20 Ekim 2021

​Nankörlüğün faturası bir gün mutlaka kesilir

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır deyimini kullanırız sürekli... Zira millet olarak vefalıyız.

Bize yapılan her iyiliğin farkında olur, zamanı geldiğinde teşekkür etmesini biliriz.

Bazen küçücük iyilik ve ikramlar, bazen de hayatımızın seyrini değiştiren iyilikler ve güzellikler tarafımıza ihsan edilir. Her biri için muhataplara defalarca teşekkür ederiz. Bu iyiliklerin karşılığını vermek için fırsat kollarız.

Bu davranış erdemli insanlara has olan bir özelliktir. Kulun kula vefasıdır bu!

Kulun kula bu denli vefası ortadayken, kulun yaratan ve yaşatana vefası daha fazla önem arz etmez mi?

Vefanın kelimeyle tarifi şükür olarak ifade edilebilir.

Bu sebeple, şükretmek için çok büyük gerekçelerimiz vardır.

Milyonları teklif etseler vermeyeceğimiz kulağımız, karşılığında dünyayı teklif etseler yine de vermeyeceğimiz gözümüz ve yokluğunu düşündüğümüzde kâbus görmeye yol açan birbirinden değerli organlarımız vardır.

Allah'ın bize bilabedel ikram ettiği böbreği düşünün, insan için ne kadar önemli olduğunu...

Yaklaşık 10 cm büyüklüğünde olan böbrekte 1.200.000 süzgeç ve süzgeçleri birleştiren 34 km uzunluğunda süzgeç kanalı bulunmaktadır. Küçücük olmasına rağmen günde yaklaşık 200 litre kanı dönüştürmektedir. Böbrek kanda bulduğu 3.000 farklı kimyasalı test eder ve faydalılarını bırakıp zararlılarını süzerek idrar yoluyla dışarı atar.

Tüm bu özellikleri ile insan böbreği taklit edilmesi asla mümkün olmayan yaratılış harikası ilahî bir makinedir.

İnsanı böyle muazzam şekilde yaratan Allah'a kulun şükretmesi, binlerce kez hamd etmesi vacip dolmaz mı?

Zenginliği ile ün kazanan birine verilen nimete şükrün değerini ve dünyanın değersiz oluşunu anlatmak için iki soru sorulmuş.

Birinci soru su olmuş;

“Kavurucu çölün ortasında günlerce susuz kalsan ve karşına biri çıkıp, ‘sana bir bardak su vereceğiz ama karşılığında dünyanın yarısını vermen gerekecek’ teklifi sunulsa ne yapardın?”
Biraz düşündükten sonra adam, “dünyanın yarısını verirdim” cevabını vermiş.

İkinci soru da şu olmuş:
“İçtiğin suyun bir müddet sonra vücuttan dışarı atılması gerekecek. İdrar yolunda tıkanma olsa ve sancılar başlasa, bu sıkıntının giderilmesi için dünyanın diğer yarısı senden istense ne yapardın?”
Adam biraz düşündükten sonra, “Onu da verirdim” cevabını vermiş.

Her şeyimizi uğruna feda ettiğimiz dünyanın bir bardak su değerine sahip olmadığını, bunun yanında bize kana kana içmek için sular ihsan edildiğini, içtiğimiz suları sorunsuz, sancısız vücuttan çıkardığımızı düşündüğümüzde şükrün anlam ve değerini idrak edemeyecek miyiz?

Her bir organın paha biçilemez değeri bulunmaktadır, birçoğunun farkında olmadığımız...

Şu bir gerçektir: İnsan elinde bulundurduğu değerin farkında olmaz. Farkında olmadığı için de değerini idrak edemez. İdrak edemediği için de karşılığını verme düşüncesinde olmaz.

Yaşadığımız salgın sürecinde malûm hastalığa yakalanıp solunum sorunu yaşayanlar, özellikle de entübe olanlar nefesin ne kadar büyük değer taşıdığını sağlıklı insanlardan çok daha iyi anlayacaklardır.

Kanuni Sultan Süleyman bu hususu mısralara şu şekilde dökmüştür:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Yönetim-toplum arasında hizmet-teşekkür iletişiminin bulunması şükrün bir çeşididir. Ancak bu hususta da eldeki nimetlerin kıymeti yeterince bilinmemektedir.

Kaddafi’nin Libya’sında zorunlu ihtiyaç sayılan su ve doğalgaz ücretsizdi. Evlerdeki elektrik de bedavaydı. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden Libya halkı bedelsiz faydalanıyor, hastalar hiçbir ödeme yapmadan ilaçlarını alabiliyorlardı.

Diğer taraftan; Kaddafi devrilmeden önce dünyada borcu en az olan devlet Libya’ydı. Bu dönemde Libya IMF ve Dünya Bankası kredisi kullanmamıştı. Kaddafi döneminde yurt dışında okuyan öğrencilere 1650 Euro geri ödemesiz burs ödenmekteydi.

Libya’da böyle bir ortam varken halk isyana kalkışmış ve liderlerini Batılı vampirlere yem olarak teslim etmişti. Sonrası ortada…

Libya’daki durum eldeki nimetin kıymetinin bilinemediği gerçeğini gözler önüne sermiştir. Nimetlere şükürsüzlük nankörlüktür.

Burada bir konunun unutulmaması gerekir: Nimetin kıymeti bilinmezse sonu felaket olur. Beşerin sunduğu hizmete nankörlük sefalet ve esareti, Allah’ın verdiği nimete nankörlük dünyada huzursuzluğu, ahirette ise ebedi azabı meydana getirir.