18 Aralık 2015

Neden Rusya?

Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi ve ekonomik krizin nedenleri hakkında şimdiye kadar pek çok şey yazıldı, çizildi. İki ülkenin de dış politikasında yaşanan dönüşümler ve bu dönüşümlerin sonucunda ortaya çıkan çatışmalar hakkında hala pek çok analize girişmek mümkün.

Ortadoğu ve Avrasya bölgesinde dengelerin artık değiştiğinin, Sykes-Picot'nun son kullanma tarihinin geçtiğinin ve sınırların kanlı süreçler yoluyla yeniden çizildiğinin farkında olan Rusya, Sovyetler'in çöküşünden beri ilk defa bu kadar katı ve agresif bir yol izliyor.

Sovyetler döneminden miras kaldığını düşündükleri nüfuz alanını korumaya çalışan Ruslar, kendi millet karakterleriyle uyumlu şekilde savruk, saldırgan ve hesapsızca davranıyorlar.

Burada diplomasi Rusların tercih edeceği bir yöntem değil. Diplomasinin varlığı ancak baş aktör ve muhatap olarak gördükleri ABD karşısında akıllarına geliyor.

Aralarındaki enerji anlaşmaları ve ticaret hacmine rağmen, Avrupa Birliği'nin Kırım ve Suriye konusundaki itirazlarına kulak asmayıp, bildiklerini okudular.

Gürcistan'la savaşan, Ukrayna'yı işgal edip Kırım'ı ele geçiren Rusya, İran gibi ülkelerin desteğini arkasına alarak, sosyal medyada resmedilen “ayı” imajına yakışır şekilde Suriye'de kanlı bir savaşın öznesi haline geldi. Bilmeyenler için söyleyelim: Ayı, Rus milletini temsil eden bir hayvan.

Rusya o kadar hesapsızdır ki, Türkmen Dağı'nda IŞİD bulduğunu ilan ederek uçaklarıyla Türkmen halkı bombalamaktadır. Peki, Rusya gibi bir devlet, Türkmen Dağı'nda IŞİD olmadığını bilmiyor olabilir mi?

Sahip olduğu agresif tutumla Avrupa'yı kendinden uzaklaştıran, uçak krizinden sonra Türkiye ile ekonomik ve diplomatik bağı bir çırpıda koparan Rusya'yı petrol fiyatlarındaki sert düşüş de, rublenin sürekli değer kaybetmesi de durduramıyor.

Rusya'nın ekonomik olarak ciddi kayıplar yaşayacağı bir sürpriz değil, ekonomik bir krize doğru hızla gittiği artık sır değil. Gözü kara gibi duran bu tavrın Türkiye için anlamı ne olabilir?

Kabuğunu kırmak ve bölgede yeniden aktör olmak isteyen Türkiye'nin silkinişi, müstakil olarak karar verip adımlar atması, böyle mücadeleci ve saldırgan bir Rusya'ya değmeden, onunla kesişmeden, çakışmadan söz konusu olmayacaktır.

Rusya'nın bizim için tarihsel anlamı çok büyük. 18. yüzyılda Rusya ile yaptığımız savaşlar sonucu gayrimüslimlere karşı ilk büyük toprak kayıplarımızı yaşamıştık. Küçük Kaynarca ve Yaş antlaşmalarının sonucunda, aşamalarla önce Kırım'ı sonra da çevresini kaybetmiştik.

19. yüzyılda ise, Osmanlı'nın Ruslarla olan bitmek bilmeyen savaşları bu kayıpları misliyle artırmıştı. Çarlık Rusya'sı işi o dereceye vardırmıştı ki, Yeşilköy'e kadar gelen Rus ordusu ancak Ayastefanos antlaşmasıyla durdurulabilmişti.

93 Harbi, yine böyle saldırgan bir Rusya karşısında Osmanlı'nın çöküşüne neden olan son büyük felaketti. Ne var ki, bugün Türkiye, eski Türkiye değil.

Şu durumda, sınırlarını aşan bir Türkiye'nin bölgede aktör olup olmaması Rusya ile mücadelesindeki tavrına bağlıdır. Çünkü nasıl Osmanlı'nın çöküşündeki son büyük aktör Rusya ise, Türkiye'nin yükselişinin önündeki en önemli engeller de Ruslar eliyle konulacak.

Başka bir deyişle, işin içine Ruslar girdiyse Türkiye gerçekten silkinmiş demektir. Bunu devam ettirebilmek, sadece Türkiye'nin askeri ve ekonomik konumunun güçlenmesine değil, diplomatik başarıları gerçekleştirmesine de bağlı.

Bu süreçte Rusların kolayca geri adım atmasını beklemek ise, hayalcilikten başka bir şey değil. Zira kriz anlarında taraflar daha keskin biçimde netleşir. Unutmamak lazım; yağmur yağınca herkesin dökülecek boyaları vardır.