05 Mart 2017

Neden evimde Televizyon yok?

Bazen bir ortamda, konusu geldiğinde evimde televizyonun olmadığını söylüyorum. Nedense insanlara ilginç geliyor. Takdir ediyor gibi olsalar da, bu durum çoğu insana pek yaşanabilir gelmiyor. Televizyonsuz bir hayatta insanın canı sıkılacağı fikrini dillendiriyorlar.  Daha ziyade kontrollü şekilde faydalı yayınları seyretmekten veya sadece haberleri takip etmekten bahsediyorlar. Buna rağmen kocaman kocaman televizyonları alıp evlerine götürüyorlar.

Bugün TUİK verilerine göre, Türkiye'de yüzde 99,5 hanede televizyon bulunuyor. Yani 200 haneden sadece 1 tanesinde t.v. yok. Bizim hanemizde onlardan biri çok şükür.

Evimde televizyon yok çünkü:

Akşam yemeklerini ailece, acele etmeden ve sohbet ederek yiyebiliyoruz. Arkasından rahat rahat çayımızı içiyor, sohbete devam ediyoruz.

Ailece gezmelere gidebiliyoruz.

Dostlarımızı arayıp, ziyaret edebiliyoruz.

Akşam namazı için camiye gidebiliyorum.

Haftada 2 gün 5-6 kişi bir araya gelip, Kuran okuma saati yapabiliyoruz.

Saat çok geç olmadan uykuya dalabiliyorum.

Böylece her sabah namaza da kalkabiliyorum. Haftada 2-3 gün camiye dahi gidebiliyorum. (İnşaAllah her gün olur.)

Sanal heyecanlardan uzağım. Lüzumsuz yere gerginlik ve stres yaşamıyorum.

Film ve maç keyfine katkı olsun diyerek, gereksiz yere abur cubur atıştırmıyorum.

Gözlerimi t.v. karşısında bozmuyor, bedenimi hantallaştırmıyorum.

Beyin tembelliğine maruz kalmıyorum.

Gereksiz görsellikleri ve subliminal mesajları bilinçaltıma yükletmiyorum.

Gün içinde yakaladığım kısa süreli sessizlikleri, düşünmek ve tefekkür etmek için değerlendirebiliyorum.

Kitap okumaya bile vakit bulabiliyorum.

Hayatı ve olayları televizyonun yönlendirmelerinden bağımsız olarak inceleyebiliyorum.

Eşime ev işlerinde, az da olsa yardım edebiliyorum.

3 yaşındaki evladımla yeterince oyun oynayabiliyorum.

Çocuğumuz çizgi film bağımlısı değil. Bazen bilgisayardan çizgi film açsak bile, kendi seçmiş olduğumuz çizgi filmi, günde ancak yarım saat seyrettiriyoruz. Daha fazla seyretmek için ısrar edip ağlamıyor, hatta bazen kalkıp kendi kapatıyor. Bazen de hiç seyretmek istemiyor, oyun oynamayı tercih ediyor.

Bugün bir televizyon, ilave donanımlarıyla beraber 3-5 bin lirayı bulabiliyor. Bu miktar benim cebimde kalıyor. Geçmişe dönük hesaplarsak, her 2-3 senede yeni bir televizyon için, bu paranın benzer bir miktarı daha cebimde kalmıştır. Kalmıştır derken; sanırım eşimle birlikte genç yaşlarda Hacca gidebilmeme ekonomik olarak büyük katkısı olmuştur. Ayrıca yine mutfağımdaki gıda kalitesini yüksek tutabilmemiz ve bazı ihtiyaçlarımızı daha kolay karşılayabilmemiz, bu büyük israftan Rabbimin bizi koruması sebebi ile kolaylaşmıştır.

Maalesef,  televizyon karşıtlığı batılı düşünce tarzını benimsemiş bir “aydından” geldiğinde alkışlayan, hayran olan; ancak bir dindar, bir “tarikatçı” televizyon hakkında muhalif bir söz ettiğinde, gerici, yobaz damgasını hemen yapıştırıveren, içi kof, ilerici(!) bir kesim vardır. Böyle arkadaşlara, akıl ve duygu ayarlarını gözden geçirmelerini tavsiye ederim.

10 sene önce nişanlıyken, ortak aldığımız zor bir kararla, televizyonu çöpe atmıştım. Başka biri olur da, alıp ruhunu zehirlemesin diye, üzerine çamaşır suyu dökerek tamamen kullanılmaz hale getirmiştim.

O zamanlar televizyonsuzluğun özgürlüğünden ve bahsettiğim güzelliklerinden bu kadar haberim yoktu. Bunları zamanla yaşayarak öğrendim.

Şeyhim Mahmud Efendi Hz. nin nasihatlerinden etkilenerek,  “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler” (Müminün 3)  ayeti ile amel edebilmek gayesiyle televizyonu evimden atmıştım. Ancak Mevla'm her geçen sene hayatımı daha da güzelleştirdi. Planlamadığım büyük güzellikleri bize ihsan etti, çok şükür.

Diyebilirim ki, sevgi ve samimiyet, bilgi ve hikmetin öncüsü ve anahtarıdır.