16 Aralık 2021

​OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE DİN EĞİTİMİ OLUR mu?

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, geçtiğimiz haftalarda düzenlenen 20. Milli Eğitim Şurasında eğitime dair önemli kararlar alındı. Bu kararlardan en dikkat çekici olan ise "Okul öncesi eğitim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır" önerisiydi. Bazılarına göre çok doğru ve geç kalınmış, bazılarına göre ise asla kabul edilemez bir karardı bu.

Din eğitimine karşı çıkanlar, okul öncesi dönem çocuğunun gelişimsel özelliklerinin dini eğitim için uygun olmadığını iddia ediyorlar. Bu iddianın gerekçesi ise Jean Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı. Bu kurama yönelik, bilimsel açıdan ciddi eleştiriler var ve kuramı eleştirenler “NeoPiagetian” olarak adlandırılıyorlar, üstelik sayıları da oldukça fazla. Bu kuramı referans alarak din eğitimine karşı çıkanların temel varsayımlarından biri olan “çocuklar somut işlemler döneminde” tezi de yanlış, çünkü kurama göre “2-7 yaş arası işlem öncesi dönem”. Yani kurama göre okul öncesi eğitim döneminde çocuklar somut işlemler dönemine henüz girmiyorlar. Bu kuramı referans alırsanız çocuklara 12 yaşından önce dini eğitim vermemeniz gerekir. Sahi, Avrupalılar Türkiye’de dini eğitimin olmamasına gerekçe gösterilen Jean Piaget’i neden keşfedemediler?

Okul öncesinde dini eğitime karşı çıkanlar eğitimle ilgili her tartışmada norm olarak gördükleri Amerika’ya, Avrupa’ya bakın demediler, bu kez. Çünkü Amerika’da ve Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında anaokullarında dini eğitim var ve bunu çok iyi biliyorlar. Bu ülkelerde doğrudan kiliselere ve diğer dini topluluklara bağlı anaokulları var. Hatta anaokullarının içinde ibadet ve ayin alanları, dini semboller, heykeller var. Dünya genelinde en çok kabul gören erken çocukluk yaklaşımı olan Montessori Yaklaşımının kuramcısı Maria Montessori, anaokullarında “çocukların kilisesi” dediği ve “atrium” olarak isimlendirdiği dini ibadet alanları oluşturmuştur. Montessori, Waldorf ve Reggio Emilia gibi erken çocukluk eğitimi yaklaşımlarında dini eğitim ve dini içerikler vardır (Erden, 2016; Kızılabdullah, 2021).

Din eğitimine karşı çıkanların bir diğer gerekçesi de “Allah bile insanı buluğ çağına ermeden dinden sorumlu tutmuyor” şeklinde. Doğru, Allah insanı buluğa erene kadar sorumlu tutmuyor ama “dini öğretmeyin / öğrenmeyin” demiyor ki. Bilakis, Yüce Allah; “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim Suresi / 6) buyuruyor. Tam aksine eşlerinize ve çocuklarınıza dini anlatın ve öğretin diyor. Üstelik bir yaş sınırı da koymuyor.

Karşı çıkanların başka bir gerekçesi “dini kavramların soyut olduğu, dolayısıyla okul öncesi dönemde çocuklara öğretilmemesi gerektiği” şeklinde. Sanki okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklara soyut bir şey öğretilmiyormuş, öğretilemiyormuş gibi. Eğer samimiyseniz okul öncesi eğitimde matematik de olmasın. Sayılar, semboller, basit matematik işlemleri ve hatta özel anaokullarında harfler, okuma, yazma dahi çocuklara öğretiliyor. Bunların hepsi soyut. Değer eğitimi yapılsın diyorlar, değerler de soyut kavramlar değil mi? Ahlaki ilkeler soyut değil mi? Sosyal normlar ve toplumsal kurallar soyut değil mi? Sanırım çocuk zihni sadece dine ait soyut kavramlara kapalı. Diğer soyut kavramların hepsine açık.

Çocuklarda üç yaşına kadar bilinçli bir dini tutum ve davranış görülmez. Üç yaşından itibaren anne ve babalarından üstün bir varlığın bulunduğunu idrak etmeye başlarlar (Ayten ve Ayten’den aktaran Çayır, 2012). Harms, dört yaş çocuklarının Allah tasavvurunda zorlanmayacağını ve bu yaşın dini dünyaya ilişkin ilgi bağlamında adeta “altın yaş” olduğunu belirtmektedir. Thun ise çocuklarda dokuz yaşına kadar şüphe duygusunun gelişmediğini ve bu durumun, çocuğun inanç sisteminin ve Allah’a inanmasının temelini oluşturduğunu belirtmektedir (Harms ve Thun’dan aktaran Vergote, 1966). Erken çocukluk eğitimi kurumlarının dünyadaki ilk örnekleri olan Sıbyan Mekteplerine çocukların dört yaşında başladıklarını ve bu okullarda da dini eğitim olduğunu da ayrıca belirtmek isterim.

Çocuklar Allah’ı, insanüstü yetenekleri olan, ölümsüz bir varlık olarak algılar ve antropomorfik (insan biçiminde) bir anlayışla tasavvur ederler (Barrett ve Richert, 2003). Çocukların Allah’ı nasıl algıladıklarının incelendiği araştırma sonuçlarına göre; Allah’ı insan biçiminde (Çayır, 2013), bir dev, üstün güçleri olan bir sihirbaz ve görünmeyen bir adam (Vianello, Tamminen ve Ratcliff, 1992), kendi ebeveynleri gibi ancak onlardan daha güçlü ve üstün bir varlık (Rizzuto, 1979) olarak algıladıkları görülmüştür. Yani çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren Allah’ın farkındalar.

Dine yönelik algı ve tutumlar, küçük yaşlarda oluşmaya başladığından, olumlu bir dini gelişim için özellikle ilk yaşlarda affeden, merhamet eden, koruyan, yardım eden ve seven bir Tanrı anlayışına daha fazla yer verilmesi gerekmektedir (Çayır, 2013). Nitekim Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” (Buhârî, İlim, 11). Dini eğitimin duyu temelli ve somut deneyimlerle çocuklara verilmesi gerekir. Yüce Allah; “Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O’dur” (Mülk, 23) ayetiyle de adeta bunu işaret etmektedir.

Mevcut araştırmalar ve dünyadaki uygulamalar ışığında okul öncesi eğitimde dini eğitiminin yapılabileceği gayet açıktır. Burada birkaç hususa dikkat çekmek isterim. Öncelikle dini eğitimin zorunlu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca dini eğitim, çocuğun gelişimsel özelliklerine, ilgilerine, öğrenme biçimlerine ve bilimsel yöntemlere uygun olmalıdır. Bu eğitimi verecek olan kişiler öncelikle çocuğun gelişim özelliklerini çok iyi bilmelidir. Buna ek olarak dini eğitimin içeriği çok iyi hazırlanmalı ve standartlar çok net biçimde belirlenmelidir.

Siz çocuğunuzun dini eğitim almamasını isteyebilirsiniz, evet buna hakkınız var. Fakat benim çocuğumun dini eğitim alma hakkına da saygı duymak zorundasınız. Ben veya siz, benim veya sizin istekleriniz toplum için norm olamaz. Devlet bu seçeneği en uygun biçimde vatandaşına sunar ve isteyen istifade eder.

İnanç, ahlak ve değerlerinden soyutlanmış bir insanı hiçbir önleyici tedbirle kontrol edemezsiniz. Bunun olmadığı en iyi yasal düzenlemelere sahip ülkelerdeki suç oranlarından anlaşılabilir. İnsanın bedenini ve ruhunu sömüren bu çağda, onu yaşamak ve faydalı olmak idealine ancak içsel bir motivasyonla yani bir inanç sistemi ile bağlayabilirsiniz. İlk değer ve inanç yargıları erken çocukluk döneminde kazanılır ve tüm yaşamı etkiler. Bu yüzden bu kritik dönem çocuklara inanç ve değer eğitimi vermek açısından oldukça önemlidir ve ihmal edilmemelidir.