13 Eylül 2018

Okul zili çaldı çocukluğa paydos

Okul zili çaldı ve yeni eğitim-öğretim yılı uyum haftasıyla birlikte başlamış oldu. Üst sınıflardaki çocuklar için de 17 Eylül itibariyle başlamış olacak. Hayırlı olsun. Çocuklarımız şen olsun.

 

Okul zili çaldı çalmasına da keşke çocukluk heyecanı da yarım kalmasaydı. Çocuklar okullarda gönlünce eğlense, oyunlar oynasa, yine çocuk olmaya devam etseydiler.  

 

Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk geçtiğimiz hafta sonu yaptığı bir konuşmada sınıf kapılarının iç tarafının boyasız ve kırık olmasından bahsetmiş ve bir de ekleme yapmış, çocukların sınıfa girerken ve çıkarken ki hızlarına bakın demiş.

 

Bu durumun nedeni henüz oyun çağındaki küçücük çocukları dört duvar arasına, tahta sıralara hapsetmemiz olabilir mi acaba? Bu durumun nedeni 10-15 dakika ile sınırlandırılmış kısa teneffüslerde, yaşanmak istenen çocukluk arzularıdır belki de? Koşmak, oynamak, eğlenmek isteyen çocuklar belki de bu yüzden sınıftan adeta koşarak, kapıları kırarak çıkıyordu sınıflardan.

 

Özellikle okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklar diğer eğitim kademelerindeki çocuklara göre doğaları ve gelişim özellikleri gereği daha hareketli, daha konuşkan, daha duygusal ve daha meraklıdırlar. Bizim eğitim sistemimiz çocukların bu özelliklerine ve ihtiyaçlarına ne kadar cevap verebiliyor acaba? Öğretmenlerimiz, anne babalarımız bu durumun ne kadar farkındalar? Müfredatımız çocukların bu ihtiyaçlarına ne kadar uygun?

 

Ben size bu soruların cevabını vereyim. Bahçesi dahi olmayan anaokulları ve ilkokullarımız var ne yazık ki. Çocuklara en kısa sürede okuma yazma öğrettiği için okul yöneticileri tarafından okulun en çalışkan ve başarılı öğretmeni ilan edilen ve bununla övünen eğitimciler tanıdım. Çocuklarını okulun en hızlı okuma yazma öğreten, en çok matematik dersi işleyen öğretmenlerinin sınıflarına aldırmak için yarışan veliler gördüm. Çocukların spor ve sanat etkinlikleri yapması için müfredata konan serbest etkinlik saatlerinde dahi matematik dersi işleyen, çocuklara test çözdüren öğretmenler gördüm.

 

Sonra, çocukluk heyecanını okul sıralarında yitiren çocuklar gördüm. Parkları servis camlarından seyreden, oyunları tabletlerden oynayan çocuklar tanıdım. Okula gitmemek için bahane uyduran, her sabah karnı ağrıyan çocuklarımız oldu. Taşımakta zorlandığı okul çantalarının altında ezilen küçük bedenlerini, okul ziliyle paydos edilen çocukluğunu tanıdım güzel ülkemin.

 

Eğitimdeki başarının erken yaşta okuyup yazan, çarpım tablosunu ezbere bilen çocuklardan ziyade, okula isteyerek giden, okuldayken mutlu olan, ilgi ve ihtiyaçlarını doyurabilen çocuklarla mümkün olacağını düşünüyorum. Ülkesi, milleti ve insanlık için iyi şeyler yapacak olan çocukların çok bilgili çocuklardan ziyade milli, manevi ve insani değerlere sahip çocuklar olacağını düşünüyorum. 

 

Gerçek başarının çocukların zihinlerine bilgi balyaları istifleyen, olayları ve tarihleri ezberleten okullardan ziyade, farklı düşünmeyi, hissetmeyi, muhakeme etmeyi, yaşamına tatbik etmeyi öğreten, sadece akademik başarıyı değil iyi insan olma idealini de aşılayan bir maarif ile mümkün olacağına inanıyorum. 

 

Belki süresi ve sayısı azaltılmış dersler ve daha çok oyun zamanı, çocukların devinimsel ihtiyaçlarına cevap verecek oyun alanları, akademik öğretimin yanında eğitiminde önemsendiği farklı ilgi ve yetenekleri dikkate alan okul müfredatları ve hepsinden öte çocukluk heyecanına ve çocuk ruhuna uygun okul iklimi, sınıf kapılarının yıpranmasına ve kırılmasına da çözüm olabilir.

 

Çocukların sadece beyinlerinin değil, kalplerinin de eğitilmesi gerektiğini unutmadan, akademik başarıyı ve kariyeri tek ideal olarak görmeden ve iyi bir çocuk yetiştirme sorumluluğunu sadece okula ve öğretmene yüklemeden hep birlikte başarabiliriz.

 

Çocukların, öğretmenlerin ve anne babaların mutlu olduğu bir eğitim sistemi hayalimiz bakidir…

 

Vesselam…