kendisinin dahi aynı fikirde olduğunu öğreniyoruz:

“Ali Fethi ile Ramazan gecesi Şehzadebaşı'nda bir çaycıda otururken beyaz keçe külah giymiş vatandaşlar caddeden geçtiler. Avusturya-Macaristan Bosna ve Hersek'i almıştı. Fes Avusturya ürünlerinden olduğu için bu vatandaşlar fese karşı gösteri yapıyorlardı.

“Ali Fethi bu manzara karşısında dedi ki: ‘- Şu hale bakınız! Bosna-Hersek bizim mi idi? Doğu Rumeli, Girit, Mısır bizim midirler? Kıbrıs, Aden, Hadramut, Elhasa, Umman, Maskat, Kuveyt, Bahreyn bizim midirler? Bütün bu yerler, Osmanlı ülkesi haritasında bizim rengimize boyalıdır. Yalan! Yalanı ve geçmişi yok etmeli! Cesurane bir ameliyatla kangren olmuş organları kesmeli; vatanımızın sınırlarını keskin bıçakla sınırlandırmalı ve saptamalıyız. Ve bu vatanın tam bağımsızlığını sağlamaya çalışmalıyız; gerçek siyaset izlemeliyiz.'

“Bu görüş çok doğruydu. Lakin bu sözleri söyleyen Ali Fethi Bey bu kanaat ve düşüncesini yürütecek ve yerine getirecek mevkide değildi.” (Erden, İsmet İnönü, 1952, “İhtilâl” Faslı)

“Masonluk, Türkiye'de de büyük rol oynayacaktır!”

Yine “Kemalizm, İsrâil'in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?” başlıklı mezkûr araştırmamızda, Thierry Zarcone ve Celil Layiktez'den naklen, Emanuele Carasso'nun Macedonia Risorta Locası'na intisâb etmiş olan ve can ciğer arkadaşı Mustafa Kemâl'in de bu Locaya intisâbını têmîn eden Ali Fethi'nin, 1908 İhtilâlini tâkîben Osmanlı Askerî Ataşesi olarak gittiği Pâris'de, Voltaire Locası'nın toplantısında, “Hür Masonluk, Türkiye'de, Fransa'da oynamış olduğu rolü oynayacaktır!” diye haykırdığını tasrîh etmiştik. Âşikârdır ki bu sözün vâzıh mânâsı, Türkiye'de de Masonluğun kendi dünyâ görüşüne muvâfık bir rejim kurması ve memleket idâresinde baş aktör olmasıdır…

Onun bu dâvâsı da aynen tahakkuk etmiştir. İttihâdcı Totalitarizminden (zâten onun devâmı olan) Kemalist Totalitarizme kadar…

İnönü de Mason olmuş muydu?

Acabâ Ali Fethi, Mustafa Kemâl arkadaşının tekrîs edilmesine vesîle olduğu gibi, Mustafa İsmet arkadaşının da Masonluğa intisâbını têmîn etmiş miydi? Biz, bunun aksinin vârid olması için bir sebeb göremiyoruz. Zîrâ:

- Birincisi, Macedonia Risorta İTK'sı, Beynelmilel Masonluğun ve husûsen İtalyan Masonluğunun bir üst teşekkülünden başka bir şey değildi ve İTK'ya intisâbda umûmî kaide, “evvelâ Mason, sonra İttihâdcı” idi. Bu kaide muvâcehesinde, mâkul olan, Ali Fethi'nin, arkadaşını İTK'yla berâber Masonluğa da intisâb ettirmesidir. Ama onun kayıdları da, aynen kendisinin, Mustafa Kemâl'in, Kâzım Nâmi Duru'nun, v.s. kayıdları gibi imhâ edilmiş olsa gerektir.

- İkincisi, bilfarz, tekrîs edilmemiş olsa dahi, İttihâdcı olmak demek, (dünyâ görüşü, siyâsî hedefleri, gizli ihtilâlci faâliyetleri, hücre teşkîlâtı, yemin merâsimi, Mason teşkîlâtıyle mümtezic olması v.s. noktainazarından) zâten Mason olmak demekdi.

- Üçüncüsü, başta Ali Fethi ve “Ebedî Şef”i olmak üzere, ömrü boyunca hep Masonlarla çalışmış, kurduğu Hükûmetlerde onların büyük bir ağırlık teşkîl etmesinden hiç rahatsızlık duymamış, Mason teşkîlâtının serpilip gelişmesine kat'iyen mânî olmaya kalkışmamıştır; hattâ bilakis… Usûlüne muvâfık olarak tekrîs edilmemiş olduğu kabûl edilmiş olsa dahi, bu tavrı, ayrıca İttihâdcılığı ve Kemalistliği îtibâriyle onun en azından bir “Önlüksüz Mason” olduğuna hiç şüphe yoktur.

- Dördüncüsü, yukarıdaki tesbîtlerimizi takviye eden bir vâkıa da şudur: Yeni Söz'ün 7 Şubat ilâ 15 Nisan 2018 târihli nüshalarında tefrika edilen “Mustafa Kemâl'in Masonluğunda Merâk Edilen Mes'ele: Nîçin Loca Matrikülünde İsmi Yok?” başlıklı araştırma makalemizde îzâh ettiğimiz gibi, 1935'de, birtakım dâhilî, hâricî ve bünyevî sebeblerle, Hükûmetle muvâzaalı olarak ve sâdece kısmen “hâl-i nevm”e geçmiş olan Mason Locaları (ki o da yalnızca “Mâvî Localar”), 1948'de, “Millî Şef”in müsâadesi, dahası, Mason Üstâdı Tamer Ayan'ın kaydettiği gibi (Kalbimizde Saklı Kalan Atatürk ve Masonluk, Ankara: Yurt Kitap-Yayın, “Sır Metinler”, 2008, s. 386), “Millî Şef İsmet İnönü ve Hükûmet tarafından yakılan yeşil ışık ve hattâ istek” üzerine, tekrâr resmen, yâni Dernek hüviyetiyle (Türk Mason Derneği ünvânıyle) faâliyete geçmiştir. Burada ayrıca tasrîh etmek lâzımdır ki Masonluğa bu izni veren Hükûmetin başında yine kıdemli bir Mason olan Hasan Saka bulunuyordu ve Hükûmetin (en azından bildiklerimizle) Abdülhâlik Renda, Dr. Behçet Uz, Necmettin Sadak gibi başka Mason âzâları da mevcûddu.

Sabataî Zümresinin en büyük hedefi: “Türkleri Müslümanlıktan kurtarmak”

  1. asır Fransa'sının sayılı târihçi ve feylesoflarından Ernest Renan (1823-1892), aynı zamânda mühim bir islâmiyâtçı idi. Hz. Muhammed hakkında, Voltaire gibi sahtekâr feylesofların uydurmalarına îtirâz edip insâflı tesbîtlerde bulunmasına rağmen, bir bütün hâlinde İslâm dîni hakkında çok menfî kanâat sâhibiydi. Bâhusûs İslâmın müsbet ilimler önünde büyük bir engel olduğu, aşıladığı iskolastik ve nassî (“dogmatique”) zihniyet yüzünden Müslüman kalarak müsbet ilim yapılamıyacağı, nitekim İslâm Âleminin ilmî gelişmelere ayak uyduramayıp çok geri cem'iyetler hâlinde kalmasının da bunun en kuvvetli delîllerinden biri olduğu iddiâsındaydı. Velhâsıl, onun nazarında, İslâm, ilme, terakkîye, medeniyete mânî bir dîndi.