“Okçular Tepesi”nden tüm zamanlara açık mektup

Tarihi bizzat yaşayan insanlarız şimdi. İçimizdeki sular durulmadı. Milyonlar uğruna kendini feda eden kahramanlara minnetimiz ve dualarımız eksilmedi, eksilmeyecek. 15 Temmuz'un ateşi sönmedi henüz. Asfaltlardaki kan soğumadı. Yalnızca göçmen kuşları uğurladık. Uğurlamaya bunca alışmışlığımıza şaşırıp kalarak…

15 Temmuz'da sahada olanla duasını gözyaşıyla yoğuran nasıl beraberdiyse, bu asra bedel mücadelenin en doğru biçimde hazmedilmesi için de beraber olmak gerekti. Öyle ki, ihmale gelmiyordu bir tek an bile. Bir günden diğerine hikâyeleri değiştirenler, yaşananları önemsiz göstermeye çalışanlar, unutturmak için her türlü uyuşturma metoduna başvuranlar yahut hiçbirine yeltenmeyip "darbe devirenler"in tek yürek duruşunu sürekli inkâr edenler giderek artıyor, sular bulanıyordu. Komplolarla muhatap olma farkındalığının getirdiği sorumluluk, bu sildirme/sindirme eylemine fırsat vermemeliydi. Şükür ki, yükünün farkına varan herkes kısa zamanda harekete geçti.

Nitekim geçtiğimiz günlerde okurla buluşan Okçular Tepesi: 15 Temmuz Kahramanlarının Hikâyeleri isimli kitap, “15 Temmuz ruhu”nu birbirimize, bugüne ve bizden sonraya tüm hakikatiyle betimlemek için derlenen özel bir çalışma.

Hikâyeler daima hayattan pasajlar içerir. Bir hikâyeyi hikâye yapan da onun yaşanırlığı/yaşanabilirliğidir. Çünkü her yaşanmışlık başkaları için bir hikâyeye dönüşür. Tıpkı ibretlik kıssalar gibi… Peygamber Efendimiz'in bizzat katıldığı Uhud Savaşı'nda cereyan eden Okçular Tepesi vakasının mahiyetini anlatabilmek ve bugüne düşen izini tanıyabilmek, tarih anektodu olmaktan öte bir kıssa gibi aktarılmasıyla mümkün oldu. Nesiller boyu bir ibret nişanı olarak hâlâ anlatılan bu hadisenin, 15 Temmuz gecesi “vatan sevgisini imandan bilen” yüce gönüllü milletimizi şahlandırması, unutmamanın ne kadar mühim olduğunu bize bir kere daha göstermiş oldu.

Okçular Tepesi kitabındaki her metin bu iştiyakla kaleme alınmış. Farklı muhayyilelerin biriktirdiği 15 Temmuz sahnelerini ve kutlu kahramanların portrelerini bir arada okuyunca, bu yoğun yaşanmışlığa bir defa daha, tüm detayları ve taşıdığı hissiyatla tanık oluyorsunuz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın kritik çağrısıyla sokaklara dökülen vatan bekçilerinin, kısa saatler içinde yıllara sığmayacak kadar büyük işleri nasıl başardığını anlıyorsunuz. Bilen, gören, mücadele eden, mücadeleyi yüreğinde hissedenseniz, bir defa daha yaşıyor ve hatırlıyorsunuz.

Sivil yahut sivilleşmiş kalemlerin bizzat şahit olma üzerinden kayda geçtiği tarih vesikalarının, tartışmalı yaklaştığımız yakın ve uzak geçmişimizi anlamada öncülük ettiği inkâr edilemez. Hatıra yazıları ve günlükleri karşısında bilgilerimizi kıyaslayarak tazeliyoruz. Büyük bir kırılma ve ardı sıra gelen bir milat olan 15 Temmuz'un çokça ve kalabalıklarca yazılıp çizilmesi bu bakımdan son derece önemli.

Kitabın editörlerinden değerli gazeteci yazar Gülcan Tezcan'ın da sunuş yazısında dediği gibi, “… bu çağın Okçular Tepesi'nin öncülerine bir selam duruşu mahiyetinde”ki bu kitap, edebî bir yaklaşım üzerinden geleceğe miras bırakılacak hakiki bir belge ve açık mektup niteliği taşıyor.

Erdem Yayınları arasından çıkan eserde 15 Temmuz kahramanları çok değerli isimler tarafından anlatılıyor. Kahramanların öykülerinin yanı sıra tank ve hava saldırısına uğrayan kritik noktalar ve sabaha dek gelişen önemli olaylar, 64 farklı metinde dile getiriliyor. Editöryada Turgay Bakırtaş ve Halil İbrahim İzgi de var. Metinlere uyaklı etkileyici suluboya çalışmaları ise Fars ve Azerî kökenli sanatçı Reza Hemmatirad'ın fırçasından çıkma.

Büyük emek mahsulü, hayırlı bir amaca ve kutlu bir davaya hizmet eden böylesi bir eserde yer almak, niçin yazmam gerektiğini ve kalemin işlevini yeniden anlamamı sağlaması bakımından da şahsım adına çok değerli bir hatıra.

O geceki karabasan saatlerinin ardından gelen zafer taptazeyken yazamadığım cümleleri birleştirme gayreti sayesinde, boşluğa düşmüş gibi duran kelimeler anlamını yeniden kazandı. Hatta bir kalem terapisiydi benim için. Kaderin perdesiz halde karşımızda durduğu andaki ilk etkiden meydana gelen tutukluğu atlatmamı sağladı.

Kalemden, kelamdan ve kâğıda dökülen meramdan maksat, bir iletim meselesi değil midir zaten…

Kayda değer hakikatleri, hiç unutulmasın diye yazmak, gerçek bütünlüğe katkı sağlamak adına son derece yeterli bir sebepti.