VF kat sol
VF kat sağ


‘Oku’ -2

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

“Oku” emrinden yola çıkarak uzak-yakın okumalar üstünde durmuş ve okunacak eser seçiminde kısım-kesim bağlamlı hoşgörü-horgörü dengesinden söz etmiştik. Ufkumuzu yazar-eser bağlamında daha da genişletmeden önce zerreden kürreye mantığını tavsiye etmiştik.

Zerreden kürreye derken okuma bahsi üzerinden ne söylemek istiyoruz?

İnsanlığı anlamadan önce kendi yaradılışını anlamak, dünya tarih akışına dair idrakli okumalardan önce insanın özündeki büyüme hikâyesini yani kendi tarihçesini kavramak, dünya üzerindekileri kavrama çabasına girişmeden önce kendi etrafını mekân olarak tanımak ve benimsemek, zerreden kürreye bahsine birer model olarak düşünülebilir.

Daha kısası ise önce aslını bilmek, bilmekten evvel bilmeye meyletmek, bilmeden sonra olmaya meyletmek gibi manevi yolculuğu da unutmayalım. Zaten insanın kendini kavraması, bilmesi, tanıması aslına/özüne yakınlaşması anlamına geliyor ki kıssalar üzerinden bize kendimizi anlatan Kur'an-ı Kerim, ona izah getirerek hayat akışındaki gerçekliğini ortaya koyan hadisler, bir insan olarak Peygamber Efendimiz'in (sav) örnekliği bu kavrayışımızın can damarı.

Peki küçük yaştan itibaren her kafadan ses çıkan bir dünyada olduğunun bilincine eskisinden daha erken varan nesiller için bu yordamı keşfetmek ya da bu yordamı seçmek o kadar kolay mı? Elbette her geçen gün daha zor.

Suret kalabalığından aslına yabancılaşmanın sınırlarına geldiğinizde “oku”ma arayışlarını yönetecek en kıdemli güç elbette edebiyat. Gündelik hayat içinde gücünü eski nesiller kadar hissedemesek de bir dimağa ulaşmanın en doğru ve güzel yolu hâlen edebiyat.

Çocuk ve gençler için okuma yönergesi hazırlarken elbette dünyadaki okuma biçimlerini gözden geçirmek gerekiyor. Bu iş, güncellemesi devamlı olan ve ihmale gelmeyen bir devinimin peşine düşmek olarak özetlenebilir. Zira dünya nereye koşuyorsa artık biz de peşine takılıyoruz ve akıllı cihazlar aracılığıyla küreselleşmenin ister istemez ferdî bir parçası hâline geliyoruz. Öyleyse bir genç ve çocuğun muhatabı olduğu dünya figürlerini, akımları, popüler kitapları okumak, bilmek ve bunun dünya gençliğine neler yaptığını iyi analiz etmek gerekiyor.

Cumhuriyet döneminde “mektepten eve” çocuk ve gençlerin fikrî gelişimi adına 100 ve 1000 Temel Eser geleneğinin başlatılması da yine dünyada toplumları istenilen kıvama getirme yöntemlerinden biri olduğu içindi. Nitekim, Cumhuriyet döneminden günümüze çok defa müdahaleye uğrasa da bu listeler hâlen tam tekmil benimsenmiş değil. İyileştirme çabalarına rağmen “okullarda böyle kitaplar da okutuluyor” veryansını ile karşılaşıyoruz. Toplumun değer yargılarıyla çelişen, düşünce yapısını iğdiş eden kitaplar hâlâ bir şekilde gündemde ve okutulmaya devam ediyor.

Okullardaki kitap ve buna bağlı okul kütüphanesi karmaşasının temelinde, köklerine yabancı, aile mefhumuna tereddütlü yaklaşan, bireyi olumsuzluğa sevk ederek köklerinden uzaklaştırmaya çabalayan eserleri değerlendirmedeki çelişkili yaklaşım var. Zira bu çelişkinin de temelini atan düzenek ideolojik yaslanmalar. Bizleri görünmeyen gettolara hapseden ideolojiler, aslî köklü olanla yer değiştirdiğinden bu yana eser tartışmasından da kurtulamıyoruz.

Çocuğunu okula gönderen yerliliğine ve manevi köklerine bağlı bilinçli bir ailenin en büyük endişesi, çocuğun kendi çabasıyla inşa ettiği havzadan uzak bir noktaya savrulmasıdır. Evinde iyi bir eğitim almış çocuk ya da genç için bu savrulma her zaman söz konusu değildir. Ama aidiyetlerini, değerlerini ve mukaddesatlarını tanımadan öğrenme kaderi okula terk edildiyse savrulma ihtimali güçlenir.

Zira memleketimizde okul ve okuma eylemi birbiriyle iç içe geçmiştir.

Okulda “oku”nurdu. Okul “oku”ma yeriydi. “Oku”ma işinde mükemmelleşmek başarıyı getirirdi. Çünkü “oku”yan dünyadan haberdar olur, akıl danışılabilecek, fikir alınabilecek hâle gelirdi. Sokakta henüz bir tecrübesi yoksa bile “oku”muş, bilmiş olurdu. Bildiklerini sokakta tatbik ettiğinde iş “ol”maya varırdı. Onun için bizde mektep/okul “oku”ma, düşünme, fikir üretme, büyük adam olabilmek için temel atma yeriydi.

Fakat bugün öyle midir?

Bugün okulun “oku”maktan çok test çözmekle işi var. Öncü rolü okumuş, bilmiş olmak değil, iyi test çözücü olmak. Tuğla test kitaplarının arasında bir sınavı kotarabilecek geçici bilgi edinmeye odaklanmış nesillerin kitapla bağı üzerine düşününce denklemin sonucu neyi verir?

Okumaktan testlere indirgenen mektepte hangi temel eserleri okumayı, kütüphanesini dolduran hangi kitapları konuşabiliriz?

Öyleyse okuma yönergelerine kişi olarak talip olmaktan başka çıkar yol görünmüyor.

***

Künye: Okumak; bir yazıda ne yazıldığını sâdece gözle veya aynı zamanda seslendirerek çözmek; bir yazıda anlatılmak istenen manayı anlamak, öğrenmek; bir metni seslendirmek, yüksek sesle kıraat etmek; bazı duaları usulüne göre söylemek, okuyup üflemek, nefes etmek; sesli olarak nağme ile söylemek; bir şeyin söylenmemiş gizli tarafını anlamak, mana çıkarmak; anlatmak, ortaya dökmek; söylemek, demek; çağırmak, dâvet etmek; öğrenim görmek, tahsil yapmak; dua etmek, dua maksadıyla belli sözleri söyleyerek Allah'tan mağfiret dilemek anlamlarına gelir (Kubbealtı Lugatı).