11 Temmuz 2017

Ne modern ne klasik

Kavramları yanlış algılama, kelimelerin anlamlarını yozlaştırma ve olduğu halden başka bir hale sokarak kavram karmaşası oluşturmada milletimiz çok mahir maalesef.

Oysa Allah CC bizi yaratırken hayvanlardan ve diğer mahlûkattan üstün olalım diye kelimeleri öğretmişti de şeytan Âdem AS'a secde etmemişti hasedinden.

Dünyamızı ve ahiretimizi abad etmenin ve Allah'ın rızasına uygun bir hayat sürmenin birinci şartı vahye inanmak ve onu hayatımızın her alanına tatbik etmek olduğu halde biz vahyin içini boşaltıyoruz ve bizi Eşref-i Mahlûkat yapan kelime ve kavramlardan uzaklaşıyoruz.

Atamız ve ilk insan olan Âdem AS yeryüzüne indirildiğinde üzerine bir şeyler giydi, karnı acıktığında bir şeyler hazırladı ve yedi,  Havva anamızla bir araya geldiğinde aralarında nikâh kıydı, sonra da Kâbe'yi inşa etti.

Bunları yaparken de Allah'ın ona öğrettiği, kelimeleri ve bilgiyi kullandı.

Dolayısıyla atamız Âdem, ilk hukukçu, ilk aşçı, ilk terzi, ilk mimardı.

Yurt dışında böyle midir bilmiyorum ama ülkemizde karşılaştığımız çok genel bir durum vardır. İnsanımız eski, tarihi bir yapının başına geldiğinde, o yapının büyüklüğü ya da işçiliğindeki güzellik karşısında şaşkınlıktan ve bilgisizlikten şöyle bir cümle kurar;

“Allah Allah o dönemde alet de yokmuş, nasıl yapmışlar acaba?”

Başka bir örnek ise modern ve klasik kelimesinin bir arada kullanılması ile ortaya çıkar;

“Bizim istediğimiz evin tarzı modernle klasik arasında bir şey olsun”

“ Yapacağın cami kubbeli olsun ama sen onu stilize et”

“Biraz modern, biraz da klasik bir mobilya bakıyoruz”

Bu örnekler çoğaltılabilir.

Milletin kullandığı ne modern modern. Ne de klasik klasik.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne başvurduğumuzda aynı sıkıntıyı orda da yaşıyoruz.

Modern deyince “çağdaş

Klasik deyince de “Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen eser” demek istiyormuşuz.

Tabii burada sorunlar yumağı başlıyor.

Modern dediğimizde vahyi reddeden aydınlanma felsefesinin Yunan mitolojisinden esinlendiği ve inancımıza göre İlahlık ve Rablık hususunda isyan barındıran, insanlığı sömürü hareketleri ve sanayi devrimleri sonucunda köleleştiren, bunun sonucunda da teknolojinin esiri yapan acı ve büyük gerçek ortada dururken modern kelimesi nasıl bu kadar masum ve rahatça kullanılıyor?

Aynı şekilde klasik dediğinizde akla gelmesi gereken ilk şey Yunan mitolojisi, mimarisi, düşüncesi, süsleme sanatları, üslubu ve tanrıları olması gerekirken nasıl oluyor da geleneksel bir Osmanlı Camisine, hat yazısına ya da bir ebruya klasik sıfatı eklenebilir?

Ya da kültürümüzün içinde ve ona ait bir ürün ortaya koyarken nasıl olur da modern bir ebru, modern bir cami ya da modern bir hat yazısı denilebilir?

Burada söylemek istediğimiz şey kavram karmaşasıdır. Yoksa sadece eski eserler taklit edilsin, aynı şeyler yapılsın dursun demek değildir.

Yoksa şeytanın ve küreselcilerin üzerimize fena bir şekilde abandığı bu günlerde ve bu durumda vahiy, örf, maruf, hasen, gelenek ve kadimden faydalanarak atamız Âdem AS'ın yolundan giderek tekniği kullanarak yeni şeyler yapabiliriz ve yapmalıyız.

Teknoloji tek çıkar yol değildir.

Modernin kendi klasiğinden esinlenerek ortaya koyduğu medeniyet, insanlığın sonunu getirmeye çalışmaktadır.

Bu arada ortalama tüm vatandaşın ve bu konularda söz söyleyebilecek “gelenekselcilerin” vahyi, dini, örfü koruyacağız ve savunacağız diye Sünnetullah çerçevesinde kalarak yeni şeyler düşünen, tasarlayan, çizen, yazan ve inşa edenlere karşı daha az önyargılı olması gerekir.

Atı alan Üsküdar'ı geçti, şeytan yeni ve değişik bin bir türlü hilesiyle üstümüze geliyor.

Yani alışılmışın dışında ama his olarak gelenekle bağlantı kuran, görüntü itibarıyla gözümüze hoş gelen, okuduğumuzda olumlu ortak kanaat oluşturan, düşünce olarak vahiyden uzak olmadığını anladığımız, anlam dünyamıza yeni kelimeler ve kavramlar katan eser, ürün, yazı, düşünce ve oluşlara alan açılması gerekir.

Kastımız Kuran, Sünnet ya da hadisler değildir.

Kastımız insan ürünü olan şeyler; mimari, hat, ebru, kıyafet, yiyecek, şiir, roman, müzik, folklor ve aklımıza gelmeyen bilumum eser ve üründür.

Yoksa Kâbe tam dikdörtgen ve ölçüleri muntazam değil.

İlk cami kubbeli değildi ve minaresi yoktu.

İlk yapılan çeşme Sultanahmet Çeşmesi kadar süslü değildi.

İlk yazılan Kuran-ı Kerim Hafız Osman hattı kadar sanatsal değildi.

Bilal Habeşi Hafız-ul Kurra değildi.

Anadolu'daki ilk cami Süleymaniye kadar mükemmel değildi.

Şu an Düzgünman'dan daha iyi ebru yapılıyor.

Öyle ya da böyle Mimar Sinan'dan daha iyisini yetiştirmek ve Selimiye'den daha iyisini yapmak zorunda bu millet.

İbn-i Sina'nın El-Kanun Fi't Tıb kitabının yeni sürümünü yazmalı bizden birisi.

Bu heyecanı taşıyan ve bu sorumluluğu alanların önünü açmalı milletimiz ve yöneticilerimiz.

Bu işler modern ve klasik arasında bocalayarak olmaz.

Eskilerin aletlerini yeniden keşfedip, bulup, kullanmak zorundayız. 

Atamız Âdem'in yolundan giderek unuttuğumuz kelimeleri yeniden öğrenmek ve o kelimelerle konuşmak zorundayız.

Kadîm dünya ve yitik bilgiye ulaşmak zorundayız.

 https://twitter.com/Mimarserkanakin