29 Temmuz 2021

​ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN BİR GELECEĞİ VAR MI?

 

Kimileri için henüz lise yıllarında, kimileri içinse eğitim fakültesini kazanınca başlayan bir hayaldi, öğretmen olmak. Sevinçle ve heyecanla başlayan fakat zamanla kaygıya ve hüzne dönüşen, gerçek olmaktan koşar adım uzaklaşan bir hayal.

Öğretmen olmayı isteyen ve atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen adayı gerek sosyal medyada gerekse siyasiler aracılığıyla bu soruna dikkat çekmeye ve atama taleplerini ilgili kurumlara duyurmaya çalışıyorlar. Lise mezunu olanların, sonrasında eğitim fakültesi mezunu olmayan kişilerin bile öğretmen olarak atandığı (bu çok yanlış bir karardı) ülkemizde gelinen noktada artık eğitim fakültesi ve hatta bazıları yüksek lisans mezunu olan öğretmen adayları dahi atanamıyorlar.

Sorunun ciddiyetinin ve hangi boyuta ulaştığının daha net görülmesi için daha önceki bir yazımda paylaşmış olduğum istatistiki bilgileri tekrar hatırlatmak isterim. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından yayınlanan istatistiklere göre 2019-2020 eğitim-öğretim yılında Türkiye genelindeki üniversitelerin eğitim fakültelerine yeni kayıt olan öğrenci sayısı 43.747 kişi. Tüm sınıflar dahil eğitim gören toplam öğrenci sayısı ise 210.679 kişi (https://istatistik.yok.gov.tr). 

Bir başka istatistiğe bakacak olursak, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS 2020) öğretmenlik alan bilgisi testi (ÖABT) oturumuna 344.457 aday katılırken, 26.875 aday sınava başvurduğu halde ilgili oturuma katılmamış. Sınava başvuran toplam aday sayısı ise 371.332 kişi (https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2020/KPSS/LISANS/sayisalbilgiler22102020.pdf)

Son olarak Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) öğretmen atama istatistiklerine bakalım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın son beş yıldaki öğretmen atama sayıları, 2016 yılı (49.311), 2017 yılı (23.496), 2018 yılı (25.577), 2019 yılı (41.379) ve 2020 yılı (40.925) kişi olarak gerçekleşmiş (https://www.mebpersonel.com/sozlesmeli-ogretmenler/yillara-gore-ogretmen-atama-sayilari-meb-resmi-verileri-2003-2020-h248185.html).

Bugün ki haliyle öğretmenlik mesleğinin sürdürülebilirliği mümkün görünmemektedir. Her geçen yıl atama bekleyen öğretmen adaylarının arasına yaklaşık 40.000 kişi eklenmektedir. Bununla birlikte Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanan öğretmen sayısı ise giderek azalmaktadır.  Ve ne yazık ki bu soruna çözüm üretmesi gereken kurumlar sorunun daha fazla büyümesine yol açmaktadır. Nasıl mı? 

Yüzbinlerce öğretmen adayı atama beklerken Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından hala yeni eğitim fakültelerinin açılmasına izin verilmekte (2018 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi kuruldu), mevcut bölümlere ise her yıl 50 ila 70 arasında yeni öğretmen adayı yerleştirilmektedir. 70 kişilik sınıflarda öğretmen eğitimi vermek nitelik açısından zaten uygun değil ama nitelik bu çağ için çok lüks bir kavram zaten. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi birde açık öğretim lisans programlarına (mesela İstanbul Üniversitesi AUZEF Çocuk Gelişimi Programı gibi) on binlerce öğrenci alınmaktadır.

Diğer yandan Millî Eğitim Bakanlığı mevcut öğretmen adaylarına ve öğretmen olmak isteyen daha genç lise öğrencilerine gelecek 10-20 belki 30 yılda ne kadar öğretmen istihdam edebileceğine, hangi branşlarda daha çok veya daha az öğretmene ihtiyaç duyacağına dair bir bilgi veya yol haritası sunmamaktadır. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığı için hiçbir şey yapmadığı gibi (“beyaz önlük” projesi dışında).

Üzülerek söylemek isterim ki Türk maarifinin ve Türk yüksek öğretiminin öğretmenlik mesleğinin bugünü ve yarını için bir stratejisi, bir yol haritası ve bir çözüm planı olmadığı açıkça görülmektedir. Bir taraftan gerçekten uzak, şişirilmiş kontenjanlarla eğitim fakülteleri doldurulurken, diğer yandan atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen adayının arasına her yıl mütemadiyen on binlerce yeni öğretmen adayı eklenmektedir. Bu bilinçli, planlı ve sinsice bir kötülüktür. Hem siyaset kurumuna hem gençlere hem Türk maarifine.

Vesselam…