ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN BİR GELECEĞİ VAR MI?
Kimileri için henüz lise yıllarında, kimileri içinse eğitim fakültesini
kazanınca başlayan bir hayaldi, öğretmen olmak. Sevinçle ve heyecanla başlayan fakat
zamanla kaygıya ve hüzne dönüşen, gerçek olmaktan koşar adım uzaklaşan bir
hayal.
Öğretmen olmayı isteyen ve atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen adayı
gerek sosyal medyada gerekse siyasiler aracılığıyla bu soruna dikkat çekmeye ve
atama taleplerini ilgili kurumlara duyurmaya çalışıyorlar. Lise mezunu olanların,
sonrasında eğitim fakültesi mezunu olmayan kişilerin bile öğretmen olarak
atandığı (bu çok yanlış bir karardı) ülkemizde gelinen noktada artık eğitim
fakültesi ve hatta bazıları yüksek lisans mezunu olan öğretmen adayları dahi atanamıyorlar.
Sorunun ciddiyetinin ve hangi boyuta ulaştığının daha net görülmesi için
daha önceki bir yazımda paylaşmış olduğum istatistiki bilgileri tekrar
hatırlatmak isterim. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından yayınlanan
istatistiklere göre 2019-2020 eğitim-öğretim yılında Türkiye genelindeki
üniversitelerin eğitim fakültelerine yeni kayıt olan öğrenci sayısı 43.747
kişi. Tüm sınıflar dahil eğitim gören toplam öğrenci sayısı ise 210.679 kişi
(https://istatistik.yok.gov.tr).
Bir başka istatistiğe bakacak olursak, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
(ÖSYM) tarafından yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS 2020)
öğretmenlik alan bilgisi testi (ÖABT) oturumuna 344.457 aday katılırken, 26.875
aday sınava başvurduğu halde ilgili oturuma katılmamış. Sınava başvuran toplam aday
sayısı ise 371.332 kişi
(https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2020/KPSS/LISANS/sayisalbilgiler22102020.pdf)
Son olarak Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) öğretmen atama
istatistiklerine bakalım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın son beş yıldaki öğretmen
atama sayıları, 2016 yılı (49.311), 2017 yılı (23.496), 2018 yılı (25.577), 2019
yılı (41.379) ve 2020 yılı (40.925) kişi olarak gerçekleşmiş (https://www.mebpersonel.com/sozlesmeli-ogretmenler/yillara-gore-ogretmen-atama-sayilari-meb-resmi-verileri-2003-2020-h248185.html).
Bugün ki haliyle öğretmenlik
mesleğinin sürdürülebilirliği mümkün görünmemektedir. Her geçen yıl atama
bekleyen öğretmen adaylarının arasına yaklaşık 40.000 kişi eklenmektedir.
Bununla birlikte Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanan öğretmen sayısı ise
giderek azalmaktadır. Ve ne yazık ki bu
soruna çözüm üretmesi gereken kurumlar sorunun daha fazla büyümesine yol
açmaktadır. Nasıl mı?
Yüzbinlerce öğretmen adayı atama
beklerken Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından hala yeni eğitim fakültelerinin
açılmasına izin verilmekte (2018 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi
kuruldu), mevcut bölümlere ise her yıl 50 ila 70 arasında yeni öğretmen adayı
yerleştirilmektedir. 70 kişilik sınıflarda öğretmen eğitimi vermek nitelik
açısından zaten uygun değil ama nitelik bu çağ için çok lüks bir kavram zaten.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi birde açık öğretim lisans programlarına (mesela
İstanbul Üniversitesi AUZEF Çocuk Gelişimi Programı gibi) on binlerce öğrenci
alınmaktadır.
Diğer yandan Millî Eğitim Bakanlığı
mevcut öğretmen adaylarına ve öğretmen olmak isteyen daha genç lise
öğrencilerine gelecek 10-20 belki 30 yılda ne kadar öğretmen istihdam
edebileceğine, hangi branşlarda daha çok veya daha az öğretmene ihtiyaç
duyacağına dair bir bilgi veya yol haritası sunmamaktadır. Öğretmenlik
mesleğinin saygınlığı için hiçbir şey yapmadığı gibi (“beyaz önlük” projesi
dışında).
Üzülerek söylemek isterim ki Türk
maarifinin ve Türk yüksek öğretiminin öğretmenlik mesleğinin bugünü ve yarını
için bir stratejisi, bir yol haritası ve bir çözüm planı olmadığı açıkça
görülmektedir. Bir taraftan gerçekten uzak, şişirilmiş kontenjanlarla eğitim
fakülteleri doldurulurken, diğer yandan atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen
adayının arasına her yıl mütemadiyen on binlerce yeni öğretmen adayı
eklenmektedir. Bu bilinçli, planlı ve sinsice bir kötülüktür. Hem siyaset
kurumuna hem gençlere hem Türk maarifine.
Vesselam…