28 Aralık 2015

O masadan HDP’den sonra CHP’de atılmalı!

Başbakanlığın, yeni anayasa yapımı için mecliste temsil edilen siyasi partilerle görüşme trafiğinden HDP'yi çıkarması sürpriz olmadı.

HDP'nin oyun dışı bırakıldığını gösteren yazılı açıklamada en dikkat çekici bölüm ise; “HDP yöneticileri siyaseti sorun çözme aracı olarak değerlendirecek bir siyasi olgunluğa sahip olmadıklarını bir kez daha ortaya koymuşlardır. Bu üslupsuz yaklaşımla görüşmenin, aynı masayı paylaşmanın anlamı kalmamıştır” ifadaleriydi.

Aslında bu Kürtlere rağmen yürütülen Kürt siyasetinin kronik rahatsızlığı. Yani HDP'nin bu tutumu bugün ortaya çıkmış bir durum değil. Bu parti, bilhassa 7 Haziran seçimleri ve sonrasındaki tüm söylem ve eylemleri ile siyaseti çözüm aracı olmaktan çıkaran bir anlayışa esir olmuştu.

Silahları kutsayan, terörün arkasına sığının ve sandığı silahla teslim alan bir tutumu meşru gören HDP için bu geç kalınmış bir tavır.

Bu partinin Eş Genel Başkanlarından Selahattin Demirtaş'ın, yurt dışındaki temaslarını Türkiye ile sorunlu ülkelere yayıp, buralardaki Türkiye aleyhtarı tutumu bir kenara, ertelediği milletvekili yeminini ettikten sonraki açıklamaları, onun namus ve şeref anlayışının ne kadar elastiki olduğunu ortaya koymakla birlikte, çözümü demokratik yollarda aramadığını da ispatlar cinstendi.   

NAMUS VE ŞEREF MASKESİ BİRKAÇ SAATTE DÜŞTÜ

Demirtaş, milletvekili yeminindeki “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma…” ve “Anayasa'ya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” ifadelerini ettikten birkaç saat sonra yaptığı açıklamada, “özerklik taleplerinin reddedilmesi durumunda ülkenin bölüneceği” tehdidini savuruyordu. Namussuzluk ve şerefsizliğin çok değil birkaç saat sonraki ikrarıydı bu.

Aynı Demirtaş, bu namus ve şeref yemininden sadece bir gün sonra, 26 Aralık günü, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından ‘özyönetimler' başlığı ile Diyarbakır'da düzenlenen kongrede yaptığı konuşmada, “Özyönetim talebimiz hakkımızdır” diyordu.

Başından beri bu zihniyetin namus ve şeref kavramlarına olan mesafeleri nedeniyle muhatap alınmaması gerektiğine inanıyorum.

İradesi ipotek altında, namusu başkalarının iki dudağı arasına teslim edilmiş bir anlayışın, anayasa gibi önemli bir toplumsal sözleşmenin yapımı sürecine dahil edilmesi, ister istemez o sözleşme içerisine namussuzluk ve şerefsizliği meşrulaştıracak eklemelerin yolunu açar.

Bir arada yaşama duygusuna kastedenlerin, birlik ve bütünlüğü, taşeronluğunu yaptıkları küresel güç odakları adına bozmaya yeltenenlerin, bir arada yaşama ve birlik olma duygusunu güçlendirecek toplumsal bir sözleşmenin hazırlanması sürecinin aktörlerinden biri olması, o birlik duygusuna daha baştan vurulmuş bir darbe olurdu.

Toplumsal birliği, devletin bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü tesis için önemli bir metin olan anayasayı, toplumsal birliğe, devletin bağımsızlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne kasteden bir anlayışla aynı masada yazarsanız, o metnin meşruiyeti falan kalmaz. Bu bakımdan, terörden beslenen, terörle ilişkili siyasi yapıları böylesine bir sözleşmenin hazırlanma sürecine dahil etmek akıl tutulması olurdu.

O MASADA CHP DE OLMAMALI

Zannedersem aynı durum CHP için de yaşanacak. CHP'nin de o masada olmaması gerektiğini ortaya koyan çokça örnek var. Bir kere bu partinin başındaki zat, bu ülkenin bir arada yaşama duygusuna, devletin bağımsızlığı ve vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne kasteden Fetullahçı Terör Örgütü'nün kaset operasyonu ile o koltuğa oturdu. Dahası bu partinin cansiperane savunduğu Eren Erdem denen bir zat var ki; bu ülkeye düşman kim varsa onlarla bu ülkeye karşı savaşacağını alenen itiraf etmiş. Yine bu parti içerisinde Sezgin Tanrıkulu'nun başını çektiği bazı isimler var ki; bu isimlerin HDP'nin silah ve teröre esir siyasetinden farklı bir çizgisi yok.

Ve asıl önemlisi de, CHP, eski Türkiye'nin yeniden tesisini vaadeden bir anlayışın merkezine dönüşmüşken, Yeni Türkiye'nin kurucu metni olacak anayasanın yapım sürecinde bu zihniyetin yer alması, eşyanın tabitına aykırı.

Bir öngörü olarak değil ama mevcut fotoğrafın analizi; yeni anayasanın yapımında AK Parti ve MHP'nin kuracağı masanın önemli olduğunu, ortaya çıkacak mutabakat metninin de referendum yoluyla halkın onayına sunulmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Galiba AK Parti içerisinde son dönem hortlayan İslamcı kamuflajlı Kripto Kürtçülerin yani Öcalan sevicilerin bütün endişesi de bu. Çünkü böyle bir metinle oluşacak yeni Türkiye'de onların hegemonya alanı da ortadan kalkmış olacak.