Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 62

İnönü, hangi fikrî eserlerle yetişti?

 Gençlik Hâtırâtı'nda, Harbiye'de iken, Ali Fuad Erden'le her hafta sonu buluşup berâber Almanca çalıştıklarından ve muhtelif fikrî eserler okuduklarından da bahsediyor:

“Lisan öğrenmeyi büyük bir ihtiyaç olarak duyardık. Fransızcamı ilerletmiştim. Almanca öğrenmeye çalışıyordum. Almanca, Erkânıharb Yüzbaşısı Ali Fuat (Erden) ile, ben, Erkânıharbiye mektebi talebesi Üsteğmen İsmet Efendi arasındaki tanışıklığın, samimi arkadaşlığa dönmesine yol açtı. Talebelik hayatının son yılında, öğrenme zevkini tadarak Fuad'la beraber geçirdiğimiz istifadeli günleri hatırlıyorum.

“(O zaman hafta tatili olan) cuma geceleri, Fuad'ın Taşkasap'taki evine giderdim. Goltz Paşa'nın ‘Millet-i Müsellâha' adlı kitabını Almanca'dan Türkçe'ye tercüme ederdik. Çalışmalarımız üç saat sürerdi. Bir zaman sonra, Fransızca kitaplar okumaya ve okuduğumuz parçalar üzerinde münakaşa etmeye geçtik. Bunlar, sosyolojiye, felsefeye, siyasete ait kitaplardı.

“Yazın cumaları sabahtan Paşabahçe'ye gider, Fuad'la buluşup, Beykoz ormanında dolaşırdık. Yanımızda daima bir kitap bulunurdu. Okuduğumuz kitapların adını şimdi hatırlamıyorum. Ama, çok enteresan şeylerdi. Uykumuz açılıyor ve tatlı sohbetlere sürükleniyorduk. Yeni bilgiler, bizde, memleketin halinin gördüğümüzden daha korkunç olduğu intibaını uyandırıyordu.” (1997: 22-23)

 İnönü, “okuduğumuz kitapların adını şimdi hatırlamıyorum” diyor. Fakat Erden, onları gayet iyi hatırlıyor, 1952'de kaleme aldığı İsmet İnönü kitabında, bunları tek tek zikrediyor ve haklarında bilgi veriyor:

“İsmet Bey, Almancasını ilerletmek için kendisine bir hoca salık vermemi rica etti (Aralık 1905). Ben, böyle bir hoca bilmiyordum. Mektepten çıktıktan sonra iki hocadan Almanca dersi almıştım. Biri Boşnak, diğeri Leh idi. İkisi de iyi hoca değildiler. Ben iyi Almanca bilmezdim. Fakat isterse benim bildiğim kadar kendisine yardım edebileceğimi İsmet Bey'e söyledim. Almancaya çalışmak için İsmet Bey cuma geceleri Taşkasap'taki evime gelecekti.

“İsmet Bey cuma geceleri tam saat bir buçukta –ezani saat– gelirdi. Rahmetli annem derdi ki: ‘Saatleri İsmet Efendi'nin kapıyı çalışına göre ayar etmeli.' […]

“İsmet Bey bende bir saygınlık duygusu uyandırırdı. O geleceği zaman ben resmî elbise ile karşılar; ceketimin düğmelerini, yakamın kopçalarını dikkatle muayene eder, âmir huzuruna çıkacakmışım gibi kıyafetimi düzeltirdim. Halbuki ben yüzbaşıydım; o, henüz okulda ve üsteğmendi ve benden iki yaş küçüktü. […]

“İsmet Bey'le üç saat çalışırdık. Goltz Paşa'nın [Colmar von der Goltz (1843-1916)] ‘Silahlanmış Uluslar'ını Almancadan Türkçeye çevirirdik. 

“Bir süre sonra bu üç saatin son yarım saatinde Fransızca kitaplar okumaya başladık. ‘Silahlanmış Uluslar' kuru ve klasikti. Üç saat can sıkıyordu.

“Okuldan çıktığımdan beri felsefeye ve tarihe dair –Socrate ve Eflatun'dan Büchner'e, Moleschott'a ve [Ernst] Haeckel'e kadar ve Plutarque'dan Naima'ya ve Michelet'ye ve bunlardan Lavisse-Rimbaud'ya, Seignobos'a ve Murat Bey'e kadar– iki yüze yakın kitap okumuştum. On beş yaşından beri de Fransızca haftalık üç ‘revue' [fikrî mecmûa] (Annales politiques et littéraires, Revue encyclopédique Larousse, La Revue) okurdum.

“1900 yılında fenni felsefe kitapları –Bibliothèque de la philosophie scientifique– çıkmaya başlamıştı. Bunları da alır ve okurdum. Esinden ve duygudan doğan, aklın soyut olayları olan felsefeden çok fenne ve tabii ilimlere dayanan felsefeyi yani fenni felsefeyi severdim. Bu kitapları yazanlar doktor ve tabii ilimler uzmanı idiler. Bu kütüphanenin ilk cildi Doktor Gustave le Bon'un ‘Maddenin gelişmesi - Evolution de la matière' idi. Kitabın üzerinde ‘Tabiatta hiçbir şey yaratılmaz; hiçbir şey yok olmaz' bilinen kuramının aksi olarak, ‘Tabiatta hiçbir şey yaratılmaz; her şey yok olur' yazısı vardı. ‘Tabiatta her şey yok olur' cümlesi atom patlamasının elli yıl önceki ifadesiydi.

 1_34 

(http://increvablesanarchistes.org/articles/avan1914/bakoun_dieuetleta.htm; 15.3.2008)

Michel Bakounine (Mihail Bakunin; 1814-1876)… “Şâyed Allâh mevcûd olsaydı dahi, ondan kurtulmak lâzım gelirdi (Et si Dieu existait, il faudrait s'en débarrasser)” isimli bir kitap yazacak kadar fanatik bir Allâh ve dîn düşmanı olan bu Anarşist-Komünist ihtilâlci, İttihâdcılar gibi, Farmasonluğa intisâb etmiş ve Beynelmilel Birâderlik (Fraternité internationale) isimli masonî bir gizli teşkîlât kurmuştu. Bunun alenî uzantısı, Sosyalist Demokrasi İçin Beynemlilel İttifâk (Alliance internationale de la démocratie socialiste) idi ve Marx'ın nüfûzu altındaki Beynelmilel Emekçiler Derneği'ne âzâ kabûl edilmişti. Ali Fuad ve Mustafa İsmet nazarında, bir fikir, Bakunin'ki gibi Anarşist-Komünist fikirlere ne kadar yakın olursa, o kadar “ileri”, binâenaleyh makbûl sayılmak lâzım gelirmiş… Bakunin, Devlet ve Allah (Dieu et l'Etat) isimli kitabında, Allâh'ın ve bütün dînlerin insanların uydurmaları olup insanların kendi husûsiyetlerini mübâlâğa ederek “Allâh” adını verdikleri mevhûm bir varlık hayâl ettiklerini, sonra, bir sığınma, himâye edilme ihtiyâcı içinde, O'na tapındıklarını iddiâ ediyor… Mustafa Kemâl de aynı fikirdeydi…

***  

Materyalist ve ihtilâlci-tedhîşçi felsefeye alâka

“Okuyacağımız kitapları, Batı'nın en ileri düşüncelerini kapsayanlar içinden seçerdim. Bunlardan parçalar okurduk.

“Bu düşünceler İsmet Bey için yepyeni, bambaşka konulardı ve o, bunlarla pek ilgilenirdi.

“Sonraları, Fransızcaya ayırdığımız yarım saat, bir saat oldu. Bir saat, iki saat; iki saat, iki buçuk saat oldu. Sonunda ‘Silahlanmış Uluslar'ı ve Almancayı bıraktık. Klasik askerî edebiyatın başyapıtı olan ‘Silahlanmış Uluslar'ın yerine, en sonunda, Emile Faguet'nin ‘Anarchisme'i (Anarşistlik) geçti. Bunlar iki son idi. Arada, birçok kitaptan birçok parça okumuştuk. Anarşizme oranla sosyalizm sağcı, geri sayılırdı. Sosyalizmde aşırı devletçilik vardı. Anarchisme ise ‘hükümetsizlik' idi. Emile Faguet, kitabında, [Piotr Alexeïevitch] Kropotkine, Bakounine, Max Stirner, Proudhon gibi ‘anarchisme' kuramcılarının inançlarını özetlemişti. Kitabın üstünde şu yazı vardı: ‘Ben hiçbir şeyi tenkit etmiyorum. Hiçbir şey iddia etmiyorum. Yalnız açımlıyorum...'

“Bu kitaplar Beyoğlu'ndaki yabancı kitapçıların vitrinlerinde satılırdı. Abdülhamid'in hafiyeleri o kadar bilgisiz adamlardı ki, bu kitapların isimlerinin anlamını anlayamazlardı. Örneğin socialisme'in incili olan Karl Marx'ın ‘Capital' (Sermaye) kitabını büyük bir olasılıkla sermayeye, matematiğe dair bir kitap sanırlardı. Onlar için ‘muzır evrak' Ahmet Rıza Bey'in Paris'te, taş basmasıyla bastırdığı ve Abdülhamid hakkında küfürler yazılı risalelerdi.

İsmet Bey'le Fransızca kitapları okurken tartışır, düşünce alışverişi yapardık. Bu ateşli düşünce alışverişleri aramızda samimi bir düşünüş ve duyuş bağı oluştururdu. İsmet Bey'in zekâsını, görüşünü, muhakemesini pek çok beğenirdim. Bu beğeniş saygıya, saygı hayranlığa dönüştü.” (Erden 1952: “Taşkasap” Faslı)

Siyonist lider Nordau'yu da ihmâl etmiyorlar

 “1322 (1906) yılı yazın Paşabahçesi'nde idim. İsmet Bey cuma günleri öğleden sonra İstanbul'dan vapurla gelirdi. Ben iskelede beklerdim. Aynı vapurla Beykoz'a giderdik. Beykoz'dan araba ile Tokat köşküne, oradan yaya olarak ormanın içerilerine gider, Max Nordau'yu okurduk.

“Max Nordau'nun "Les mensonges conventionnels de notre civilisation - Uygarlığımızın yalancı değer yargıları" kitabını, hayatın eşiğinde bana Lübnanlı bir düşünür tavsiye etmişti. Max Nordau'nun düşüncesince uygarlık birçok yalanlardan –siyasi yalan, toplumsal yalan, ahlaki yalan, mezhep yalanı, aile yalanı, nüfus yalanından– ibaretti. O, bunları amansız bir surette açımlar, çözümler ve eleştirirdi.

“Beykoz'a giderken bu kitaptan ve aynı yazarın "Paradoxes philosophiques ve Paradoxes psychologiques - Felsefi aykırı düşünceler ve Psikolojik aykırı düşünceler" kitaplarından beş on yaprak koparır, cebime kordum. Ormanın derinliklerinde, insanlardan ve... hafiyelerden (ajan) uzak, bu zararlı (!) yazıları birkaç saat okurduk... Ve düşünürdük.” (Erden 1952: “Beykoz Ormanı” Faslı)