11 Haziran 2022

Namazı kılanı gördü, hidayete erdi

Bütün hidayet öykülerini büyük bir keyif ve heyecanla okur, detayları üzerinde dikkatle durur, aramıza yeni katılan kardeşlerimizin Müslüman olma sebepleri üzerinde derin derin tefekkür etmeye çalışırım.

Hani şair diyor ya;’’Her eylem yeniden diriltir beni’’ Okuduğum ve dinlediğim her hidayet öyküsü de eylemin şairi dirilttiği gibi diriltir beni.

 

Duyduğum her kelime-i şahadet her müslüman gibi beni de tarifsiz bir huzur ve saadete gark eyler. Alemde bildiğimiz, gördüğümüz, duyduğumuz her şeye Esma’nın bir tecellisi olarak baktığımızda hidayet öykülerinin esma sarayında bize kapılarını araladığı Esma’nın adı El-hadi ismi şerifidir. Bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu içler acısı haline rağmen gönül coğrafyamızda meydana gelen onca işgale,onca katliama, onca savaşa rağmen varlığını birliğine dönüştürecek bütün insanlığı İslam’ın diriltici soluğuna çağıracak, süper güç kurum ve kuruluşlardan yoksun olmasına rağmen her dinden, ırktan, ülkeden insanların akın akın islam’a koşması karşısında insanın şu ayeti kerimenin yüce manasını yüksek sesle haykırmak geliyor  içinden: ’’ALLAH katında din İslam’dır.’’

Alem’de Adem’in şahit olduğu ve olabileceği en büyük ve en kutlu buluşma İnsan ve İslam’ın buluşmasıdır. Hz.Adem’den mahşer sabahına kadar devam edecek olan hak-batıl mücadelesinin bir boyutu da söz konusu bu buluşmaya köprü kurma yahut duvar örme mücadelesidir. Size birinci ağızdan bir hidayet öyküsü aktaracaktım.  Öyküye geçmeden önce yukarıdaki cümleleri kurmadan edemedim. Birkaç dostla birlikte bir STK’da oturmuş, çay içiyor, muhabbet ediyoruz. Muhabbetin tam ortasında alışılmadık bir şey oluyor. Bir genç kendisine misafir olan arkadaşını alarak yanımıza geliyor ve coşkulu bir ses tonuyla şöyle diyor: ’’yeni Müslüman olan ve bizleri ziyarete gelen arkadaşımla sizleri tanıştırmak istiyorum.’’

Ben hemen atılıyor ‘’Türkçesi var mı?’’diye soruyorum.

Genç,’’evet hocam hem de çok güzel Türkçe konuşuyor’ deyince kardeşimizi yanımdaki boş koltuğa davet ediyorum. O boş koltuk çok hoş bir sohbete sahne oluyor. İman anahtarı ile islam ailesine dahil olan Abdullah kardeşimiz ile neden ve nasıl Müslüman olduğu üzerine hatırı sayılır bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. İşte o söyleşinin özeti:

 

-Aramıza hoş geldin Abdullah!

-Hoşbulduk

-Merak ettim, önceki ismin  ne idi?

-Constantin

-Neden Müslüman olduğunu öğrenebilir miyiz?

-Müslüman olmadan önce hristiyandım, okuldaki din öğretmenlerimizin anlattıkları hristiyanlık bana çelişkilerle dolu geliyordu. Kendime içinde çelişki olmayan bir din arıyordum, İslamı buldum.

-Peki nasıl Müslüman olduğunu da anlatır mısın?

-Müslüman oluncaya kadar Bükreş’de hiç Müslüman görmedim. Bir gün Suriyeli bir mülteci ile tanışıp arkadaş oldum. Onu namaz kılarken gördüm. Çok etkilendim. Bende kılabilir miyim? dedim. İnanırsan çok kolay,dedi. Nasıl yani,dedim. Kelime-i Şahadet  getirerek Müslüman olabilirsin, dedi. Böylece Müslüman oldum.

-Namazı gördün, hidayete erdin, Müslüman olmaya karar verdin yani

-Aynen öyle oldu.

-İnşallah Haciyi hacı yaparsın

-Pek anlamadım nasıl yani?

-Uzun yıllar Türkiye’de futbol oynayıp teknik direktörlük yapan Haci yok mu? İnşallah Romanya’ya gidince onun hidayetine de vesile olursun. Haci’yi hacı yaparsın. Yani hacca giden hacı olur. Biz beceremedik, başaramadık. İnşallah sen başarırsın.

Bu latifemiz Abdullah kardeşimizi hayli güldürüyor. Bizde ona eşlik ediyoruz tabi.

Ne diyelim:

‘’İmandan nasibi var ise şayet

İnsanı elbette bulur hidayet’’