14 Kasım 2018

Öğretmenler hatırlanmaktan ziyade anlaşılmayı istiyor

Öğretmenler gününün yaklaşmasıyla birlikte, öğretmenlere yönelik kampanya haberleri medyada yer almaya başladı. Kutlamalar, programlar, hediyeler, medyada birkaç haber ve nihayetinde bir öğretmenler gününü daha coşkuyla kutlamış olacağız. Sonrasında yine problemleriyle baş başa kalacak öğretmenler. Yine yeterince anlaşılamadıklarını düşünecekler. Sahi öğretmenlerimizi anlayabiliyor muyuz?

Öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenlerin doğru anlaşıldığını düşünmüyorum. Bazıları için 15 tatil ve yaz tatili çağırışımı yapan, kimine göre yarım gün çalışılan, en az iş en çok tatilin olduğu avanta bir meslek.

 Bazıları içinse öğretmenlik mesleği ayda iki kez maaş alınan (maaş ve ek ders ücreti), haftada yalnızca 30 saat çalışılan ve kazancın oldukça yüksek olduğu bir meslek. Çalışma süresi ve alınan maaş açısından son derece cazip.

 Kimine göre öğretmenler, insanüstü güçleri olan, anne babaların çocuklarına vermedikleri, veremedikleri her türlü bilgi ve beceriyi, erdem ve ahlakı kazandırması gereken süper insan modeli. Yorulmaması, hastalanmaması ve sinirlenmemesi gereken en ufak bir hatasında acımasızca eleştirilen, hakarete uğrayan, darp edilen, hatta öldürülen bir eğitim neferi.

 Öğretmenlik mesleğine dair bu yanlış bilgilerin toplumdaki yaygınlığı öğretmenlik mesleğini ve öğretmeleri anlamadığımızın kanıtı aslında. Belki de öğretmenleri anlamamak daha çok işimize geliyor. Zira öğretmenleri anlarsak çocuklarımızın eğitimi için sorumluluk almamız, rahat ve konforlu yaşamımızı değiştirmemiz, bizimde çocuklarımız için bir şeyler yapmamız gerekecek.

 Bugün geldiğimiz noktada, öğretmenlik mesleğinin eski saygınlığının olmayışı, üzerinde düşünülmesi gereken bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Millet olarak gelecek idealimiz varsa bu durumun nedenleri üzerine, düşünmemiz ve tartışmamız gerekiyor. Çünkü bir milletin başladığı ve bittiği yer ancak okul olabilir. Bir milleti yaşatacak olan, milletin değerlerini ve idealini kuşanmış çocuklardır. Çocuklara bu ideali aşılayacak kişi ise ancak öğretmendir.

 Merhum Nurettin Topçu “devletleri yapan da onu yıkan da muallimlerdir” diyor ve öğretmenleri “ruhlar sanatkârı” olarak görüyor. Öğretmen millet olma idealinin mayasıdır. Öğretmen için İmam Gazali şu benzetmeyi yapıyor; “Öğretmen tıpkı ağaç ve gölgesi gibidir, eğer ağaç eğri ise gölgesinin doğru olması beklenemez”.

 Sınıfında 40 öğrencisi olan bir öğretmenden, çocukların akademik başarılarını yükseltmesini, çocuklara ahlak kazandırmasını, iyi bir kişilik sahibi olmalarını sağlamasını, çocukları geleceğe hazırlamasını, duygusal ihtiyaçlarını karşılamasını, kendi aralarındaki problemlerini çözmesini, çocukların iletişim becerilerini geliştirmesini, sporda, sanatta, müzikte ve daha pek çok alanda çocukları başarılı yapmasını bekliyoruz.

 Donald D. Quin, "Eğer bir doktor, avukat ya da dişçi, ofisinde aynı anda farklı ihtiyaçları olan, bazıları orada olmak istemeyen, sorun çıkaran 40 kişi ile 9 ay boyunca ve yardımcısı olmadan her biri ile profesyonelce ilgilenmeye çalışırsa belki o zaman sınıf öğretmenlerinin yaptığı işi anlayabilir" diyor ve mevcut durumu çok güzel açıklıyor.

 Öğretmenler anılmaktan ve her 24 Kasım da hatırlanmaktan ziyade anlaşılmayı bekliyor. Yaptıkları işin değerli görülmesini, öğretmenlik mesleğinin zorluklarının farkına varılmasını ve söylediklerinin önemli görülmesini istiyor.

 Sadece 24 Kasım'da değil, yılın her ayında, ayın her gününde önemli ve değerli görülen bir öğretmenlik mesleği şanlı tarihimizin bize kalan bakiyesidir. Bu medeniyet ilim ehlini ve muallimleri her daim yüceltmiştir. Öğretmenlik mesleğine hak ettiği itibarı yeniden kazandırmak millet olarak birlikte başarabileceğimiz, geçmişe ve geleceğe dair tarihi bir sorumluluktur.

 Vesselam…