VF kat sol
VF kat sağ

05 May 2022

Nurettin Topçu ve Tarih

Tarih neden varlığımızın kökü ve evidir? Bize şahsiyetimizi ve mesuliyetimizi tarih nasıl anlatabilir? Bir bilim olmanın ötesi tarihin bu manası neye faydalıdır? Mazinin bittiği yerde millet neden biter? Nurettin Topçu’nun tefekküründe mihenk kavramlar olan şahsiyet ve mesuliyet değerleri tarihle oluşur ve anlam kazanır. “Şahsiyet, insanın kendi beliğini farkında olması ve ona bağlı bütün hareketler üzerinde hürriyete sahip bulunmasıdır. Bizi tastamam karakterlendiren ve benliğimizi meydana getiren, halde yaşadığımızı ruhî yapıdan ziyade, mazimizi teşkil eden ve her taraftan gelerek bizim şahsi tarihimize bağlanan eskiye ait ruhî unsurlardır. Maziden gelerek halimizi harekete geçiren bu ruh kuvvetleri, gelmiş oldukları hızla orantılı olarak istikbalin hayatını meydana getirirler. Gerilerden gelerek ileri ufuklara doğru akan bir nehir gibi mazi, istikbalimizin yaratıcısı olur(N. Topçu, Yarınki Türkiye, İstanbul, 2011, s. 214).” Bu cümlelerden yola çıkan merhum Topçu Bey, Anadolu Türkleri Tarihinden hareketle, döneminin siyasî, ekonomik, ahlâkî, dinî yapısını ve bu yapılardaki değişmeleri anlamaya adamış, kendi açısından da bir takım modeller önermeye çalışmıştır. Topçu, Türk tarihinden Alparslan, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet; tasavvuftan Mevlana, Yunus; yakın tarihimizden Yahya Kemal, Mehmet Akif, Hüseyin Avni gibi şahsiyetlerden etkilenmiştir. (A. O. Gündoğan, “Nurettin Topçu”, s. 2, http://www.aliosmangundogan.com/PDF/Makale/Ali-Osman-Gundogan-Nurettin-Topcu-Hayati.pdf?ckattempt=1 (19.10.2015)) Onun için “Eski dediğimiz mazi bizim karakterimizin sanatkârı, hattâ şuurumuzun yaratıcısıdır. Mazinin bittiği yerde, millet biter. İnsan biter, iz’an biter, nihayet bulurlar. Millet, tarihinden ibarettir. Onu tarihinden sıyırınız, insan sürüsü kalır. İnsan hem kendinin, hem milletinin, hattâ bütün insanlığın tarihini taşımaktadır. Ferdin, kendisiyle beraber taşıdığı ve benliğine mal ettiği tarih ne kadar genişse, onun şahsiyeti o kadar büyüktür, o nisbette kuvvetlidir, benimsediği tarih ne kadar darsa, şahsiyeti de o kadar küçüktür, o derece zayıftır. Geçmiş zamana ait hatıralara bağlılığı bulunmayan hayvanlarla, daima hali yaşayan çocuklarda bu yüzden şahsiyet aranmaz.(Topçu, Yarınki Türkiye, s. 214-215.)

Topçu merhumda tarih, görüleceği üzere esasa tekabül eden, inşa edici, hayat kaidesi ve dairesini dolayısıyla kendilik bilincini belirleyen milliyet ve hatta insaniyetin temel umdesidir. Varoluşumuzun esası olan düşünce ve hareketin temel kaynaklarından biri tarihtir. Sevgimiz ve irademiz oradan güç alır. Kâinatın dileğini kendi dileğimiz yapmanın örneklerini tarihten buluruz, aşkla müstağni kalışın ve nihayet sonsuzluğa istinat ile sonsuza katılmanın numune olgu, olay ve şahsiyetleri hep tarihin sayfalarında bir mesih nefesiyle kendileriyle çağdaş olacak zihinleri beklemektedirler. Var olmanın kaidesi şüphesiz tarihin gölgesinde şekillenen bir şahsiyetle mümkün olacaktır. En azından Topçu Bey’in tarih tefekkürü bize bunları söylemektedir.

Nurettin Topçu’ya göre, “Bir kelime ile varlığımız, tarihimizdir. İnsanda hafızanın şuurun şartı olduğu bilinmektedir. Hiç hafızamız olmasaydı, geçmişi hatırlama, yani maziyi yakalama yetisinden mutlak surette mahrum olsaydık tıpkı hayvanlara benzerdik. Bundan tekrarın eseri olan alışkanlıkla içgüdünün otomatizmi de çıkarılırsa ağaçlar, otlar gibi olacaktık. Şuur denilen şey bizde geçmiş zamanın hazinesidir.(Topçu, Yarınki Türkiye, s. 215.)” Milli tarihimiz Malazgirt’le 11. yüzyılda Anadolu’da başladıktan sonra, Selçukoğulları burada bir Rönesans devri açtılar. Fatih, Bayezid ve Yavuz döneminde Osmanoğulları’nın rönesansını görürüz. Fakat duraklama devriyle beraber henüz hedefine ulaşamadan Osmanlı’da yenileşme hareketleri durmuş, III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecid’in yürüttükleri yenileşme hareketleri ise tam bir dönüşüm sağlayamadan Osmanlı ülkesi çöküşe doğru yol almaya başlamıştır. Bin yıllık tarihi olan büyük milletimiz kendi varlığının ifadesi olacak üniversiteyi yeniden kurabilecektir. Bunu hazırlayacak üniversiteleri açacağız. Kendi kabuğuna çekilmiş, tahsisat paylaşmakla meşgul, saray cüsseli üniversiteler değil, hukuk doktrini, dünya görüşü, millet anlayışı, sanat sistemi ortaya koyan, bir kelime ile milletimizin kültürünü yoğuran üniversiteler. Bir sürünün olmasa bile bir milletin mutlaka beyne ihtiyacı vardır. Kendimizi yine kendimizde aradığımız şu anda ruh dünyamızda bir Rönesans yapmak, devletimizin Anadolu’da kurulduğu günden bu yana kazanılmış en büyük zaferi olacaktır.(Hasan Duran-Aydın Polat, “Nurettin Topçu’da Milliyetçilik ve Anadolu Milliyetçiliği”, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/dpusbd/article/viewFile/5000126475/5000116273(19.10.2015); Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, 1970, İstanbul, s. 116, 117; Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, İstanbul, 1978, s. 136, 132; Nurettin Topçu, Milliyetçiliğimizin Esasları, İstanbul, 1978, s.66-67).

Hafıza şahsiyet, mekân ve zamanlar Nurettin Topçu’nun tarih tefekküründe yeri geldikçe hatırlatılırlar. Onun fikri dizgesinin mütemmim ve müşahhaslaştırıcı bir unsuru olarak çalışmalarına yayılmış halde işlenirler. Topçu Bey’e için, “Milletlerin mazisini teşkil eden bütün eski hareketler, eski eserler ve düşünürler, onun temel taşlarıdır. Mazi, bana uzanan bir zincirin son halkaları gibi gelmektedir. Ben babama, o da Kosova’nın kahramanına ve Yıldırım Han’a bağlanır. Bunların ruhu ise Yunus’larla Alpaslan’lardan geçerek Hazreti Muhammed’e kadar uzanan zincirin, bize daha yakın bulunan halkalarını teşkil ederler. “medeniyet, insanlığın muayyen tarihi devirlerinde bir zümre cemiyetin benimsediği vasıtalarla çalışarak ortaya koyduğu ve yaşattığı teknik eserlerin ve yaşayış şekillerinin bütününe denir. Kültür ise, bir cemiyetin kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür.(Nurettin Topçu, Milliyetçiliğimizin Esasları, İstanbul, 1978, s.66-67)Soyumuz, Oğuz çocuklarının, Anadolu’nun dokuz yüz yıllık tarihi içinde bu topraklarda kaynaşmalarla eriyip aslını kaybetmeyen Türk soyudur. 4- Dilimiz bu ülkede yüzyıllar boyunca devam edegelen tarihî olgunlaşma içinde varlık kazanan müşahhas ve zengin Türk dilidir. Ferdî isteklerin icadı olan mücerret ve hayatsız dil, millî dil olamaz.( Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, İstanbul, 2011, s.161) Topçu’ya göre, tarihin olayları arasında sebep-sonuç ilişkisinin bulunduğu, geçmişin geleceği belirlediği unutulduğu için, ümmetten millete geçişi sağlaması düşünülen bu dönem milliyetçiliği geçmişle olan bağları koparmaya yönelik olmuştur. Oysa bizde milliyetçiliğin Cumhuriyet dönemi ile başladığına inananlara Topçu’nun sorusudur: “Öyleyse Hüdavendigarlar, Gazi Osmanlar nedir? Bizans bir takım avare kılıçlara mı teslim olmuştu? Topkapı Sarayı’nda görülen bir tarih ve bir milletin siması değil midir?( Nurettin Topçu, Büyük Fetih, İstanbul, 1998, s.16–17)”

Peki, tüm bu süreçte tarihin yok olmasının manası nedir? Ya da eskinin inkârı nedendir? “Ruhumuzun yapısını teşkil eden ve eski dediğimiz maziden sıyrılmaya, soysuzlaşma denir. Soysuzlaşma olayı, ecdat ve tarihe sahip olmayan fertlerde gözükür veya ruhî bir hastalığın, bir şahsiyet hastalığının eseri meydana gelir. Barındıkları vatanda kendilerinin ecdat kemikleri gömülü bulunmayan ve içerisinde sokuldukları cemiyetin ruhunda kendi tarih ve mazileri yüklü olmayan insanlar, bütün kuvvetleriyle o milletin mazisine musallat olur, onun ruhunu tarihiyle beraber kökünden kazımak isterler. Böylelikle kendilerine millet büyüğü süsü verirken o milleti gömmek isterler.(Topçu, Yarınki Türkiye, s.216-217.)” Şahsiyet ve mesuliyetini unutmuş bireyler bir manada tarihini yani hafızasını kaybetmenin illetine tutulmuş sürülerdir. Hayat kaidesini yitirmiş bu insan kitlesi tarihin dışına itilmek gibi bir kaderi yaşadığı gibi yok olmanın da eşiğine gelir. Mazinin bittiği yerde insan ve millet biter. Tarih şahsiyettir, şahsiyetse tarihtedir. Ötesi yozlaşma ve soysuzlaşmadır.

Vesselam

Not: Ramazan Bayramınız'ı tebrik ederim.