Mutluluk ve Değer Temennisi olarak Türkistanlılık
Türkistanlıların gelecek tasavvurlarında ne var? İnsanlık adına neler düşünüyorlar?
Modern
olan, klasik metinlerde ve özellikle Kutadgu Bilig’de öne çıkan, mutluluk kavramı ile eş güdüm halinde
ilerle(ye)medi. İki dünya savaşı sonrası, belki de çok geç fark edilen bu durum
bilim sihrinin çözülmesine ve insanların bilimin var ettiği gücü sorgulamasına
yol açtı. Japonya’da patlayan bombalar adeta modern illüzyonu da parçalamış
gibi oldu. İşte tam burada karanlık yahut “orta çağ” diye ötekileştirilen veya
daha öncesine ait olan ama zaman üstü mahiyet taşıyan kavramlar ve değerler
yeniden kendisini arka planda bağrışmaya başladı. Teknik ve bilim becerisi çok
yüksek olan insanlar ve toplumlar ne yazık ki mağaradaki atalarının
sağduyusundan mahrum hale düşmüşlerdi. İşte bu durumda yeniden değerler akla
gelmeye başladı. Mağaradan yeniden çıkma gerekiyordu. Değer zemini ve ahlakı
olmayan bir çağ kendisini tahribe yönelmiş idi. Bugün ABD ve Rusya arasında
süren nükleer itiş kakış ve çemkirme hali de aslında tam bu resmi tamamlar
mahiyette değil midir? Değer dünyası zayıf bireylerin seçtiği yöneticiler ve
siyasetler, ellerindeki silahları yanlış kullanarak tarihi bir insanlık
trajedisine doğru sürüklemişlerdi. Evet demokrasinin somut kriterleri sandık,
seçimler ve benzeri işlemler uygulanıyor ama soyut kriterlere kurnaz ve kaba
bir siyasi domuşukluk izini vuruyordu. Nobran zamanlarda insanlar varlığı ve
var oldukları zemini sorgulamaya başladırlar. Bu trajedi nasıl önlenecekti?
1945’ler sonrası dünyada modern bilim anlayışından
epistemolojik ve metodolojik kopuşlar yaşanmaya başlandığı erbabının malumudur.
Bu yaklaşım gerçeğe ve moderne “post” bir mevziden bakışı söz konusu kıldı.
Tarih de bu cümleden etkilenen bilim alanlarından biridir. İnsanın yeniden
insanlığını keşfi yolunda kendine mürüvveti olarak görülebilecek sorgulamalar
pozitif mantaliteyi farklı alanlardan sorgulamaya başladı. Bu bir eleştirel
bakış idi. Bilim, felsefe ve edebiyat gibi alanlarda atom bombacı zihniyet ve
hareket eleştirilmeye başlandı. Sanayileşme ve sömürgeciliğin gayrı meşru
çocuğu olan bilim anlayışının doğurduğu bireylerin oluşturduğu ağır trajik
dünya ve Orwel’in 1984 romanındaki distopik manzarayı var eden zihniyet ciddi
manada deşilmeye başlandı. Modernin tahtındaki akbabalar hâlâ insanlığı mutsuz
ve değersiz bir yerden görmeye çalışıyor. Medeniyetçi bir akım insanlık için
henüz harekete geçmiş de değildir. Sanayi-sömürge toplumunun medeniyeti
insanlık için teknik ve bilim sahibi ama vicdan ve ahlak mahrumu “org”lar icat
ederek trajik bir sona doğru insanlığı sürükledi. Ta ki iki dünya savaşının
yıkımları arasından ateş ve gözyaşı arasından bazı itirazlar duyulmaya
başlandı. Sartre gibi tipler kendi ucube medeniyetlerinin içinde insanlığı
aramaya çalıştılar. Fransız ihtilali ve aydınlanma gibi büyüler bile insanlık
için artık çıkışı göstermeyen kısır döngüleri ifade ediyordu. Teknik bir
zorbalık insanlığı esir almış ve mutluluk medeniyetinin hatırlanmaması için
mankurtlar ordusu üretim bantlarından her gün sokaklara dökülmeye devam ederek
tarih Benjamin’in geriye bakan ve ileri sürüklenen meleği gibi bir yıkıma doğru
insanlığı götürmüştü. İnsanı tüm bağlarından kurtarıp özgürleştirip ayakları
üstüne kaldırdığını iddia eden evrensel ahlak dünyası ardında yıkılmış şehirler
ve hayatını kaybetmiş milyonlar bırakmıştı. Kendi merkezini bile böyle tahrip
eden bu dünya sömürdüğü ülkelerdeki tüm kaynakları ve değerleri de
fosilleştirerek iş görmez hale getirdi. Lakin günün sonunda mutluluk ve değer aramaya
başladığında dönüp bakacağı yer kendi eliyle mahvettiği o kadim yerler
olacaktı. Lakin orada da bir sorun vardı teknik-bilim bireyleri orada da
sömürgeci kültürle yetişmiş ve kendini hatırlayamaz halde idiler. Hülasa
insanlık kendi kazdığı çukurda fena halde debelenmekteydi.
Bunlar
yaşanırken Doğu derin bir uyku içerisinde idi. Kendine dair kavramları ve
mefhumları ya unutulmuş ya da fantezi tarzında hatırlanır olmuştu. Hayat
mefhumunu bunlardan almıyordu. Bir dünya kendisi üzerine kendi geçişi, hali ve
geleceği üzerinden konuşamıyor, düşünemiyor ve harekete geçemiyordu.
Reaksiyonlar her yerde hamle gücünü baskılıyordu. Türkistan da bahsettiğimiz bu
kaba ve kurnaz saldırından masun kalmadı. Modern zamanlar orada da ağır şekilde
hükmünü yürüttü. Lakin oralarda yaşananlar iki dünya savaşının kurbanları kadar
şanslı değillerdi. Kimlikleri, geçmişleri ve gelecek talepleri nedeniyle
görmezden gelinecek ve duymaza verilecek bir topluluk idi. İnsan olmaları bile
sorgulanır halde idi. Türkler için 21. Yüzyıl “mutluluk ve değer” zemininde ve
mefhumunda teknik ve bilimin insanlık için fayda oluşturacağı bir perspektif
ile düşünülmesi zarureti bahsedilen bu sebeplerle söz konusudur. Mutluluk
burada bir duygu durumu değil bir olgunlaşma ve gelişme mefhumunda kullanılmaktadır.
Türkistanlılık düşüncesi bu meyanda bir mutluluk ve değer kavramı olarak
insanlığın geleceğinde bir etnik güruhun değil medeniyetçi milliyetçi bir
insanlık anlayışının gelecek tasavvurudur. Bu temenni ile ortaya atılmış ve
gelecek adına bir umut olması temennisiyle hala yazılmaya devam edilmektedir. İnsanlık
için geçmişte değer ve mutluluk var eden bir medeniyetin mensuplarının
medeniyetçi milliyetçiliği de bu zeminde yükselecektir. Modern zamanlara modern
kavramlar içinden kadim ve eskimeyen değerler sunmak zamanın ruhuna ruhun
zamanını hatırlatmak yanlış olmasa gerektir. Kuru güç ve kaba kuvvet davası ise
mevcut karanlığa bir yenisinin eklenmesi ötesinden mana taşımamaktadır.
Türkistan tüm kaynakları ile insanlık adına erdemli bir ahlak ve şehir kurmanın
zemini olmalıdır. Farabî ve İbn Sina odaklı daha önce yazılarımızda ele
aldığımız hususlar Türkistanlılığın esas zeminidir. Ahlaku’l-fazıla,
medenitu’l-fazıla hep bu siyakta görülmelidir. Retorik birer ezber olmanın
yahut ideolojik söylemler oluşturmanın ötesinde hayat ve insanlık içeriğinden
okunmalıdırlar. Bu yolda Türkler için kendi medeniyet merkezli tarih idraki ile
toplum-devlet-şehir teşekkül eder ve ok-yay medeniyeti yeniden oluşursa
şüphesiz bu insanlığın alternatif bir umudu olacaktır.
Vesselam