Namazı kılanı gördü, hidayete erdi
Bütün hidayet öykülerini büyük bir keyif ve heyecanla okur, detayları üzerinde dikkatle durur, aramıza yeni katılan kardeşlerimizin Müslüman olma sebepleri üzerinde derin derin tefekkür etmeye çalışırım.
Hani
şair diyor ya;’’Her eylem yeniden diriltir beni’’ Okuduğum ve dinlediğim her
hidayet öyküsü de eylemin şairi dirilttiği gibi diriltir beni.
Duyduğum
her kelime-i şahadet her müslüman gibi beni de tarifsiz bir huzur ve saadete
gark eyler. Alemde bildiğimiz, gördüğümüz, duyduğumuz her şeye Esma’nın bir
tecellisi olarak baktığımızda hidayet öykülerinin esma sarayında bize
kapılarını araladığı Esma’nın adı El-hadi ismi şerifidir. Bugün İslam
dünyasının içinde bulunduğu içler acısı haline rağmen gönül coğrafyamızda
meydana gelen onca işgale,onca katliama, onca savaşa rağmen varlığını birliğine
dönüştürecek bütün insanlığı İslam’ın diriltici soluğuna çağıracak, süper güç
kurum ve kuruluşlardan yoksun olmasına rağmen her dinden, ırktan, ülkeden
insanların akın akın islam’a koşması karşısında insanın şu ayeti kerimenin yüce
manasını yüksek sesle haykırmak geliyor içinden:
’’ALLAH katında din İslam’dır.’’
Alem’de
Adem’in şahit olduğu ve olabileceği en büyük ve en kutlu buluşma İnsan ve İslam’ın
buluşmasıdır. Hz.Adem’den mahşer sabahına kadar devam edecek olan hak-batıl
mücadelesinin bir boyutu da söz konusu bu buluşmaya köprü kurma yahut duvar
örme mücadelesidir. Size birinci ağızdan bir hidayet öyküsü aktaracaktım. Öyküye geçmeden önce yukarıdaki cümleleri
kurmadan edemedim. Birkaç dostla birlikte bir STK’da oturmuş, çay içiyor, muhabbet
ediyoruz. Muhabbetin tam ortasında alışılmadık bir şey oluyor. Bir genç
kendisine misafir olan arkadaşını alarak yanımıza geliyor ve coşkulu bir ses tonuyla
şöyle diyor: ’’yeni Müslüman olan ve bizleri ziyarete gelen arkadaşımla sizleri
tanıştırmak istiyorum.’’
Ben
hemen atılıyor ‘’Türkçesi var mı?’’diye soruyorum.
Genç,’’evet
hocam hem de çok güzel Türkçe konuşuyor’ deyince kardeşimizi yanımdaki boş
koltuğa davet ediyorum. O boş koltuk çok hoş bir sohbete sahne oluyor. İman
anahtarı ile islam ailesine dahil olan Abdullah kardeşimiz ile neden ve nasıl
Müslüman olduğu üzerine hatırı sayılır bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. İşte o
söyleşinin özeti:
-Aramıza
hoş geldin Abdullah!
-Hoşbulduk
-Merak
ettim, önceki ismin ne idi?
-Constantin
-Neden
Müslüman olduğunu öğrenebilir miyiz?
-Müslüman
olmadan önce hristiyandım, okuldaki din öğretmenlerimizin anlattıkları
hristiyanlık bana çelişkilerle dolu geliyordu. Kendime içinde çelişki olmayan
bir din arıyordum, İslamı buldum.
-Peki
nasıl Müslüman olduğunu da anlatır mısın?
-Müslüman
oluncaya kadar Bükreş’de hiç Müslüman görmedim. Bir gün Suriyeli bir mülteci
ile tanışıp arkadaş oldum. Onu namaz kılarken gördüm. Çok etkilendim. Bende
kılabilir miyim? dedim. İnanırsan çok kolay,dedi. Nasıl yani,dedim. Kelime-i Şahadet
getirerek Müslüman olabilirsin, dedi. Böylece
Müslüman oldum.
-Namazı
gördün, hidayete erdin, Müslüman olmaya karar verdin yani
-Aynen
öyle oldu.
-İnşallah
Haciyi hacı yaparsın
-Pek
anlamadım nasıl yani?
-Uzun
yıllar Türkiye’de futbol oynayıp teknik direktörlük yapan Haci yok mu? İnşallah
Romanya’ya gidince onun hidayetine de vesile olursun. Haci’yi hacı yaparsın.
Yani hacca giden hacı olur. Biz beceremedik, başaramadık. İnşallah sen başarırsın.
Bu
latifemiz Abdullah kardeşimizi hayli güldürüyor. Bizde ona eşlik ediyoruz tabi.
Ne
diyelim:
‘’İmandan
nasibi var ise şayet
İnsanı
elbette bulur hidayet’’