Mustafa Kemâl'in havradaki resmî cenâze âyini (34)

Hüseyin Cahid’in Başmuharriri olduğu fanatik Kemalist gazete: “Aldığımız her nefesi kendisine borçlu olduğumuz ebedî Atatürk’ün dehâsından fırlıyan altı ok istikâmetinden kıl kadar şaşmıyacağız!”

Hüseyin Cahid, bahis mevzûu edeceğimiz makâlesini neşrettiği zaman, CHP’nin nâşiriefk̃ârı Ulus gazetesinin değil, 6 Mayıs 1938’de, yânî “Ebedî Şef”in henüz hayâtta olduğu günlerde neşir hayâtına atılan Yeni Sabah gazetesinin -ilk günden beri- Başmuharriridir. Binâenaleyh, (bir başka Cemâat̃daşı -Ahmet Emin Yalman- gibi) bir ara hışmına uğradığı “Ebedî Şef”in affına mazhar olmuş, mâhir bir eskrimci misill̃û kullandığı kalemiyle günlük gazetelerde makâleler neşretme iznine kavuşmuştu.  

Hüseyin Cahid Yalçın’ın Başmuharriri ve Ahmet Cemalettin Saraçoğlu’nun Sâhibi olduğu Yeni Sabah, kendisini en katı, en tâvîzsiz cinsinden bir “Kemalist gazete” îl̃ân ederek intişâra başlamıştı:

“YOLUMUZ

“Yeni Sabah Kemalist gazetedir.

“Aldığımız her nefesi kendisine borçlu olduğumuz ebedî Atatürkün dehasından fırlıyan altı ok istikametinden kıl kadar şaşmıyacağız.

“Yurdun iç ve dış politikasını çevirenlere, iç ve dış emniyetini, sağlığını, kültürünü, parasını, bayındırlığını koruyanlara sarsılmaz ve devrilmez bir güvenimiz var.

“Ne içimizle, ne dışımızla yabancı bir ideolojiye zerre kadar temayülümüz olmıyacaktır. Kemalist çerçeve içinde hedefimiz şu iki kelimeye bol bol sığar: Yurdun selâmeti. Yeniliğimizde bir muhalefet kokusu arıyan tek tük insan varsa, onları bekliyen sukutu hayali şimdiden ve açıkça kendilerine haber veririz.

“Bununla beraber, gözleri perdelenmiş evetçilerden ve hay haycılardan da değiliz. Gördüğümüz ulusal ve sosyal yaraların üstüne basmakta, lekesiz bir kalem tutan parmaklarımızı en ulvî cesaretle techiz edeceğiz; karanlığın, geriliğin ve faziletsizliğin üstüne olanca hızımızla yürüyeceğiz. […]

“Söylemeğe hacet yok ki ‘Yeni Sabah’ ünvanı, Mihranın Sabah’ını hatıra getiremez: Eski Sabahçının, bu güzel Türk kelimesini de, Türkiyede kazandığı servetle beraber dışarıya kaçırmıya hakkı olamazdı. Onun kendine mal ettiği millî kıymetler arasında, müsadere etmekte gecikmediğimiz bu kelimeyi, eskisinden ayıran ‘Yeni’ vasfile bir Türk gazetesine kazandırdığımız için de bahtiyarız.

“Yeni Sabah, batan bir imparatorluğun ve Mihranın Sabahının değil, Atatürk güneşile beraber doğan yeni Türk sabahının aydınlıklarına sayfalarını açıyor.” (Yeni Sabah, 6.5.1938, s. 1)

(Yukarıda, “Ebedî Şef” ölünce, matbûâtın tamâmı gibi bu gazetenin de, nasıl bir tapınış tavrıyle haberler, makâleler neşrettiğini bahis mevzûu etmiştik…)

Hüseyin Câhid’in, “Millî Şef”in Yahûdi tarafdârı siyâsetine tercüman olan bir başmakâlesi

Hüseyin Cahid’in biraz aşağıda tam metin hâlinde nakledeceğimiz başmakâlesi, Kemalist Totaliter Rejimin Yahûdi mes’elesi karşısındaki resmî tavrını ak̃settiriyordu. Bu husûsu, Muharrir, bizzât kaydediyor. Dîğer taraftan, makâlesinde işlediği noktainazarın “yüksek ve salâhiyetdâr Devlet adamlarına” âid olduğunu söylemekle, “Millî Şef”i işâret etmiş oluyor; zîrâ, mâlûmdur ki bir totaliter rejimde, totaliter şef her şeydir, bütün Sisteme hâkim olan onun irâdesidir. Binâenaleyh, makâledeki al̃âkadâr pasajı bu anlayışla değerlendirmek l̃âzım gelir:

“Bunu en katî bir lisan ile temin edebilmeğe salâhiyettarım. Bu sözleri yalnız kendi mülâhaza ve düşüncem, kendi görüş ve kanaatim eseri olarak söylemiyorum. Ankarada yüksek ve salâhiyettar devlet adamlarımızın telâkkilerinin ve noktai nazarlarının böyle olduğunu görmekten mütevellit bir katiyet ile şu satırları yazıyorum.”

Kaldı ki bu husûsu böyle açıkça belirtmemiş olsaydı dahi, makâlesinin, İnönü’nün, Yahûdi milleti hakkında, tâ Lozan günlerinden, bil̃âhare Haziran-Temmuz 1934 Trakya Hâdiselerinden beri beyân edegeldiği tel̃âk̆k̆î ve tavrına (ki bunları yukarıda bahis mevzûu etmiş bulunuyoruz) tamâmen muvâfık olduğu müşâhede ediliyor.

 

WhatsApp Image 2022-09-05 at 14.00.39.jpeg

(Akşam, 12.12.1952, ss. 1 ve 2)

Kuvvetli kalemini hep Avrupacılık, İttihâdcılık ve Kemalizm lehinde, Müslümanlık, Müslümanlar ve Allâh ak̆îdesi aleyhinde kullandı. Müslümanlık ve Allâh akîdesi, onun, Cemâatinin, Farmasonların, bilcümle fanatik Kemalistlerin nazarında “İrticâ”dır ve “her görüldüğü yerde ezilmelidir”! 1952’de, Ulus’un Başmuharririydi ve “hortlıyan İrticâ”a, yânî Müslümanları boğan cenderenin bir parça gevşetilmesine karşı başlatılan kampanyaya, bilcümle fanatik Kemalistlerle berâber, o da katılmış, bütün Kemalistleri, “İrticâ”a karşı “tek cephe” olmıya dâvet etmişti:

“Korktular, sindiler, fırsat beklediler. Partiler çoğalıp rekabet ve mücadele başlayınca, iktidar mücadelesini kazanmak için her silâh meşru görüldü. İrticaa dayanarak iktidara gelme devrinde irticaın şımarmaması kabil olamazdı. İşte şimdi bu şımarıklığın dalgaları arasında çırpınıyoruz. İrtica, meydanı serbest bulmuştur.İrticaa karşı mevcut ceza hükümleri ihmal edilmiştir. Bundan başka partizanlık dolayısile Demokrat iktidar irticaı sanki âdetâ teşvik etmiştir. İşin nereye varacağı düşünülmemiştir. Muhalifler, en ufak vesilelerle askerî mahkemelere sevk olunacak derecede şiddet görürlerken, memleket ve inkılâbı mahvedecek neşriyat ulu orta yürüyebilmiştir. Bugünkü duruma esef edilir, fakat hayret edilmez. Bu hal önlenmezse neler olabileceğini anlamak için 31 mart vakasını hatırlamak, bu kâfi gelmiyorsa komşularımızın haline bakmak münasip olur. Tehlikeyi önlemek için, bütün inkılâp taraftarlarının, bir hayat ve memat mücadelesi içinde bulunduklarını anlayarak, samimî ve hakikî bir işbirliği yapmaları ve irtica ve taassuba karşı tek cephe vücuda getirmeleri lâzımdır.”

O ve onun gibilerin bu “İrticâ ve Taassub” yaftası altında Müslümanlığa “karşı tek cephe” dâveti, 27 Mayıs 1960 İhtil̃âl̃iyle meyvasını verecekdir…

*** 

Hüseyin Câhid'in, “Millî Şef”in ve Kemalist Totaliter Rejimin Yahûdi mes’elesine dâir noktainazarını  ak̃settiren başmakâlesinin tam metni

Hüseyin Cahid’in, hem Kemalist Totaliter Rejimin, hem de başındaki Totaliter Şefin, İkinci Cihân Har̃bi şartlarında nasıl Yahûdi Cephesi saflarında yer aldığını gösteren başmakâlesini aynen ik̆tibâs ediyoruz. Mustafa Kemâl̃’in havradaki resmî cenâze âyininden on gün kadar sonra, Yeni Sabah gazetesinin 24 Ocak 1939 târihli nüshasında (ss. 1 ve 3) intişâr eden, büyük târihî kıymeti hâiz işbu makâle, aynı zamânda, Türkiye'deki Mütehakkim Zümrenin başlıca unsuru olan Sabataî Cemâat̃i ile Yahûdi Âlemi arasındaki dayanışmanın da bir vesîkasıdır.