Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 59

Renan, 29 Mart 1883'te Sorbonne Üniversitesi'nde İslâmın müsbet ilim ile münâsebeti hakkında bir konferans (“L'Islamisme et la science”) vermiş, İslâmla ilmin uyuşamıyacağını, Müslümanların Avrupa Medeniyetine nisbetle geri kalmalarının başlıca sebebinin dînleri olduğunu bir kerre daha kuvvetle müdâfaa etmiş ve “Müslümanlara hizmet etmenin en iyi yolu, onları Müslümanlıktan kurtarmaktır (Emanciper le musulman de sa religion est le meilleur service qu'on puisse lui rendre)” netîcesine ulaşmıştır.

Renan'ın o zamân gerek Avrupalı, gerekse Osmanlı münevverleri arasında büyük akis uyandıran bu metni, Avrupalı ve Avrupacı münevverler arasında hâlâ câzibesini muhâfaza etmektedir.

Konferans metni, kısa zaman sonra, o esnâda Midilli Mutasarrıfı olan Nâmık Kemâl'e (1840-1888) ulaşmış, müşârünileyh metni mütâlâa edince büyük öfkeye kapılmış ve hemen (1883) Renan'ın iddiâlarına karşı İslâmı müdâfaa eden Renan Müdâfaanâmesi'ni kaleme almış, ancak eseri, kendisinin vefâtından sonra 1910'da (Rûmî 1326'da) basılmıştır.

Sabataî, Farmason ve sâir Arupacı münevverler ise, Türkiye'de Renan'ın iddiâlarını yaymak için büyük bir gayret göstermişler ve fikirlerini “Dîn, terakkîye mânîdir” şeklinde sloganlaştırmışlardır. “Dîn”den kasdettikleri ise, münhasıran Müslümanlıktır. Bu gibi tavırları sebebiyledir ki o günlerden beri, “Farmason” veyâ “Mason” kelimesi, Türkçede “Dînsiz, Mülhid” mânâsında kullanılır olmuştur.

İşte pek fanatik bir Farmason, İttihâdcı, Kemalist, Avrupacı olan Ali Fethi de bu anlayıştaydı ve gûyâ Türklerin hayrına olarak, onları Müslümanlıktan kurtarma dâvâsı güden siyâsetçilerden biriydi. Bittabi, emsâli gibi, alenen değil, gizli gizli, Münâfıkça böyle bir dâvâ güdüyordu. Bir gün, henüz Kemalist İhtilâlin başlangıç devrinde, Kâzım Karabekir, onun bu dâvâsını dar bir arkadaş topluluğu içinde alenen müdâfaa ettiğine şâhid olmuştur. Şöyle ki:

Kâzım Karabekir, 18 Temmuz 1923'te Ankara Garı'ndaki Kalem-i Mahsûs Müdürlüğü'ne uğrar. Orada, Ali Fethi, konuşmanın seyri içinde, “mütehakkim bir edâyla” Karabekir Paşa'ya şöyle hitâb eder:

“- Evet, Karabekir! Türkler İslâmlığı kabûl ettiklerinden böyle geri kaldılar ve İslâm kaldıkça da bu hâlde kalmaya mahkûmlar!” (Kâzım Karabekir Anlatıyor, Hazırlayan: Uğur Mumcu, İstanbul: Tekin Ye., 1993, 6. Basım, ss. 86-87)

1_32

Fransız ilim adamı ve feylesofu Ernest Renan'ın Müslümanlığın terakkîye mânî olduğuna dâir fikirleri İttihâdcılar arasında pek çok neşvünemâ bulmuş ve onlar vâsıtasıyle bir hayli Müslüman münevveri de bu fikirlere kapılmıştır. Renan'ın İslâm aleyhindeki fikir ve tesbîtleri hâlâ Avrupalılar ve Avrupacılar nezdinde câzibesini korumaktadır. Bunun bir sebebi bu kesimin muazzam propaganda imkânları ise, bir başka sebebi de, Müslümanların, Renan'a, ilmî delîllere, derin felsefî tefekküre müstenid akıllı uslu cevâblar verememiş olmalarıdır…

***  

 İnönü'nün İttihâdcı Birâderliğine intisâbı

Mustafa İsmet, Erkânıharbiye'den 1906'da birincilikle ve Yüzbaşı rütbesiyle mêzûn olduktan sonra Edirne'deki II. Orduya tâyîn edilmiş, 2 Ekim 1906'da vazîfe başı yapmıştı. (http://www.ismetinonu.org.tr/index.php/takvim-2016/125-ekim/3380-tarihte-bugun-2-ekim; 22.8.2018)

 O devirde, İstanbul'da I., Edirne'de II. ve Selânik'de III. Ordular vardı. İnönü'nün müşâhedesine nazaran, Selânik'deki –vazîfe sâhası, bütün Batı Rumeli mıntıkası olan- III. Ordu, kendisine maddî bakımdan daha fazla imkân sağlanmış, “gözde ordulardan biri” idi. (1997: 51-52) İşte bu “gözde Ordu”, Macedonia Risorta İTK'sı tarafından ele geçirilmiş ve İttihâdcı İhtilâlinde de onun vurucu kuvvetini teşkîl etmiş idi. Zâten Sabataîler (ve yarı Sabataî hükmündeki Masonlar), 19. asrın sonlarından îtibâren, Orduda, her geçen sene artan bir nüfûz kurmuşlar, 20. asırda, Orduyu, artık büsbütün kendi emellerinin başlıca âleti hâline getirmişlerdir. Her askerî darbe, bu vetîreyi hızlandıran bir âmil olmuştur…

1907 sonbaharından îtibâren, İTK, II. Orduya da el atmış ve kısa zamânda onun içinde büyük nüfûz sağlamıştı. İnönü'nün İTK'ya intisâbı, bu teşkîlâtlanma çalışmaları çerçevesindedir. İstanbul'da kendisiyle çok yakın arkadaşlık kurmuş olduğu Ali Fuad Erden, onu, Erkânıharbiye'den sınıf arkadaşı Ali Fethi'ye tavsıye etmiş, bunun üzerine Ali Fethi'yle mektuplaşmaya başlamışlar ve netîcede, Ali Fethi, usûlü dâiresinde, Yüzbaşı Mustafa İsmet'in İTK'ya intisâbını sağlamıştır. Bu İttihâdcı Birâderliği, mizâc uyuşması ve menfâat birliğinin de takviyesiyle, onları, (zaman zaman, bâzı mes'elelerde ihtilâfa düşseler dahi) ölünceye kadar hep bir arada tutacaktır. İnönü, Ali Fethi ve Mustafa Kemâl arasındaki bu ilk sıkı münâsebetlerde mutavassıt rolü oynayan Ali Fuad Erden, pek mühim bir sîmâ'dır; ondan biraz aşağıda bahsedeceğiz. Evvelâ, İnönü'nün Gençlik Hâtırâtı'ndan, kendisinin İTK'ya intisâb hikâyesini okuyalım:

“1907 sonbaharında Edirne'de yeni bir hayat başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin, üçüncü ordunun mıntıkasını teşkil eden Batı Rumeli'deki yayılması, Edirne bölgesine kadar uzanmıştır. Gizli cemiyet, vatanın tehlikede olduğunu ve Kanunu Esasi'nin iadesiyle devlet idaresinin düzelmesinden başka çare olmadığını vatanseverlere bildiriyordu. […]

“Telkinler asıl ordu subaylarını hedef tutuyordu. […] Telkinler ve davetler Edirne'de tereddütsüz kabulle karşılandılar.

“Bizim irtibatımızı, aramızda muhaberat ile yakın dostluk kurulmuş olan Fethi Bey, Selânik'ten bana yazdığı mektuplarla besliyordu. Tanışmamızı, İstanbul'dan Ali Fuat (Erden) Bey sağlamıştı. Ali Fuat Bey, sınıf arkadaşı Fethi Bey'e beni gıyaben tanıtmıştı. Aramızdaki dostluk ve güven, bu tarzda muhabere ile kurulmuştu. [Aslında, Erden, ismini “d” ile yazıyor: “Fuad”.]

“Benim İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girişim şöyle oldu:

“Bir gün, Selânik'ten, esas sınıfı süvari olan Refet adında bir jandarma yüzbaşısı geldi, beni buldu. Fethi Bey'den bana bir mektup getirmişti. Mektupta, Yüzbaşı Refet Bey'e güvenmem ve inanmam için ne lâzımsa yazılı idi. Görüştük. Refet Bey, bana İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında izahat verdi. Cemiyete giriş usullerini, yemin tarzını anlattı. Cemiyetin nizamnamesini verdi. Bundan sonra, gizli bir cemiyetin mensubu olarak siyasi çalışmalara başladım. Hayatımda ilgi kurduğum, mensup olduğum tek gizli ve kapalı cemiyet, İttihat ve Terakki olmuştur.

“Cemiyetin usulleri içinde, İttihat ve Terakki, artık Edirne'de kurulmuş, çalışıyordu.

“Fethi Bey'le emniyetle mektuplaşabilmek için kısa bir şifre tespit etmiştik. ‘Padişah' kelimesi ‘ihtilal' manasına; ‘sadakat', ‘meşrutiyet'; ‘ubudiyet' de ‘hürriyet' manasına geliyordu. O zamanki zihniyetimize göre, polise karşı tedbir almıştık. Halbuki iyi yetişmiş, usta bir polisin eline geçse, pekâlâ aynı manayı çıkarabilirlerdi.

“Bizim şartlarımız, üçüncü ordununkilere nispetle daha dar ve güç olduğu için gelişme aynı hızda değildi. Fakat sağlam ve emniyetli idi.” (1997: 47-48)

Macedonia Risorta İTK'sının gizli Edirne Reîsi, İnönü idi

Sınıf arkadaşı Ali Fethi nezdinde Mustafa İsmet'e kefîl olarak, onun, Ali Fethi tarafından Macedonia Risorta İTK'sına intisâbını têmîn eden ve kendisi de İTK'nın pek mühim bir elemanı olan Orgeneral Ali Fuad Erden, kaleme aldığı İsmet İnönü isimli kitabında (İstanbul: Burhanettin Erenler Matb., 1952, “Ali Fethi Bey – İsmet Bey” başlıklı 7. Fasıl; ki kitap, İnönü Vakfı'nın İnternet sitesine, tam metin hâlinde, fakat o devirde yazılmış mektuplara kadar, bütünüyle Uydurmacaya çevrilerek konulmuştur), hem İnönü'nün, Ali Fethi tarafından İTK'ya aldırıldığına dâir verdiği bilgiyi têyîd ediyor, hem de İTK'yı Edirne'de teşkîlâtlandıranın İnönü olduğunu ifâde ediyor:

“Edirne'de Yüzbaşı İsmet Bey'le Selanik'te Binbaşı Ali Fethi Bey'i gıyaben tanıştırdım. Mektuplaşmaya başladılar.

“İsmet Bey, 1 Mart 1323 (14 Mart 1907) tarihli mektubunda demişti ki: ‘Fethi, gönderdiği mektuba, 'Fuad Bey'e yöneltilen duygu ve bakışlarımızın aramızda doğal ve duygusal bir yakınlık hâsıl ettiğini' övülme başlangıcı saymakla başlıyor. Fethi, zaten benim bildiğimi böyle tekrar etmekle değerini yükseltmiş ve ilişkimizdeki değeri nazarımda pek yüce olmuştur.'