‘Oku’ -6

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

 

Vehimlerin “oku”ma gayesini nasıl yerle yeksan ettiğinden söz etmiş, doğru “oku”manın sadece satırlardan ibaret olmadığını dile getirmiştik.

İşin nitelik kısmı hakkında epeyce söz sarf ettik. Niteliğin nicelikle ilişkisi üzerine eğilerek pencereyi başka bir yöne açalım şimdi de…

Daha önce de üzerinde durduğumuz gibi, kişisel donanımın temelinin atılması çocuk yaşta mümkün. Salgın dolayısıyla dengeler değişse de önce aile sonra okul sayesinde bu donanımın sağlanması bekleniyor. Evde kitapla ilişkili olmayan ebeveynlerden dünyasını inşa eden çocuk için okulda okunması gereken kitaplar birer ödev ve sınavdaki başarıyı garantileyen puanlamaya hizmet ediyor. Sınavlar öncelikli olduğundan artık okul başarısının dahi tek başına bir şey ifade etmediği ortada.

Okulda ödeve dönüşen kitap, çocuk için herhangi bir aşama sayılamaz ve şahsiyetine herhangi bir katkı sunmaz. “Oku”maya heveslendirme işi -evde bu verimden yoksun olan çocuklar için- eğitimcinin görevi. İnsan yetiştirmek üzerine yoğunlaşan eğitimci sayısının azlığı, sahayla ilişkili olanların malumu. Hâl böyleyken okulun okuma sevgisini aşılama yetisi giderek azalıyor. Okulun “oku”maya paye vermede ne kadar yetersiz olduğuna, okullarda okunacak kitap seçiminin çocukta millî ve manevi bir temel oluşturmaktan uzaklaştıkça tarafgir ve ideolojik yapılanmaya yaklaştığına daha önceki safhalarda değinmiştik zaten.

Öğrencilerimizin okuma programları, eğitimci grubunun dünya görüşüne göre belirlenen kitap listelerine teslim. Zaten müfredatta yer alan kimi eserlerin bile çocuğun kökenine ve yaradılışına sadakatini zehirleyen, onu görünmez kafeslere hapsedebilecek türden ifadeler barındırdığı, zaman zaman şiddetli biçimde gündeme geliyor. Ama “okuma birokrasisi” temelellendirilip kendini en doğru istikamette yenileyen bir sisteme oturtmakta yeterince yol katedilmediğinden ve kitap komisyonlarının çalışmalarından doğan sonuçlar ivedilikle yaygınlaştırılamadığından olsa gerek bu şikâyetler devam ediyor.

Şimdilerde yine evlere çekildik çocuk coluk. Çocuklarımızın muhayyilesindeki izleri tozları ve temel taşları anlamak için bir fırsata sahibiz. Ancak kitapla ilişkisi kesik evlerde okuma işi, büyük bir boşlukla karşılaşacaktır. Ebeveynin yetiştirdiği çocuğa yabancılığının ve mesafesinin dijitalleşme ve dış etkilerin yoğunluğu yüzünden ciddi şekilde çoğaldığı bir zamanda bu boşluklar hiç olmadığı kadar tehlikeli.

Çocuk-okul-kitap üçgeninde dünyada öne çıkan eserlere dair bir tarama yaptım. Karşılaştığın en yeni istatistik 2017 tarihli. Muhtelif edebiyat sitelerinde de karşınıza çıkabilecek “Dünyanın 28 Ülkesinden Öğrenciler Okullarda Hangi Kitapları Okuyor?” başlıklı bir haber. Şahsen içeriğine şaşırmadığım liste, ülke-kitap ilişkisine, milletlerin köklerine ve düşünce verimine dair çocuk yetiştirme yönelimleri hakkında fikir vermesi bakımından dikkat çekici. Buraya araştırmanın alt metinlerini almayarak birkaç ülkenin kitap seçimini fikir vermesi açısından paylaşıyorum.

Almanya - Anne Frank'ın Hatıra Defteri (1947); ABD - Bülbülü Öldürmek (1960), Harper Lee; Arnavutluk - Taş Kentin Günlüğü (1971), İsmail Kadare; Avustralya - Yarın Savaş Başladığında (1993), John Marsden; Avusturya - Faust (1787), Johann Wolfgang von Goethe; Bosna Hersek; Sırbistan - Drina Köprüsü (1945), Ivo Andrić; Bulgaristan - Esaret Altında (1894), Ivan Vazov; Çin – Seçmeler, Konfüçyüs; Endonezya - Gökkuşağı Askerleri (2005), Andrea Hirata; Gana/Nijerya - Parçalanma (1958), Chinua Achebe; Hindistan - Otobiyografi: Hakikat İle Tecrübelerimin Hikayesi (1927-1929), Mahatma K. Gandhi; İran - Hafız, Sadi, Firdevsi, Rumi ve Hayyam gibi yazarların şiirleri; İrlanda - Buz Adam: İrlandalı Bir Antartika Kahramanının Maceraları (2003) Michael Smith; Kanada - Savaşlar (1977), Timothy Findley; Kıbrıs (Güney) - Hadula – Bir Ada Öyküsü (1903), Alexandros Papadiamantis; Kolombiya - Yüzyıllık Yalnızlık (1967), Gabriel García Márquez; Mısır - Günlerin Kitabı (1935) Taha Hüseyin; Pakistan - Gönülsüz Köktendinci (2007), Mohsin Hamid; Rusya - Savaş ve Barış (1869), Leo Tolstoy.

Bu kitaplarla söz konusu ülkelerin ilişkisini gözlemlemek, toplumsal dokularına ve hedeflerine kuşbakışıyla bakmak gibi. Bu izlenim önemli…

Hemen şu soruyu soruyorum gayri ihtiyari: Biz de eğitim programı adına tek bir kitapta birleşebilir miyiz?

Bu sorunun bir cevabı bende mevcut değil. Bunca gözleme, irdelemeye, olup biteni anlamak için her kısım ve kesimi kapsayıcı okumalarıma rağmen o kitabın ne olabileceği ile ilgili genele dair bir cevabım yok. Acı bir şekilde şair bestekâr Fırat Kızıltuğ'un, toplum olarak bir şarkıda bile birleşemediğimizi söylediğini hatırlatmalıyım. Birleşemeyenlerimiz üzerine sadece bir misal onunki. Kilometrekarelerce sathı müreffeh bir yaşayışla birleştirilebilmiş medeniyetimizden geriye kalan bir birleşemezlik midir, sorusunu ne yapayım o zaman? Buna hayır cevabını vermeyi ümit ederim. Ancak yine kesin bir cevabım yok. Belki de cevap vermek istemeyişimden…

Eğitim ortamında “oku”mada tek kitap birleşmezliği manzarasıyla toplumun bütün sorumlu kademeleri olarak yeteri kadar yüzleşseydik, zihnî ve kalbî kalkınmaya dair bir çabanın içinde bulurduk kendimizi. Başkalarının yapıp etmelerinden ders alma imkânı için çok geç. Biz başkalarının ibret alacağı bir tükenmişliğe gebeyiz. Burada parçalanmış manzaranın telafisinin gayretinden başka çaremiz yok. Çünkü o manzara bizzat biziz; her birimiziz.

Ama şahsen eğitim programlarında ortak kitap ne olmalı sorusuna hep bir cevabım var. Bunu karşılaştığım ve “ne okuyayım” sorusu saran bütün genç ve çocuklara devamlı tavsiye ediyorum: Kısası Embiya: Peygamberler Tarihi.

Çünkü eğitim için en iyi yol yaşanmışlığa bir şekilde tanık olmaktır. Zihnî tertip söz konusu ise en iyi yol “oku”maktır. Tanıklık kesin bir yaşanmışlığa, ondan varılan yargılara ve bütün zamanlara dairse Peygamberler Tarihi'nden uzaklaşmaya hiç gerek yoktur. Okuyun, okutun efendim…