23 Eylül 2017

Musul-Kerkük’ün geri alınması ve IKBY referandumu

Şeytanlığı ile meşhur İngiliz, Lozan'da Irak sınırını anlaşma dışında tutar.

Zira Irak; hem petrolleri, hem de Körfez'e yani henüz işgal altında tuttuğu Hindistan'a ulaşmanın yolunu kesmek için Türklere bırakılmaması gereken stratejik bir yerdir.

Çünkü Hindistan'daki Müslümanlar hem halifeye bağlıdır, hem de bütün yokluğa rağmen Anadolu'ya yardım göndermektedir.

TBMM, Kuvayı Milliye güçlerini tasfiye ederek, Yunan ordusunun hezimetini geciktirmiş, buna rağmen topraklarımızdan Yunan gecikmeli olarak def edilmiştir.

Yani ortada “zafer” kazanmış bir Türkiye var. Ve bu Türkiye, Musul, Kerkük konusunda, İngiliz'e hâlâ gebedir.

Irak adına İngilizci Nuri Said, Türkiye adına Hariciye Vekili Tevfik Rüştü (Aras), mağrur İngiliz adına ise düşük seviden biri, büyükelçi Ronald Charles Lindsay'in imza ettiği, Ankara Anlaşması imzalanır.

5 Haziran 1926'da imzalandığı ilan edilen anlaşma, 18 Temmuz 1926'da resmi gazetede yayınlanır.

Anlaşma 3 bölüm ve 18 maddeden oluşur.

Anlaşmaya göre; Türkiye-Irak Sınırı için, 29 Ekim 1924'de Cemiyet-i Akvam'da kararlaştırılan “Bürüksel Sınır Çizgisi” geçerli olacak. (madde 1)

Hudut tespiti için “Tahdid-i Hudut Komisyonu” kurulacak. Komisyon 2 Türk, 1 Iraklı, 1 İngiliz'den oluşacak. Komisyona İsviçre, bir İsviçre vatandaşını başkan olarak atayacak. (m.3)

Taraflar sınırı değiştirmeye kalkmayacak. (m.5)

Musul ve Kerkük'e karşı İngilizler Erbil, Süleymaniye'yi teklif etmişler, Ankara bununla bile ilgilenmemiş.

Bu sayede Türk ve Kürt şehirleri Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye Irak'ta kalacak.

Irak hükümeti; ister özel, isterse de devlet, Irak'a bırakılan yerlerde petrol gelirlerinin yüzde 10'unu 25 yıl süre ile Ankara'ya ödeyecek. (m.14)

Türkiye isterse bu haklarını 500 bin sterline devredebilecek. (m.14) (Beş kuruş alamdan devretmişiz)

Ülkeler kendilerini tehdit eden unsurlarla ilgili sınırdan 75 km girip operasyon yapabilecek. (m.10)

Taraflar bu anlaşmayı 2 yıl içerisinde müzakere edebilecek ve bu anlaşma 10 yıl geçeli olacak. (m.17)

Kararlar ittifakla değil, oy çokluğu ile alınacak. (Çoğunluk karşı tarafta…) Oyunu, Irak'ta hezimete uğratıp esir aldığımız İngiliz kurgulayacak, masraflar ise Ankara ve Bağdat tarafından karşılanacak. (m.3)

Bürüksel hattı denilen şey, Türkiye-Irak sınırının İngiliz tarafından önceden belirlenmiş haritasıdır.

Görüleceği üzere Türkiye haklarını savunmamış, dönemin yöneticileri topraklarımızı İngilizlere teslim etmiştir.

O gün Irak'ta İngiliz kuklası bir yönetim vardır. Hatta Irak'ı Osmanlı topraklarını bir cetvelle kurnazca çizen, Faysal'ı Irak'a kral yapan, İngiliz casus Gertrude Bell yönetmektedir.

Kimseyle istişare edilmeden alelacele imzalanan hudut anlaşması, CHP'lileri bile rahatsız etmiş, kızgınlıklara yol açmıştır.

Tartışmalar öyle şiddetlenmiş ki, hariciye vekili Tevfik Rüştü, CHP'lileri ikna edemeyince kürsüye İsmet İnönü'yü davet eder.

Ali Fuat Cebesoy, Musul ve Kerkük vs. toprakların kaybını, dönemin yöneticilerinin İngiliz dostluğuna bağlıyor.

Rıza Nur'un Lozan günlüklerinde ifade ettiği gibi, dönemin Lozan heyeti gecelerini İngiliz ajanı Clare Sheridan ile geçirmektedir.

“Sade Türk Kahvesi” adıyla Türkçe hatıratı da yayınlanan ve hep dünya liderlerinin yatağında sabahlayan bu ajanın büyük hatırı olmalıdır. Yoksa koskoca topraklar neden verilsin ki?

Buna rağmen Irak'taki bazı Osmanlı paşaları Irak ile Türkiye'yi birleştirmek ister. Bu kapsamda Bekir Sıtkı Paşa, Ankara anlaşmasını imzalayan yönetime darbe yapıp yönetimden uzaklaştırır.

Birleşme niyetleri İngiliz'den gizlenir ve görüşmeleri için Ankara'ya hareket eden Bekir Sıtkı Paşa yolda suikasta uğrar ve öldürülür. İhsan Doğramacı'nın kayınpederi olan başbakan Hikmet Süleyman Bey de İngiliz tarafından yapılan karşı darbe ile görevden uzaklaştırılıp hapsedilir.

İngilizci Nuri Sait paşa yine iktidara gelir.

10 yıl sonra yani 1936'da anlaşma geçerliliğini yitirmiştir ama Türkiye bir türlü harekete geçip, emanet duran topraklarını geri almaz.

Şimdi pek çok haber ve köşe yazısında Irak'ın toprak bütünlüğü bozulursa, Ankara Anlaşması gereği Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ü geri alabileceğini yazıyor.

Söz konusu muahede de böyle bir hüküm yok. Birileri yazıyor, diğerleri de gerçekmiş gibi iktibas yapıyor. Gerçekler, Yılmaz Altunsoy'un “Yitik Şehir Musul'un anahtarı” kitabından okunabilir.

Kısaca eski Türkiye'nin derdinin toprak değil, milletin geçmişle, değerleri ve inancıyla bağını koparmak olduğu gün gibi ortada.

Irak ile birleşmek hayal olmuş ancak önümüzde Musul ve Kerkük'ü geri alma fırsatları duruyor.

Türkiye'nin bölgeye yönelik dengeli politikası buna mı yönelik, yoksa başka bir hesap mı var? Bu konuya devam edeceğiz. Ancak son MGK, Bakanlar Kurulu toplantısı ve TBMM'nin olağanüstü toplantıya çağrılması sadece Irak ya da IKBY ile ilgili değil aynı zamanda Suriye ile ilgilidir.

Barzani'nin Türkiye'ye iltihak için çalıştığı iddiası ise hayalden öte bir şey değil.