16 Ocak 2016

O halde PKK’nın suçuna ortağız (mı diyorlar?)

Geçtiğimiz günlerde özel ve devlet üniversitelerinde bulunan 1100 akademisyen oldukça sert ifadelerle bir bildiri yayınlayarak Kürt illerinde yaşananlardan dolayı devleti suçladılar.

Doğrusunu söylemek gerekirse bir ülkede devletin de taraf olduğu can yakıcı bir mesele olduğunda herkes gibi o ülkenin sorumluluk hisseden akademisyenlerinin de yan gelip yatmak yerine duyarlılık göstermesi, yaşanan acıya dikkat çekmeleri ayıplanası değil takdir edilesi bir davranıştır.

Hele de bilimin objektifliğiyle şekillenen bir perspektiften, hissettiklerini samimi bir bildiri aracılığıyla kamuoyuna iletmeleri sonuçta o ülkenin çekildiği ateşin daha harlanmasını engellenmek veya ateşi kontrol altına almak adına yapılıyorsa o çabanın yanlış olduğunu hangi vicdanlı söyleyebilir?

Aksine sorunun yarattığı atmosferin etkisiyle tarafların yanlış yapabilme ihtimallerinin arttığı zamanlarda bu türden çıkışlar ‘neler oluyor' ya da ‘nereye gidiliyor' sorularını anımsatması açısından sarsıcı, kendine getirici roller de oynar.

Akademisyen, gazeteci, sanatçı, STK, mesleki örgütler gibi sivil oluşumların ülke içinde ve dışında olan ve memleketlerini olumsuz etkileyen müessir sorunların çözümü konusunda yapacakları eylemler sadece kuru bir bildiri yayınlamakla da kalmamalıdır üstelik.

Toplumu bütünüyle yaralayan, üzen, sarsan meselelerin bitmesi için daha etkin duyarlılıkların gösterilmesi, şiddetten uzak barışçıl eylemlerle taraf olanların ve toplumdaki farklı kesimlerin dikkatini çekmeleri sonuçta duyarlı bir sivil oluşumun sorumluluklarındandır.

Lakin bir şartla.

Yani olaylara ve olaya taraf olanların etkilerine dair yapılacak her eylemde doğruluk, denge, tarafsızlık ve objektiflik ilkeleri azami ölçülerde dikkate alınmalıdır. Çünkü ancak o vakit tarafların zoruna gitse de sivil kanatlardan gelen eylemler anlamlı ve değerli addedilebilir.

1100 akademisyenin yayınladığı bildirinin, bu açıdan ele alındığında maalesef var olan ateşin kontrol altına alınmasından öte, o ateşin daha geniş kesimlere dağılmasına imkân verecek büyük bir sorumsuzluk taşıdığı görülmektedir.

Bildiride, ‘Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi gerekiyor' gibi ifadelere yer verilirken, meselenin bu boyutlara taşınmasında büyük sorumluluk taşıyan PKK'ya ve HDP'ye dair tek eleştirel cümle edilmemiştir.

Kürt halkının ve Türkiye solunun tarihinde yakaladığı en büyük fırsatı, eşit yurttaşlık, özgürlükler, kültürel haklar gerçeklerini dahi kirli bir amaç için kullandığı anlaşılan kanlı bir örgütün şımarıklığında heder edilmesine dair tek laf yok akademisyenlerin bildirisinde.

Hayatı başta Kürt halkına zehir eden PKK'nın şehir örgütlenmesi diye ortalığa saldığı kişilerin kazdıkları hendeklere, kurdukları bombalı tuzaklara, evlerin, sokakların zorla barikatlara çevrilmesine de.

Ya da demokrasinin D'sinden nasiplenmemiş bir hoyratlıkla art arda özyönetim ilan edilmesinin ve Türkiye'nin bir bölümünün silah zoruyla birilerinin yönetimi altına alınmaya çalışılmasının hainlik olduğuna dair de.

Meseleye bu denli göze batan ölçülerde taraflı yaklaşılması kuşku yok ki bütün hakkaniyet kurallarını alt üst etmekte, vicdan ve adalet duygularının yaralanmasına neden olmakta ve bildirinin ciddiyetini yerle bir etmektedir.

Her halinden ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına ve AK Parti hükümetlerine karşı sürdürülen öfkenin şekillendirdiği belli olan bildiri, aydın olmanın kıstaslarını ve bilimsel/akademik etiği yerle bir ederken, akademisyenlerin yazdıkları onca albenili sözün tersine soruna dair gerçekte samimi bir kaygı duymadıklarını da göstermektedir.

Öte yandan kendilerinden gösterilmesi beklenen ‘bağımsız ve objektif' duruşu sergileyememeleri nedeniyle yazılan bu tek yanlı bildiri maalesef onları  ‘bu ülkenin akademisyenleri ve araştırmacıları olarak' diğer tarafının işlediği bütün suçlara ortak olunduğu noktasına itmektedir.

Özetle akademisyenler bildirisi, bildiriyi yayınlayan kişiler adına hem akademik etik hem de meseleler karşısında sergilenmesi gereken kişisel ahlaki tavır açısından tarihi bir ayıbın belgesidir ki sanıyorum ders alacak olana bu ayıp fazlasıyla yeter.