Nasıl bir kulluk?
Bir dostum şöyle bir mesaj atmış, “Bugün sabah namazına kalktım, namazımı kıldım kuşluk vaktine kadar Kuran okudum sonra besmele ile bir güzel kahvaltı yaptım. Kahvaltıdan sonra nimetleri veren rabbime şükrettim. Öğlen vakti yaklaşırken güzelce abdestimi aldım, camiye gittim. Namazdan dönünce evde bir saat kadar kaylule yaptım. Uyandıktan sonra akşama kadar kitap okudum. Akşam yemeğimi yedim. Bu arada namazlarımı da ihmal etmedim. Saat oldu 11… Yastığa başımı koydum ve muhasebe yaptım. Ne güzel bir gündü değil mi? Hep ibadet ile meşgul oldum. Neredeyse hiç günah işlemedim. İçimden geçen kötülük varsa da rabbime tevbe eder af dilerim…”
Bana biraz garip geldi ve sizinle de paylaşmak istedim ona yazdığım mesajı.
Hiç düşündük mü? Allah
bizden böyle bir kulluk mu istiyor? Namazını kılı orucunu tut yan gel yat? Bize
örnek olması için gönderdiği insanlığın serveri olan Peygamber efendimiz
sallallahu aleyhi vesellem’e ilk vahiy geldiğinde telaş ile evine kapanmıştı.
Sonrasında ilk gelen vahiyde Allah cc. Peygamber efendimize “Ey örtüsüne bürünmüş
olan, kalk ve uyar” diyordu.
Kalk ve uyar ne demek?
Elbette peygamber efendimizin ümmetine karşı bir rehberlik etme görevi vardı ve
Allah cc. bu görevi tebliğ ediyordu peygamber efendimize… Peki biz kullarına
neden bu görev tebliğini Kur’an’ı kerimle duyurdu. Yani bu ayetler sadece Allah
ile peygamber efendimiz arasında cereyan eden bir ilişkiye mi mahsus? Elbette
öyle değil. Eğer öyle olsaydı Kur’an bir rehber değil tarih kitabı olmuş
olurdu.
Peki biz kimi
uyaracağız? Biz peygamber miyiz? Etimiz butumuz ne ki bizim? Uyarmak ne demek?
Allah’ın kalk ve uyar emrini biz nasıl tatbik edeceğiz? Madem merak ediyoruz o
zaman sahneyi değiştiriyoruz.
Yedi Emirler
İstanbul Fatih’te yedi
emirler kabristanı vardır bir sokak arasında. Yedi Allah dostu yatar. İsimleri Seyyid
Abdulgafur, Seyyid Abdurrahman, Seyyid Abdurrahim, Seyyid Cafer, Seyyid Hamza,
Seyyid Ukayl ve Seyyid Abdulaziz’dir. Bu yüce gönüllü insanlar Buhara’dan
kalkıp İstanbul’un fethine katılmak için gelmişler ve burada kalmışlardır. Yani
müjdelenmiş askerdirler (nimelceyş). Onları Buhara’dan kaldırıp İstanbul’a
getiren şey ne olabilir?
Onlar, yazının başında
bahsettiğim gibi bir kullukla yetinmediği ve rabbimizin kalk ve uyar emrini
yerine getirmek istediği için Buhara’dan kalkıp İstanbul’a gelmişlerdir. Allah
bize kalk diyor; oturma, uyar… Uyarmak sadece ikaz anlamına gelmez. Aynı
zamanda madden ve manen dokunmaktır, enerji saçmaktır. Uyarmak hareket
etmektir…
İslamın beş emrinin
özünde de hareket ve enerji vardır aslında. Şehadet getirmek bir defalığa
mahsus değildir. Her an şehadet etmektir gerekli olan. Nasıl yani sürekli
“eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasulüh” mü
diyeceğiz? Evet diyeceğiz ama oturduğumuz yerden değil. Allah’a dair bir iz
bulacağız bunun için hem maddi hem de manevi hareket gereklidir… Namaz kılmak
da hareket ve enerji gerektiren bir ibadettir. Zekat, oruç, hac… Bu ibadetlerin
hepsinin özünde hareket ve enerji vardır.
O halde büründüğümüz örtüleri
üzerimizden atalım ve kalkalım.