16 Temmuz 2016

Ne diyeyim, Allah sizi dahi mülteci etmesin…

Zaman zaman ‘insanın en dibe vurmuş hali hangisidir' diye sorarım kendime.

Çoğunlukla da yaratılanlar içinde en şereflisi ve üstünü kılınan insanın Yaradanına ihanet edercesine kendini düşürdüğü, değersizleştirdiği anlara şahit olduğumda.

Evet, güzel, temiz, helal şeylerden rızık verilmiş kul, Allah'ın gücüne gitmesine aldırış etmeden sürekli çirkin, pis, haram şeylerden nemalanmayı tercih ederken gerçekten en dibe vurmuş hali hangi halidir acaba?

İnsanın kendisini insanlığından çıkarıp işe yaramaz bir çaput parçasına ya da en haysiyetsizinden süprüntü bir artığa dönüştüren türlü türlü halleri var elbette.

Hangisini saymalı?

Fakat ben, zorda olanla ‘empati kurmayı' ya da kendini darda kalanın yerine koymayı beceremeyen her insanın en dibe vurmuş hale doğru yelken açtığına inanırım.

600 bin insanın öldüğü, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk ettiği, bombalarla evlerin, barkların, iş kapılarının yakılıp yıkıldığı, dağın, çayırın, dikili ağacın, verimli hayvanın harap edildiği kahrolası bir savaştan kaçanların kederli halini, ruhsuz, duygusuz, gaddar ve çirkef diline malzeme yapanlar, insanın en dibe vurmuş halli değil midir sizce de?

Koca koca adamlar... Mürekkep yalamışlar, ünü ülkeyi aşanlar… Kendilerini ilerici, nezaketli, asrî diye tanıtmaktan ziyadesiyle mutlu olanlar… Her şeyin başı Allah diyenler, İslam kardeşliğinden dem vuranlar… Vatan, millet duygusunu kimseye bırakmayanlar… Devrimi, demokrasiyi, hakkı hukuku, eşitliği, özgürlüğü ve halkların kardeşliğini tekeline alanlar…

‘Ayıptır, günahtır, yazıktır' demeden ve Allah'ın en değerli kıldığı yaratılan olmaya aldırış etmeden kimi sığınan insanlar hakkında yalan yanlış yazıp, çizmeyi ve aslı astarı olmayan uydurulmuş ya da şişirilmiş haberleri arsızca paylaşmayı kimi ise onları nasıl kullanıp, nemalanırımın kirli hesabına kapılmayı marifet biliyor.

İnsanın, madem bu mültecilik denilen şey inandıkları kadar özenilecek iltimaslar, baş döndürücü imkânlar, ret edilmeyecek olanaklar, kıskanılacak fırsatlar sunuyor ‘Allah sizi de tez elden mülteci etsin' diye dua edesi geliyor.

Etsin ki ‘oh ne ala ekmek elden su gölden yaşıyorlar' diye tanımladıkları mülteci olmanın ‘dünyanın en kederli insanı' olmakla eş olduğunu anlasınlar.

Etsin ki evinden, yurdundan, insanından koptuğu andan itibaren evrenin boşluğuna düşmüş en muhtaç ve en çıplak insan olan mültecinin kimsesizliğini yüreklerinde hissedebilsinler.  Kapkaranlık ve sonsuz bir bilinmezliğin ortasında bahtsız bir divane misali savrulmasının ne demek olduğunu bilebilsinler.

Etsin ki mazlum, yıkık, kırık, muhtaç, düşmüş, kopmuş, eksilmiş, çaresiz olmanın insanı nasıl yaralı bir ruh halinin içine çekip, öğüttüğünü görebilsinler.

Etsin ki mülteci olmanın boynuna ‘hükümsüzdür' yaftası asılmış yaralı bir beden...  Geçmişi silinen, dakika sonrasını kestiremeyen, zaman mefhumunu yitiren bir meczup... Sığınılan şehirlerin hakir gören bakışlarından bucak bucak kaçan ürkek bir garip... Yaban ellerde çığlığı boğulmuş, aklı oynatmış, yüreği özlemden kurumuş bir zavallı... Çocuk, genç, yaşlı bedenlerinde ölmeden ölümü tatmış kul olmakla aynı olduğunu anlayabilsinler.

Etsin ki kendi ülkesinde bilginin, bilimin, kültürün, sanatın sultanı dahi olunsa sığınılan ülkenin her daim dilsizi, kimliksizi, itibarsızı, hakir görüneni olmanın ıstırabını yaşayabilsinler.

Etsin ki mülteciliğin sığındıkları ülkenin dolandırıcısının, simsarcısının, istismarcısının karakter yoksunu hallerine tabi olunurken, üstüne ısrarla sürdürülen yalanlara, iftiralara, itip kakılmalara ve her türden ayrımcılığa ‘eyvallah' etmek anlamına geldiğini öğrensinler.

Etsin ki evinden, ocağından, sevdiğinden, arkadaşından, köyünden, toprağından, şehrinden, sokağından, okulundan, işinden, ülkesinden kopup gelenlerin yaşadıkları dramların ağırlığını vicdanlarında hissedebilsinler.

Bir gecede dünyanın tam ortasında cıscıbıldak kalmanın ne onulmaz bir acı yaşattığını da ‘Kimsesizliğin ne büyük bir felâket olduğunu da sığınılan ülkede dış kapının mandalı, evin sığıntısı, çatı katının üveyi olmanın ne yoksul bir mahzunluk yarattığını içlerinde duyabilsinler.

‘İnsanın en dibe vurmuş hali' kadar insanın insan hali de başa bela bu zemheri zamanlarda.

Baksanıza bir empati kurabilirler derdine dilimin ucuna gelen şu duayı dahi onlara benzerim korkusuyla edemiyor naçizane korumaya çabaladığım insan halim. İnsanın en dibe vurmuş halini sergilemekten rahatsız olmayan bütün o duygusuz, kibirli, üstenci ve ötekileştirici dil sahiplerini Allah'a havale etmekle yetiniyorum.

O'nun en şerefli yaratılan olmaya ihanet eden her kulunu vakti geldiğinde bildiği gibi yapacağını biliyorum çünkü.